MHP Trabzon eski milletvekili Koray Aydın, değiştirilen içtüzükle ilgili, "Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk milletinin en büyük istişare makamıdır. Türk milleti sözünü temsilcileri vasıtasıyla parlamentoda söylemekte ve alınan kararlarla da milli irade tecelli etmektedir.
Üzerinde yeterince konuşulmadan, tartışılmadan ve olgunlaştırılmadan bir oldu-bitti ile dayatılan TBMM İçtüzük değişikliği milletin verdiği yetkinin kötüye kullanılmasının tipik bir örneğidir. Sadece seçildikleri ilin değil bütün Türk milletinin temsilcisi olan Milletvekillerine kabul edilen bu içtüzükle adeta "maaşlı köle" muamelesi yapılmakta, maaş kesimi tehdidiyle düşünce ve ifade hürriyetleri baskı altına alınmaktadır. Muhalefete kulak tıkamanın bu kadarı da artık fazladır. Bu içtüzükte demokrasinin, özgürlüklerin ve muhalefetin lehinde tek bir iyileştirme var mıdır Allah aşkına? Bu antidemokratik iç tüzüğün teklif sahipleri çıkıp açıklasınlar; hangi demokratik ülkede böyle bir iç tüzük vardır?  Sadece muhalefetin değil mecliste iktidar milletvekillerinin de sesini kısan ve haklarını kısıtlayan bu iç tüzük demokratik rejime ve millet iradesine vurulmuş bir darbedir. Sağlıklı bir demokrasi için muhalefetin haklarını teminat altına almak esas iken, her şeyi iktidara ve tek adam rejimine göre düzenlemek ileride telafisi imkânsız zararlara yol açacaktır. Kısacası bu teklife destek vermenin vebali çok ağır olacaktır" dedi.

“AZ LAF ÇOK İŞ” SÖYLEMİ ÇARPIK BAKIŞI ORTAYA KOYMAKTADIR
Sayın Başbakan’ın TBMM’nin yeni iç tüzüğünü tanımlarken ifade ettiği “az laf, çok iş” sözü her şeyi özetlemekte, iktidarın demokrasiye çarpık bakışını açıkça ortaya koymaktadır. İktidar, bir yerde bilinçaltını dışa vurmuş, anayasal karar organı olan TBMM’ye kendi emrindeki icra organı muamelesi yaptığını, bırakınız muhalefeti, kendi milletvekillerinin sözünü dinlemeyi bile zaman kaybı olarak değerlendirdiğini ifşa etmiştir. Oysaki milletin meclisinde çıkarılan kanunlar ve alınan kararlar ne kadar çok konuşulur, tartışılır ve istişare edilerek alınırsa o kadar kalıcı, sağlıklı ve isabetli olur. İktidarın, “az laf çok iş” mantığıyla yaptığı icraatlarının kötü örnekleri 17/25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk olayları sırasında görülmüştür ki; bu gerçeği en iyi bilenlerden birisi de süreci masasındaki saatle sembolleştiren Sayın Genel Başkanımızdır.  Partimiz MHP’nin politikalarındaki sihirli değişim ve dönüşüm 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası gündeme getirilen “devlet-millet bekası” ile izah ediliyorsa, en başta hesap vermesi gerekenler “beka” sorununun parçası ve siyasi sorumlusu olanlar değil midir? Sözde “çözüm” diyerek PKK terörünü dağdan şehirlere indirenler ve "ne istediniz de vermedik” diyerek FETÖ ihanetine cansuyu verenler ne yaparlarsa yapsınlar sorumluluktan kurtulamazlar. Sözde çözüm sürecinde şehirlerin altlarına tuzaklanan bombalarla can veren şehitlerimizin ve 15 Temmuz ihanetinde şehit olan vatandaşlarımızın vebali ve siyasal sorumluluğu kime aittir? Bu meselenin sorumlusu olan iktidara destek olmak ve kraldan fazla kralcı kesilmek tarihi bir hata olacaktır. Bu ağır vebali MHP’nin üstüne yıkmaya hiç kimsenin hakkı yoktur.

EGE ADALARININ İŞGALİ MİLLİ BEKA MESELESİ DEĞİL MİDİR?
Ortada gerçekten bir beka meselesi varsa, bu meselenin parçası ve müsebbibi olanlarla çözüm ortaklığı yapmanın gerekçesi MHP yönetimince nasıl izah edilmektedir? İktidara beka meselesi için destek veriliyorsa bu destek işgal edilen Ege adaları ve Kıbrıs politikasında neden kendini göstermemektedir?  İktidar milli çizgiye yaklaştığı için destekleniyorsa, sözde Kürdistan bayrağının Türkiye'de göndere çekilmesi nasıl izah edilmektedir? Ülkemizin toprak bütünlüğünü açıkça tehdit eden sözde Kürdistan referandumu neyle açıklanmaktadır? Yoksa bu meseleler yeterince "milli beka" meselesi değil midir? MHP yönetimi, ülkenin tek adam rejimine geçmesine onay veren yanlış politikalarını devam ettirmekte, TBMM İçtüzüğü’nün değiştirilmesinde olduğu gibi uyum yasalarına da iktidara tam destek vermeye ne yazık ki kararlı görünmektedir. 

MHP YÖNETİMİNİN ANLAŞILMAZ POLİTİKALARI VAR
MHP’nin kendinin de dâhil olduğu muhalefetin ve topyekûn parlamentonun haklarını kısıtlayan bir düzenlemede iktidara destek vermesi, bir yerde kendi kalesine gol atması ve sorumlusu olmadığı siyasal faturayı üstlenmesi demektir. Kuruluş amacını, ülküsünü ve kendi programını hayata geçirmek için, iktidara alternatif olması gereken MHP’nin bugünkü anlaşılmaz tutumu, bu harekete gönül veren milyonları hayal kırıklığına uğratmakta, vicdanları sızlatmaktadır. Türk milleti, bütün bu yaşananları bir yandan “Türkiye nereye gidiyor?” diye endişeyle izlerken, diğer taraftan “MHP nereye gidiyor?” sorusunu sormakta ve bekasının sigortası olarak gördüğü MHP’nin izahı olmayan politikalarına isyan etmektedir. Üzülerek ifade ediyorum ki; MHP açısından gidilen yolun sonunun hüsran ve hezimet olduğu ilk seçimde kantara çıkıldığında anlaşılacak, o zaman da artık her şey için çok geç olacaktır.