Gün içinde zihnimizde yüzbinlerce düşünce oluşur, düşünce yönetimi alanında bilgi ve farkındalığımızı geliştirdikçe olumlu düşünceler ile kendimize faydalar sağlar, olumsuz düşüncelerin zararlarından kendimizi koruyabiliriz. Zaman zaman gerçekleştireceğimiz bilinçli düşünme çalışmaları bizim düşünce sistemimizi geliştirir, olgunlaştırır ve hiç durmadan deveran eden akıştaki düşünce dünyamızın daha verimli çalışmasına katkı sağlar. Şimdi gelin yoğun dünyamızı birazcık askıya alalım ve bilinçli bir düşünme, farkındalık çalışması gerçekleştirelim: Afrika’da doğsaydınız neler yaşamak ile karşı karşıya kalırdınız. 

Afrika, bambaşka bir dünya, bambaşka bir alem, bambaşka hayatlar, bakış açıları, yaşamlar ve hikayeler. Nerede doğacağımızı, ırkımızı, cinsiyetimizi biz seçmedik, herkes sahip olduklarıyla, sahip olmadıklarıyla bir imtihan içerisinde yaşam sürmektedir bu dünyada… 

Genellikle insanlar yaşam koşulları açısından hep kendilerinden daha iyi durumda olanlara bakmaya çalışırlar, daha iyi olanlara özenirler, daha iyi durumda olanların yerinde olmaya heves ederler. Eğer farkındalık ve bilinç doğru gelişmezse nefis ve şeytan insanın tüm zihin dünyasını, dikkatini dünyevileştirerek onu sahip olmak istediği dünyalıkların peşinde koşturur durur. Ne kadar ilginçtir ki insan bir istediğine ulaştığında ise daha onun tadına varamadan yeni hedefler, hevesler ortaya çıkar, yeniden bir çalışma başlar ve yeni koşu yeni şeylere ulaşmak için yeniden başlar. O yeniye ulaşıldığı an o da gerçek de yeni olsa da zihinsel ve duygusal olarak hızla eskileşir, sıradanlaşır, artık yeni belirlenen yeni hevese doğru yeni koşu bir daha başlar ve bu durum gerekli bilinç oluşmadıkça yorucu şekilde hayat boyu böylece sürer gider. 

Halbuki hayatın her alanında çok önemli olan dozunda, kararında, dengede olmak insanın yaşamda kendisine örnek alacağı kişiler için de geçerli olmalıdır: örnek alacağı kişilerin bir bölümünü kendinden daha yukarıda olanlardan seçerek, onları örnek alarak azim ve gayretle kendini geliştirip daha iyi olmak için gayret etmeye çalışmalıdır. Bir de örnek alırken kendisinden daha zor, olumsuz koşullarda olanların yaşamlarına bakarak, onlara destek olarak kendisinin sahip olduklarının kıymetini bilmeyi, değerini anlamayı sağlamak, şükür içerisinde olarak sahip olduklarının hazzını ve tadını almayı sağlamaktır önemli olan. 

Peki, ya siz Afrika’da doğsaydınız, bambaşka bir doğada, bambaşka insanlar ile yaşam sürseydiniz yaşam şekliniz ve bakış açınızda neler değişirdi acaba… 

Önce biraz ütopik olsa da pozitif olarak bakalım: Afrika’da doğsaydınız, belki de dünyanın en zengin doğal kaynaklarına sahip bir kıtasında yaşama şansına erişirdiniz. Altın, elmas, petrol, uranyum, kobalt, krom, platin gibi değerli madenler, Afrika topraklarında bolca bulunur. Ayrıca, kahve, kakao, pamuk, mısır, pirinç, şeker kamışı gibi tarım ürünleri de Afrika’nın ihracat gelirlerine katkı sağlar. Afrika, aynı zamanda, dünyanın en büyük nehirleri, gölleri, dağları, ormanları, çölleri, savanları ve tropikal adalarıyla da göz kamaştırır. Afrika’da doğsaydınız, zayıf ihtimal ama bu güzellikleri yakından görebilir, doğanın sunduğu nimetlerden faydalanabilir, hayvanlarla iç içe bir yaşam sürebilirdiniz.

