Çocukluğumdan beri dağlara merak sarmış hep dağlarda yaşamak istemişimdir. 35 yıllık outdoor yaşantımda en huzurlu olduğum mekânlarım dağlardır. Bunda rahmetli annemin ve Helim dedemin etkisi azımsanamayacak kadar çoktur. Helim dedem ve annem kara lastik giymez ormanda bile yalınayak yürür bundan da zevk alırlardı. Ayaklarını hiç bir cisim kesmez hatta diken bile batmazdı. Dedem ve annemden aldığım outdoor eğitimi beni 2000 li rakımlarda artık kesmiyor. Gittikçe yükselmek yükseklere çıkmak isteyince eğitim gerekli idi. Yılların birikimi alaydan yetişip birazda eğitimle yükseklerdeydim artık. Ağrı,   Verçenik,  Kaçkar, Aladağlar, Ovit ve güzel ülkemin dağlarına zirve denemeleri yaptım. Aklımda hep Doğunun incisi vardı. Patika Doğa sporlarından Mustafa Bingöl hocam sürekli davet ediyordu. İcabet etmek zamanı gelmişti. Van Artos Dağı bizi çağırıyordu. Ödak ekibi olarak katılma kararı almış 10 kişilik ekip hazırlanmıştık. Yolumuz araç ile yaklaşık 8 saatlik bir yoldu. İki araç yola çıktık. Sabaha karşı doğunun incisi van’ da idik. Bizi Mustafa Bingöl hocam karşıladı. Mustafa hocam hem üniversitede akademisyen hem de Patika Doğa sporlarının da başkanı sıcak sevecen ve bir o kadarda içten samimi olması bizi evimizde hissettirdi. Van’ın meşhur kahvaltısı bile Mustafa hocamın sıcaklığını unutturamadı. Bizi sütçü Fevziye getirdi. Mükemmel bir kahvaltıdan sonra serbest zamanımız kalmıştı. Saat 14.00 da Gevaş ilçesinde buluşmak üzere ayrıldık. Vana gidip te Akdamar adasına gitmeden olmazdı. Yolumuz Gevaş ilçesi üzerinden Akdamar adasına düştü.

                                                             Bir de hikayesi varmış;
‘Adada yaşayan Papazlardan birinin "TAMARA" adlı genç ve güzel bir kızı varmış. Tamara karşı kıyıda yaşayan bir kürt çobana aşık olmuştur. Bu gençler haftanın belirli günlerinde gizlice buluşup konuşurlarmış. Bu buluşma her defasında Tamara'nın çobana ışık göstererek ona yol göstermesi ile olurmuş. Işığı gören çoban onu takip ederek adaya çıkarmış. Bir gün nasıl oluyorsa bu ilişkiden Tamara’nın babasının haberi olur. Daha sonra kızına baskı yapıp işin aslını öğrenen babası Tamara'yı bir odaya hapseder. Çobanın geleceği günü tespit eden babası beklenen günde çobanı gözetler ve onun geliş saatini ayarlar.

Işıkla işaretini alan çoban göle girip ışığa doğru yüzmeye başlar, adaya yaklaşan çoban, ışığa doğru yüzmektedir. Ancak ışık hep yer değiştirmektedir ve belirli bir yerde durmamaktadır. Sonunda ışık sahilde bir yerde durur ve çobanda oraya doğru yönelir ne varki çoban yorgunluktan bitap düşmüştür ve de onu taşlı sopalı birde sürpriz beklemektedir. Bunu farkeden çoban gerisince yüzmek istemişse bile buna gücü kalmamıştır. Yorgunluk, taş ve sopaların etkisi ile çoban sulara batıp çıkmaya başlar. Son nefesinde, batmadan öncede Ah… TAMARA diye inleyerek gölün mavi sularına gömülmüştür.

Bu öykü o günlerden günümüze hep anlatıladurmaktadır. Önce adanın adı AHTAMARA iken zamanla dil evrelerinden dolayı günümüze AKDAMAR olarak gelmiş ve halen ada bu adla zikredilmektedir.



