Gazeteci Hrant Dink, 19 Ocak 2007 tarihinde Agos gazetesinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu aramızdan ayrıldı. Cinayet mahalindeki kameraların incelenip görüntülerin yayınlanmasından sonra, tetikçinin Trabzon doğumlu Ogün Samats olduğu anlaşıldı. Samast, suikastın ardından Trabzon’a gitmek için yola çıkmış, ancak babası tarafından polise ihbar edilince Samsun otogarında yakalanmıştı. Samast yakalandığında Dink’i öldürdüğünü itiraf ederken, üzerinden de suikastta kullandığı tabanca çıkmıştı. Katil zanlısı Samast’ın yakalanmasından sonra ortaya çıkan görüntüler, tıpkı hain suikast gibi büyük tartışma ve infiale yol açtı. Samast’ın yakalandıktan sonra Türk bayrağı önünde verdiği poz, bir TV kanalından ekranlara yansıyor, tetikçinin savaş kahramanlarını andıran bayraklı pozu her kesimden tepki alıyordu. 

Derinlere uzanan cinayet

Tetikçi Samast’ın ifadelerinden sonra 24 Ekim 2004’te Trabzon’da McDonalds’a bomba koyarak altı kişinin yaralanmasına neden olan Yasin Hayal, cinayetin azmettiricisi olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Yasin Hayal, tutuklandıktan bir süre sonra cinayetin polis muhbiri Erhan Tuncel tarafından planlandığını açıkladı. Hayal ve Tuncel, büyük birlik partisi Trabzon il örgütünde karşılaşmışlardı. İddialara göre polis muhbiri Tuncel, Yasin Hayal’in Dink’i öldürmeyi planladığını polise 17 kez bildirmişti. Ancak Trabzon Emniyet Müdürlüğü, Tuncel’i yalanlarken, Dink suikastından önce muhbirlikten atıldığını açıklıyordu. Hayal ve Tuncel ikilisi, Ogün Samast’ın “ağabeyleri” olarak anılmaya başlasalar da cinayetin derinlere uzandığı herkesin ortak kanısıydı. Dink cinayeti, derin devlet tartışmalarını Susurluk kazasından sonra tekrar Türkiye’nin gündemine getirmişti. Kimi çevrelerde Ergenekon sanıklarından Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Levent Temiz gibi “ultra milliyetçi” isimlerin Dink suikastının arkasında olduğu iddiaları ortaya atılırken, Dink suikastı davası 2 Temmuz 2007’de görülmeye başlandı. Mahkeme 17 Ocak 2012 tarihinde cinayette örgüt izi bulunamadığı yönünde kararını açıklayınca kamuoyunda yeniden itiraz sesleri yükselmeye başladı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 13 Mayıs 2013 tarihinde verilen bu kararı bozunca, Dink davası İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi yeniden görülmeye başlandı. 



Davalar birleştirildi

Bu süreçte hem Yargıtay’ın kararı, hem AİHM’nin verdiği “etkin soruşturma yürütülmediği ve Dink’in yaşam hakkının korunmadığı” yönündeki karar, hem de Anayasa Mahkemesi’nin etkili soruşturma yapılmadığı gerekçesiyle Dink ailesinin haklarının ihlal edildiği yönündeki karar, kamu görevlilerinin soruşturulmasını zorunlu hale getirdi. Dink’in öldürülmesine ilişkin Ekim 2015’te kamu görevlileri yönünden hazırlanan iddianamede, şu an FETÖ davalarından da yargılanan dönemin Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek ve İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer hakkında “kasten adam öldürme” suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet, dönemin İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ve İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun hakkında “görevi kötüye kullanma” suçlamasıyla altı yıla kadar hapis cezası talep edilirken, ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakılan emniyet görevlilerinin de yeniden yakalanması istendi. 26 kamu görevlisi hakkında hazırlanan iddianamede önemli sanıklardan biri de mevcut Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Engin Dinç oldu. Haziran 2006’ya kadar Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi Müdürü olan Engin Dinç’in, Yasin Hayal ve ekibinin Dink’i öldürmeyi planladığı yolundaki istihbaratı, “ses getirecek eylem” şeklinde yumuşatarak, İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne ilettiği öne sürüldü. Söz konusu iddianamenin kabul edilmesinin ardından Yargıtay 5. Ceza Dairesi, Hrant Dink cinayetine ilişkin iki davanın birleştirilerek İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmesini kararlaştırdı. 37 sanıklı bu dava hala sürüyor. 

