Trabzonspor'un futbolu her maç bizi yanıltıyor. "Evet, iyi olacak" dediğimiz anda sonraki karşılaşma tamamen hayal kırıklığı. "Böyle futbol mu olur" dediğimiz anda sonraki karşılaşmada şaşırtıyor.
Bu inişli, çıkışlı grafiklere alıştık artık.

Belli ki yıllardır eksik ve yanlış giden şeylerin oturması zaman alacak. Ersun Yanal'ın sahaya sürdüğü 11 kafasındaki soru işaretlerinin kalkmadığını, elindeki kadro yapısıyla oynatacağı oyunun örtüşmediğini ortaya koyuyor. Bu maçlar forma şansı bulamayan oyuncuların kendini göstermesi ve lige hazır hale getirilmesi için bulunmaz nimet iken Ersun Yanal, hangilerinin as hangilerinin yedek olacağına karar veremiyor.

Makul aklı, futbol aklını göremiyoruz.

Belki yeni ve farklı şeyler deneyecek lakin yapamıyor. Bunda başka bir etkenin, yönetimin başarı için 'acele' etmesi. Herhalde bu durum kendisini baskı altına alıyor. Trabzonspor'un her maçı arayış kokuyor. Arayışta ısrar etmek, yanlışta ısrar etmekten çok iyidir. Düzelmesi için de 'acele' yerine bu sezondan beklentiyi minimumda tutmak lazım.

İşte tam burada dönüp dolaşıp, kadro mühendisliğine geliyoruz. Keşke transferler 'acele' ile değil de profesyonellerin 'mühendisliği' ile yapılsaydı.

Özer'in eski hastalıkları devam ediyor. Takım tam iyi oynayacağı anda el freni görevi görüyor. Tamam, koşuyor, savaşıyor ama hala kendini tanıma sürecinde. O pozisyonundaki futbolcu önce takım arkadaşlarını tanıyacak. Çünkü bölgesi bireysel oynamaya değil kolektif oynamaya yönelik. Yusuf... O'na dair son sözüm; rotasyon oyuncusu olmaya doğru gidiyor.