Görevde olsun olmasın, Trabzonspor’un en çok gündeme gelen, tartışılan isimlerinin başında yer alıyor hep!...

Tabii ki Özkan Sümer’den söz ediyoruz. Bu belki de onun karakteristik özelliklerinin kamuoyuna yansımasının yarattığı bir olgudur.

Bugün de Sayın Sümer, Trabzonspor için birleştirici rol oynamak istemesiyle ve kulüpten alacağı olduğunu iddia ettiği 160 bin lira için icra takibi başlattığı haberleriyle gündeme damgasını vurdu.

Özkan Sümer kulüpte çalışmışsa ve onu aşağılarcasına işine son verilmişse, bu kararı alanlar, yasal haklarını ödemekle yükümlüdür. Adil olmak bunu gerektirir. Bir emekçinin de yasal haklarını istemesinden doğal bir şey olamaz!

Bunun aksini iddia edenleri, patron dalkavuğu ve emek düşmanı olarak görmek gerekiyor.

Söz konusu Trabzonspor olsa bile!...

Malouda gibi içi geçmişlere yıllık 7,5 milyon lirayı verenlerin, emek düşmanlığı yapmadan yasal hakkıysa işine son verdiği bir çalışanının 160 bin lirasını o dakikada ödemesi gerekirdi.

Erdemlik, adamlık bunu gerektirirdi!

 

ÇIKARLARI İÇİN TAKLA ATANLARIN

ELEŞTİRME HAKLARI HİÇ YOKTUR!

Buradan başlayarak önce konuyu, Özkan Sümer’in yasal alacağına karşı haklarını savunması noktasında karşı duruş sergileyenler, ya da düşmanca yaklaşımda bulunanlar açısından ele alalım...

Bir kere bu kesime baktığımda, bir tekinin Trabzonspor sevgisinin olmadığını biliyorum. Öyleleri var ki, Sümer başkan olduğunda ve Trabzonspor rakibinden gol yediğinde, gazeteci arkadaşının dizine menüsküs yapacak kadar sertçe vurup, içinden sevinç çığlıkları adan, her dalda oynayan cambazlığı meslek edinmişler mesela...

Kendileri bir lirasını kimsede bırakmayacak, hatta hak etmediği paraları cebine indirebilmek için kırk takla atanların Özkan Sümer’e verecek en küçük bir ahlak dersi yoktur.

Onlar önce kendi ahlaki yapılarını, ikiyüzlülüklerini ve çıkar odaklı yaşam tarzlarını sorgulamalı...

 

SÜMER OLMASAYDI BU KULÜPTEN

İÇERİ BİLE ÖZEL İZİNLE GİRERDİNİZ

Sümer gerçeğiyle sorgulanması gereken ikinci kesim ise 2000 kongresinden sonra Trabzonspor’da yöneticilik, başkanlık ve benzeri görevlerde bulunanların saygısızlığıdır ki bunlar arasında İbrahim Hacıosmanoğlu ve gibileri en öndedir.

Sayın Sümer, Trabzonspor’da teknik adamlık yapmıştır, birçok biriminde çalışmıştır. Maaşını almış, işini yapmıştır. Bazen işine son verilmiş, zaman zaman kendisi bırakma ihtiyacı hissetmiştir. Bunu kesinlikle emeğin bir karşılığının var olduğunu düşünerek hesaba bile katmıyoruz.

Ancak!...

2000 Kongresi var ya!...

İşte orada, herkesin korkudan yatak odalarında karyolanın altına gizlendiği işte o günlerde, Özkan Sümer ortaya çıkmamış olsaydı, bugün Trabzonspor kulübü Mehmet Ali Yılmaz’ın tapulu malıydı. Ve 2000 kongresinden sonra bu kulüpte başkan, yönetici ve benzeri görevlerde bulunanlar, Trabzonspor’dan içeri bin bir minnetle ve ancak özel izinli geribilirdiniz!...

Neden mi?

Unutanlar veya bilmeyenler için anlatayım!