‘Emniyet’te illegal birim’

Hrant Dink’in suiskasta kurban gitmesinden 9 yıl sonra 15 Temmuz darbe girişiminden önce hazırlanan FETÖ Çatı iddianamesinde, Dink cinayetine yönelik ayrıntılı bilgi ve çarpıcı iddialar yer aldı. Dava ve yargılama süreçlerinin seyrini değiştirebilecek iddiaların odağını “suikasttaki FETÖ parmağı” oluşturdu. Çatı iddianamede, Dink suikastı şüphelilerinden Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer ve Coşkun Çakar’ın FETÖ yöneticilerinden oldukları, İstihbarat Daire Başkanı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer’in C-2 Büro Amirliği içinde 2006-2012 yılları arasında mevzuat dışında C-5 isimli gizli bir birim kurup komiser ve komiser yardımcılarını görevlendirdiği, bu illegal birimde FETÖ tarafından Ergenekon soruşturmalarının hazırlığının yapıldığı iddia edildi. Gizli bir yapılanma olan C-5 Bürosu’nun varlığının sonradan ortaya çıkarıldığı, C-5 Bürosu’nun Dink cinayeti ile ilgili 62 adet evrak üzerinde çalıştığı iddia edilirken, Dink cinayeti şüphelileri olarak görülen Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer ve Coşkun Çakar’ın FETÖ’nün amacını gerçekleştirmek için Dink cinayetini araç suç niteliğinde işledikleri, şüphelilerin Hrant Dink’in öldürüleceğini, cinayete hazırlık yapıldığını, onu öldürecek tetikçinin “Ogün” isimli şahıs olduğunu bilmelerine rağmen bu cinayetin işlenmesini bekledikleri öne sürüldü. 



'Soruşturma etkin yürürse örgütlü yapı açığa çıkar’

Hakan Bakırcıoğlu     (Dink ailesinin avukatı): “Kamu görevlilerinin Dink cinayetinde sorumluluklarının olduğu, Dink cinayetine iştirak ettikleri delilleri ile sabit olmasına rağmen uzun yıllar kamu görevlilerinin önemli bir kısmı hakkında dava açılmadı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 4 Aralık 2015 tarihinde müdahil taraf olarak hakkında iddianame düzenlenmesini talep ettiğimiz tüm kamu görevlilerini içermese de 26 kamu görevlisi hakkında iddianame düzenledi. Sonrasında düzenlenen ek iddianame ile sanık sayısı 27’ye yükseldi. Cumhuriyet Savcısı Gökalp Kökçü tarafından bugün Dink cinayetini organize ve icra eden örgüte yönelik sürdürülen soruşturma bulunmakta ve bu soruşturma kapsamında 2016 yılı Temmuz ve Ağustos ayında 13’ü İstanbul ve Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlisi olmak üzere 15 kişi tutuklandı. Bu soruşturma etkin bir şekilde yürütülür ve derinleştirilirse Dink cinayetini gerçekleştiren örgütlü yapı tüm boyutları ile açığa çıkarılabilir. Bu soruşturmanın etkin ve derinlikli bir şekilde yürütülmesi muazzam önemdedir.”   

‘Cemaat Dink’i kurban seçti’

İddianamede yer alan diğer iddia ve öne sürülen görüşler ise şöyle: 

“Ergenekon komplosunun hedefi, TSK odaklı olan bir gizli örgütün ki ‘derin devlet’ denilmektedir, hükümeti yıkmak için çeşitli terör eylemleri gerçekleştirdiği görüntüsünü oluşturarak, daha sonra Ergenekon Davası ile bunları ilişkilendirerek, TSK’ya kumpas kurmaktır. Hrant Dink suikastı, TSK’nın üzerine atılmak için komplo eylemlerden birisidir. Hatta bu amaç için Hrant Dink ideal bir hedeftir. Bu eylemin ‘derin devlet’ ile irtibatlandırılmasını kolaylaştıracak elemanlar da daha önceden mevcuttu. Hrant Dink bilerek yanlış yorumlanan bir makalesinden dolayı ‘Türklüğü aşağılamak’ suçundan mahkum edilmişti. Bu davalar sırasında, MHP kökenli olan ve Veli Küçük, Muzaffer Tekin gibi kişilerle ilişkide olan avukat Kemal Kerinçsiz birçok protesto eylemi düzenlemişti. Bu durum Ergenekon komplosunda özellikle Dink’i cemaatin gözünde giderek daha ‘değerli’ hale getirmişti. Dink suikastı ile derin devletin irtibatlanması kolay olduğu için cemaat Hrant Dink’i kurban seçti. Cemaat bir yandan komplosunu güçlendirecek bir eylemi gerçekleştirirken, öte yandan da bu eylem aracılığıyla emniyetin İstanbul İstihbarat Şubesi’ni de ele geçirmiştir.”

‘Tedbirlere engel oldular’

“(...) FETÖ’nün Hrant Dink’in öldürülmesi olayını kasten engellemediği, Dink’i korumak için alınması gereken tedbirlere de engel olup kamu gücünün FETÖ örgütünün emrine uygun olarak kullanıldığı, Devlet içinde ikinci bir hiyerarşi ve örgüt kurup kamu gücü kullanan FETÖ’nün cebir şiddet gösterisinden birinin de bu cinayet olduğu kesin şekilde tespit edilmiştir.”