Ülkeyi istikrarlı bir şekilde yöneten  iktidar var. 14 yıldır iş başında. İktidar partisi son bir yılda ise, işler öyle ya da böyle iyi gitmiyor diye bir başbakan değiştirdi. Ahmet Davutoğlu, performansını kaybetti diye yerine Binali Yıldırım geldi. Demek ki, istikrar denen şey bir kişi üzerinde kayıtsız şartsız ısrarla sahip çıkma modu değilmiş. Bırakın başbakanı, o süreçte birçok bakan da değişti. Gelen, gidenden daha bir iyi performans sergiledi. Süper Ligde; Antalya teknik adam değiştirdi 4 maç galip geldi. Of, teknik adam değiştirdi galip geldi.

Pazar aynısını yaptı galip geliyor. Daha çok örnekler de var. Yani değişim illada, kötü bir şey değil. Değişim,  aynı zamanda gelişimdir ve iyi bir şeydir. Ve de toplum için siboptur. Toplum gerilmiş, kötü kötü senaryolara aklını vermişse, bir değişim şart. Rahatlamalı toplum. Bu değişimi gerçekleştirecek olanlar da cesaretli olmalı. Onun için göreve gelmiş durumdalar. Bakın, Efkan Ala gitti, Soylu iç işleri bakanı oldu. Bakanlığın performansını görüyor musunuz? Soylu da bakanlık içinde kendi çapında değişiklik yaptı, son yılların en başarılı iç işleri bakanı. Soylu’yu takip edin; değişimin Trabzonspor için de faydalı olacağına inanır. O nedenle, illa istikrar, diyerek istikrarsızlığa gerek yok.

Ayrıca, değişimi gerçekleştirecek iradeyi de beklememek gerek. Bu konuda ‘artık ben de yıpranıyorum’ diyebilmeli insan ve affını istemeli. ‘Ben istiyorum ama irade beni bırakmıyor’ deniyorsa, çok inandırıcı değil. İstifa iradesi tek tarafladır. ‘Ettim’ dersin olur biter.  

BU KONUDA KİBİRLİYİM, EGOİSTİM, KENDİMİ BEĞENMİŞ VE NARSİSTİM!

Bu konuda; kibirliyim, egoistim, kendimi beğenmiş ve de narsistim Çünkü kaba deyimle haklıyım da ondan. A.Aker’e veda ediyoruz. Kulüp resmi olarak veda için belgeseller çekiyor. Eyvallah… Biz taraftar, gazeteci olarak A.Aker’e yıllarımızı verdik. Gün ışığına çıkmamış anılarımız var. Kimse kapımızı çalmıyor. Kimseye de ‘bizimle niye bir anı paylaşmıyorsunuz’ demiyoruz. Yakışmaz. Ama ne yazık ki, olayın organizatörlerinin derin bir tarih bilgisi yok. ‘Abi, dedin de seni çekmedik mi?’ diye abuk sabuk mazeret bildirirler de ondan. ‘A.Aker ve yaşanmış anılar’ dendiğinde siyah-beyazlı yıllardan digital dünyaya her karesinde varız. Leekens’in kulübeye çağırıp, kale arkasında ısınan futbolcusunu yanına gelmesi ile ilgili haberci! olduğumda da A.Aker’deydim. İskender Gönen’in ilk on beş dakikada maç enstantanesini kurtarmak için benim bulunduğum yerde topu ayağında uzun süre tutmasını istediğimde de A.Aker’deydim. K.Orhan, Aston Villa’ya golü attığında ‘bu golde benim de payım var’ diyen reklamcı çocuğun, ‘reklam panosunu geriye çekip Hami’nin abanmasına imkan sağladım’ dediğinde de A.Aker’deydim.

Ali Kemal Denizci’nin kale arkasında ayakkabısı yırtıldığında yedek kulübesinde verilen ayakkabıyı anında sahaya getirdiğimde de A.Aker’deydim. Ali Sami Yen’de G.Saray, Trabzonspor’a gol attığında G.Saraylı foto muhabirlerinin sevinç gösterilerine ‘A.Aker’de siz görürsünüz’ deyip, Kaptan Kemal’in cadde tarafındaki kaleye arkası dönük topuğu ile gol attığında, sevinen ve zamanın TSYD’si tarafından ‘gazeteci tarafsızdır’ diye ilk ve tek kınanan Trabzonsporlu gazeteci de bendim. Ve o gün de A.Aker’deydim. Osman Denizci’nin, A. Suat’ın bulunduğu kulübeye; ayakkabılarını fırlattığında o kareyi tek basımlık hamle ile yakaladığımda da A.Aker’deydim. Ben A.Aker’de önce efsane kadronun futbolcuları tarafından “Ula Ali” diye seslendiği gazeteciydim.

Sonra Ali Savaş diye seslenildi. Sonra Ali Abi Şimdi de Ali Amca. Bu kronolojide, bizim belgeselde yerimiz yok he... Benim gibi bazı gazetecilerin de he... Kafa koparırız kafa... O nedenle, bu konuda kibirliyim, kendini beğenmişim ve ukala, hatta narsistim. Çünkü hakkım. Eğer unutulursam; bilin ki susmam. Kendi belgeselimi de kendim çekerim. Bakayım hangi güç buna engel olacak.   A.S.