Önce 1999 yılında Sayın Yılmaz, ‘Bu kulübü Borsa’ya açmamız gerekiyor’ demiş, sonra da, ‘Hesap ettirdik, Trabzonspor’un varlıklarının değeri 50 milyon dolar tutuyor’ diye devam etmişti. Ardından kulüpte alacaklarını basit faiz hesabıyla yaptırmış, 26 milyon dolarlık bir borç tablosu ortaya çıkmıştı. O günlerdeki Mali Genel Kurul’da tüm kamuoyunu, “Sayın Yılmaz, kulübü borsaya sokacak. 26 milyon dolar alacağını genel kuruldan geçirecek. Sonra da hisselerinin yüzde 55’inin sahibi olacak’ diye defalarca uyardık.

Ben ve birkaç Don Kişot gazeteci ile birlikte olabileceklere bayrak açtık.

Ve Mali Genel Kurul’da kulübün kurucu üyeleri dahil ayağa kalktı. Bu kez, “26 milyon dolar, bir tespittir, yoksa kayıtlara geçmeyecek’ savunması yapıldı.

Büyük badire atlatılmıştı.

Ama asıl skandal 2000 kongresinden sonra yaşandı. Mehmet Ali Yılmaz, o kongreyi Özkan Sümer’in kazanmasından sonra, ‘3 ay sonra anahtarı bana teslim ederler’ açıklamasını yaptığında buna kimse bir anlam verememişti.

Sonra 9 milyon 870 bin dolarlık ve 19 milyon 780 bin dolarlık iki ayrı dava ile Trabzon sarsılmıştı. İstanbul’da görülen davalarla birlikte 30 milyon dolar Trabzonspor, Sayın Yılmaz’a borçlu ilan edilmeye çalışılıyordu. Bir dava kaybedildi, bir dava kazanıldı. İki dava da Yargıtay’a gitti.

Yargıtay, Trabzonspor’un itirazını kabul etti ve Sayın Yılmaz’ı da 4 milyon dolar cezaya mahkum etti. Buna karşın, Yılmaz’ın itirazını reddetti.

Bu arada bir 20 milyon 400 bin dolarlık TFF’deki temlik kabusu ortaya çıktı ki, herkes şoktaydı. Yılmaz’a toplam borç 50 milyon 250 bin dolar olacaktı yani...

Bu aslında 1999 yılında kulübün tespit edilen 50 milyon dolarlık değerinin bile üzerindeydi.

 

YA KONGREYİ YILMAZ KAZANSAYDI

Ancak bir aksilik oldu ve Sayın Yılmaz’ın yönetiminde bulunan Sebahattin Karadeniz, ‘Benim de bu belgede imzam var. Ancak men imza atmadım. İmza sahte’ dedi. Karadeniz’i başka yöneticiler de takip etti.

Olayın seyri değişti. Bu kez Trabzonspor kulübü, Mehmet Ali Yılmaz’ı sahtecilikten ve o dönemin meşhur DGM’sinde yargılatacak belgelere sahipti artık. Durum kritik bir aşamadaydı. Yılmaz, temliki geri alma garantisi verdi, Trabzonspor’dan yasal alacağı olan 4 milyon dolardan vazgeçti. Özkan Sümer yönetimi de, mahkemenin verdiği 4 milyon cezayı sildi. Karşılıklı imzalar atıldı. 

Trabzonspor bir anda tertemiz olmuştu. Kafasındaki Demokles’in kılıcı Mehmet Ali Yılmaz kulüpten tek kuruş alacağı olmayan kişi durumundaydı.

Şu bir gerçek ki 2000 kongresini kazanmış olsaydı, elindeki bu 50 milyon 250 bin dolarlık çeklerle birlikte kulübü de Borsa’ya soktuğunda tümünün sahibi olacaktı.

Şimdi Atay Aktuğu, Nuri Albayrak, Sadri Şener ve İbrahim Hacıosmanoğlu gibi 4 başkan ve onlarla görev yapan yöneticilere soruyorum; Sayın Yılmaz’ın yasal olarak sahibi olduğu kulübün kapısından içeri çöpçü olarak bile girme şansınız varmıydı?