Afrika’da doğsaydınız, belki de dünyanın en eski medeniyetlerinin izlerini takip edebilirdiniz. Afrika, aynı zamanda, Mısır, Gana, Mali, Zimbabve, Benin, Somali bölgesi, Kongo gibi pek çok büyük imparatorluğa ev sahipliği yapmıştır. Afrika’da doğsaydınız, bu imparatorlukların mirasını keşfedebilir, piramitleri, tapınakları, sarayları, heykelleri, duvar resimlerini, yazıtları, müzikleri, dilleri, dinleri, gelenekleri, töreleri, felsefeleri, bilimleri, sanatları, edebiyatları, şiirleri, masalları, efsaneleri, mitleri, kahramanları, liderleri, kahinleri, şifacıları, savaşçıları, kâşifleri, tüccarları, zanaatkarları, çiftçileri, avcıları, toplayıcıları, göçebeleri, yerleşikleri, köleleri, efendileri, fakirleri, zenginleri, kadınları, erkekleri, çocukları, yaşlıları, gençleri, aileleri, kabileleri, ulusları, devletleri, krallıkları, imparatorlukları tanıyabilirdiniz.

Afrika deyince aslında aklımıza bambaşka şeyler geliyor değil mi? Çünkü bu saydığımız zenginlikler, güzellikler Afrika’da olsa da bırakın bizi içinde yaşayan Afrikalıların bile çoğunun bunlardan haberleri bile yoktur, maalesef imkanlar bambaşka sömürgeci devletlerin elinde, onların menfaatleri için yıllardır harcanıyorlar ve kullanılıyorlar.

Biraz da gerçekler ile yüzleşirsek: Afrika’da doğsaydınız, belki sizler de dünyanın en büyük sorunlarıyla yüzleşmek zorunda kalırdınız. Afrika, sömürgecilik, kölelik, ırkçılık, ayrımcılık, sömürge sonrası bunalım, yoksulluk, açlık, susuzluk, salgın hastalıklar, çatışmalar, savaşlar, darbeler, diktatörlükler, yolsuzluklar, insan hakları ihlalleri, çevre kirliliği, iklim değişikliği, doğal afetler, göç, mültecilik, terörizm, radikalizm, aşırıcılık, şiddet, cinsiyet eşitsizliği, kabilecilik, mezhepçilik, etnik çatışma, soykırım, kültürel asimilasyon, dil kaybı, kimlik bunalımı gibi pek çok zorlukla mücadele etmektedir. Afrika’da doğsaydınız, bu sorunların etkisini yaşayabilir, hayatta kalmak için mücadele edebilir, çözüm arayışına katılabilir, adalet, barış, demokrasi, kalkınma, eğitim, sağlık, insan onuru için savaşmak zorunda kalabilir, sesinizi duyuramaya bilir, haklarınızı savunamaya bilir, değişim için belki hayaller kurabilir, umut edebilirdiniz.

Afrika’da doğsaydınız, nasıl bir hayatınız olurdu? Bu sorunun tek bir cevabı yok. Afrika, çok çeşitli ve karmaşık bir kıtadır. Afrika’da doğan her insanın farklı bir hikayesi vardır. Afrika’da doğsaydınız, sizin de mutlaka kendinize özgü bir hikayeniz olurdu. Belki de bu hikâyeyi düşünmek, Afrika’yı daha iyi anlamak için bir başlangıç olabilir. Afrika’yı anlamak, dünyayı, yaşananları anlamak demektir. Çünkü Afrika, dünyanın bir parçasıdır. Ve biz de Afrika’nın bir parçasıyız.

Bizler yazımızda Afrika’dan bahsettik ama çok acı ve zor günlerin yaşandığı Gazze’yi de hiç unutmamak gerekir, belki şu soruyu da kendimize sorabiliriz: Ya Gazze’de, Filistin’de doğsaydık, Acaba şu anda neler yapıyorduk, neler yaşıyorduk? Ne dersiniz…