Böyle bir güzellik olamaz. Tekne ile adaya yollandık. Fotoğraf çekenler, şarkı söyleyenler ve teknede çalınan müzik bizi neşelendirmeye yetmiş artmıştı bile. Adaya indiğimizde mükemmel bir taş yapı bizi karşılamış taşların rengi dizilişi ve çıkıntıları işlemeleri beni hayran bırakmıştı. Arkadaşlar fotoğraf çekerken ben tarihin kokusunu almaya çalışıyor en önemlisi kullanılan bir yapı olması daha da ilgimi çekmiş ve taş yığınından ötesi bir ibadethane olması beni daha da mutlu etmişti. Etrafta kaplumbağalar turluyor adeta baharın gelişini kutluyorlardı. Ada oldukça kalabalıktı. Grupların biri gelip diğeri adayı terk ediyor her milletten insanlar ibadet eden fotoğraf çeken dinlenenler insan olmak ne güzel şey anne… Gevaş’ta buluşma saati yaklaşmış adadan dönüş vakti gelmişti. Gevaş’ta yemeğimizi yedik. Ette değişik bir kekik kokusu vardı. Kurban olduğum keçi eti değil Artos’a, Zirve Van dörtlüsü yaptırırdı. Yemekten çıkışta güğümden boşalırcasına yağmur dökmez mi. Ekiple buluştuk ama yaklaşık 20 dakikadır yağmurda bir azalma olmaması bizi değişik alternatifleri düşünmeye itse de yağmurun durmasıyla A planı devrede nihayet. Gevaş kırsalına doğru yola çıktık. Ana kamp alanına varamadan sel araç yolunu kapattı ve biz yolumuza yaya olarak devam ettik. Kamp alanına vardığımızda bir kısım çadırlar kurulmuş ana kamp çadırı hazırlanıyordu. Bizde ekip olarak çadırlarımızı kurmaya başladık. Yağmur dinmiş yerini güneşe bırakmış dağ bize izin vereceğinin ilk sinyallerini almış dağcılar çadırlarından çıkmış güzel ülkemin değişik coğrafyalarından gelen dağcılar tanışıp kaynaşmaya başlamış nevaleler sırt çantalarından çıkmış ikramlar başlamıştı. Dağın güzelliği bu be kardeşim şehirde görsen merhaba demediğin kişi ile dağda ekmeğini çadırını paylaşıyorsun. İnsan olmak ne güzel şey anne ….



Akşam olmaya başlamış Mustafa hocamın firistobundan çıkan sesle toplandık. Mustafa hocam bize sürpriz yapmış akşam yemeği hazırlatmıştı. Hepimiz ana kamp çadırında akşam yemeğimizi yedik. Değişik illerden gelen herkes klasik laf olacak ama Kürdü Lazı çadırda bir yumak olmuş fıkralar anlatıyor. Türküler söyleniyor. Anılar dağlar neyimiz varsa paylaşıyor dost sohbeti gece yarılarına kadar sürüyordu. Yıllarca Van’da yaşamış bir Giresunlu ile bir Vanlının hangisi Vanlı hangisi Giresunlu anlayamazsın. Giresunlu Kürtçeyi ana dili gibi konuşuyor birbirilerine yaptıkları şakaları ikiz kardeşler bile kaldıramaz samimice ortamlar oluşturmaları cevapsız sorular sorduruyordu.  Artık yatma zamanı gelmişti zaten 3 saatlik bir uyku süremiz kalmıştı. Ama olsun dost sohbeti uykudan daha hayırlıdır. Tırmanış hazırlıklarımızı yapıp yattık. Saat 3 gibi firistop sesiyle uyanıp kendimizi Artosun kollarına attık. Artos dağı çok dik bir dağ kaçkarlara hiç benzemiyor iniş çıkış rakım kaybetme falan yok sürekli çıkış buda enerji kaybına neden oluyordu. Ama güzel tarafı da attığın her adım seni zirveye yaklaştırıyor olması..Epey yükselmiştik gün açmaya başlamış dün lay lay lom gezdiğimiz  Akdamar adası görünmeye başlamıştı. Yaklaşık 2 saattir yoldaydık mola zamanı gelmişti. İlk molamızı batona yüklenerek almıştık. Bu daha uzun mola olacaktı. Fındık fıstık geceden hazırladığımız sıcak su ve kahve ve benim vazgeçilmezim kaju… Mola bitmiş  yeni hareket etmiştik ki zirvenin 500 mt altında büyük bir ayı ve yavrusu zirve keyfini çoktan yapmış dağı sararak arka tarafa geçti ve bizi umursamadı bile kendinden ve bizden o kadar emindi ki …İnsan olmak ne güzel şey anne…. Zirveye yaklaşmış arkadaşların nara zılgıt ve nara sesleri bir birine karışmıştı. Rota üzerindeki börtü böcek çiçek ve çiçek gibi insanlara dağ izin vermiş 3550 mt den van gölünü görmek bize nasip olmuştu. Değişik bir duygu olmuştu. Artık yemek zamanı Çıkınlar açıldı. Van’ın ve Trabzon’ un yemekleri güzelim Artos zirvesinde paylaşılmaya hazırdı. Zirvede bu etkinliğe katılan kulüplerin bayrakları açılarak hatıra fotoğraf çekildi. Zirve tadı damağımızda kalmaması için yeterince vakit zirvede geçirildi. Artık dönüş zamanıydı ve biz Trabzon ekibi olarak hızlı hareket etmeliydik. Yolumuz uzun ve planlanmış ama yapılamamışlar vardı. Hızlı ekip oluşturarak inişe geçtik. Etrafı fotoğraflayarak ve güzelim çiçek kokusunu ciğerlerimize çekerek Gevaş ilçesine doğru inmeye başladık. Resmen koşuyorduk. Koşarken hep Artos dağı tur kayağı için biçilmiş kaftan diye düşünerek iniyordum. Ana kamp alanına yaklaşmıştık. Uzaktan ana kamp çok güzel görünüyordu. Çadırların rengarenk olması yeşillikler içindeki pastel renkler yaşamın belirtisi….