Yatıp kalkıp, teşekkür etmeniz, önünüzü iliklemeniz ve saygıda kusur etmemeniz gereken Sümer’i ne yazık ki birçoğunuz hunharca hançerlemeye çalıştınız.

Her türlü saygısızlığı yapmaktan geri durmadınız.

Ve en son işine verilmesiyle birlikte itibarsızlaştırılması saygısızlığın ötesindedir. Buna imza atanlar tarih önünde hesabını mutlaka verecektir. Sadece Hacıosmanoğlu değil, onun yöneticileri de kaçamaz bu hesaptan!...

 

PARÇALANMA SADECE

ŞİMDİ YAŞANMIYOR!

Bu tartışmanın odağındaki Özkan Sümer açısından da durumun vahametine bakarak bu krize noktayı koyalım isterseniz:

Sayın Sümer; Önce Mehmet Ali Yılmaz’in görev alanınıza müdahalesi sonrasında istifa ettiniz ve bayrağı elinize aldınız. Kapı kapı dolaştınız. ‘Kulüp batıyor, bitiyor. Artık ayağa kalkma zamanı’ dediniz. Süreç sizi başkanlık koltuğuna taşıdı. Sonra istifa ettiniz. Başkan adayı olmanızın yanlışlığını bizzat size Maçka Coşandere’de anlatmıştım ama siz inandığınızı yaptınız. Sonra istifa ettiniz. Bunun da yanlışlığını ve kulübün nasıl bir parçalanmaya gideceğini kıt aklımla yine aynı yerde yani Coşandere’de dilimin döndüğünce anlattığım sizlerden bir ışık bile alamamıştım.

Ne yazık ki şimdi yaptığınız açıklamalarda, ‘Başkan olarak kendimi, istifa ederek, Trabzonspor’u imha ettim’ deme noktasına geldiniz.

Neyse bunları geçelim!

Nuri Albayrak başkanlığındaki yönetimin, altyapı koordinatörü olarak göreve başlamanız büyük yanlıştı. Ya başkan olmayacaktınız, ya da o unvanın sahibi olarak ağırlığını ömrünüzün sonuna kadar taşıyacaktınız.

Yapmadınız.

Kulüpte çeşitli görevlerde yaklaşık 8 yıla yakın kaldınız.

Trabzonspor hem kurumsal, hem ekonomik, hem prestij, hem saha sonuçları açısından yerlerde süründüğü dönemlere tanıklık ettik. Bugünün ağır bilançosunun aslında sorumluları Atay Aktuğ’un ikinci dönemiyle birlikte Nuri Albayrak ve Sadri Şener yönetimleriydi. İbrahim Hacıosmanoğlu’nun da acı veren yanlışları oldu.

Bunlardan biri de sizin ve birçok çalışanın görevinize, hem de aşağılayarak son verdiğini açıklamasıydı.

Bu kez de bayrağı elinize aldınız. Parçalanmadan söz ettiniz, bütünleşmeyi, birleşmeyi önerdiniz. ‘Bir olmazsak, biz olmayız, biz olmazsak hiç oluruz’ dediniz.

İyi de bu kulüp hep siz bir şekilde kenarda olduğunuzda mı birlik ve bütünlüğe ihtiyaç duyuyor. O ihtiyaç, siz içindeyken neden aklınıza gelmiyor, ya da geliyor da sessiz kalıyorsunuz?

Tabii ki bir seçkin ama emekçi olarak emeğinizin karşılığını almalısınız. Ama bir yandan bir kurumu kurtarma mücadelesi verirken ve kurtların puslu havayı bekleyeceğini bildiğiniz halde 160 bin liranın peşine düştüğünüz izlenimi vermek yakışık alır mı?

Almaz, almadı da!

‘Avukat bilgim dışında bu işlemi başlattı’ sözleriniz de ne olursa olsun inandırıcı bulunmaz yazık ki

Şunu bilin ki, gelinen süreçte en küçük bir bilginiz olmadan bu alacak tespiti yapılmışsa dahi, ‘160 bin liranın peşine düşen kurtarıcı’ muamelesi görmekten kurtulamazsınız.

Bilmem anlatabildim mi?

KUZEYEKSPRESS