İlginç olan ise ana kampın kalabalık olması idi. Hızlıca irtifa kaybettArtık gitmek için acele etmemeli idik dinlenmeliydik sonuçta araç kullanacaktık.  Biraz dinlendikten sonra kamp alanındaki arkadaşlarla tanıştık. Sağ olsunlar birçoğu Trabzon’dan dağcılar geldiğini duyunca bizimle tanışmaya gelmişler. Tanıştık dostça sohbetler oldu. Yemek ikram ettiler bize gelenlerin çoğu vanda memur olarak görev yapan Trabzonlulardı. Başta Nurten Kurt hanımefendiye ve Pazar gününü sırf bizimle tanışmak için Artos dağı ana kampında geçiren tüm canlara selam olsun. Çadırlarımızı toplayıp sırtlandık. Tam o sırada Mustafa hocam ve ekibi dağdan iniş yaptı. Onlarla tekrar helalleşip yola koyulduk. Aracımız 500 mt aşağıda idi. Aracımıza binerek ilk mola yerimiz Erzurum cağ kebapçısına doğru yola çıktık. Öğle vakti güneş tepeden aşmış tam karşıdan gözümüze vuruyor ve ulaşımımızı zorlaştırıyordu. Akşamüzeri Erzurum’a varmıştık. Erzurum’a gelipte cağ kebap yemeden gidilmezdi. Muammer Ustanın yeni yerinde yemeye karar verdik. Bilindiği üzere Erzurum’un en iyi kadayıf dolmasını Muammer Usta yapar birde Cağ kebabını denedik. Ustalarının ellerine sağlık leziz bir yemek oldu ve servis mükemmeldi. Karnımızı doyurduk emme benim olmazsa olmazlarımdan Eski Erzurum evlerini ziyaret etmeden şuradan şuraya adım atmam dedim ekibe. Türk kahvesine bakış açılarını değiştirdi. Artık Trabzona doğru yola çıkabilirdik. Aşırı yağmur altında Erzurum’dan çıktık. Bayburta geldiğimizde yağmur kesmiş hava rahatlamıştı. Gece sabaha karşı Trabzon’a indik. Demir atımı meydanda bağladığım yerden alıp kutsal topraklara doğru yola çıktım. Özdil’im canım benim 2 saatte olsa mesohor’da uyumak var. Sabah 6.00 arabasına binerek Trabzon’a geldim. Rahmetli annem derdi yol bir maslahat iki.

Yapmadan Dönme

*Van Kahvaltısını yapmadan

*Van Kalesini ve Gevaş ilçesinden Akdamar adasını ziyaret etmeden

*Otlu Peynir ve Van Balı satın almadan

*Gevaş Kırsalında Çadırda yatmadan

*Patika Doğa Sporlarını ziyaret etmeden

*Dönerken Cağ Kebap yemeden

Dönmeyin