Kurdoğlu, yanan alanların tahsisinin anayasal olarak mümkün olmadığını belirterek, “Eğer tahsis edilecekse burası bilakis yakılmamalıydı. Çünkü yanan bir alanın başka amaçla tahsis edilmesi yasal olarak mümkün değil. Eğer orman alanları mutlaka başka amaçlarla tahsise konu edilecekse, 6831/17. Maddeye göre ‘Kamu yararı ve zaruret’ gerekçe gösterilerek de tahsis edilebiliyor” dedi.

TARTIŞMALI YANGINI BÖLGEYİ YAKINDAN BİLEN UZMANA SORDUK

Sürmene’deki yangının olası nedenlerine ilişkin görüşlerini de dile getiren Kurdoğlu, “Bu bölgede yanmalar kış mevsiminde olur. Orman içindeki ağaççıklar ve yerelde ‘milanga’ denilen sarılıcı ağaç dikeni ile diğer böğürtlenler, yapraklar kışın iyice kururlar. Zemindeki ölü materyal de fazla olunca yangınlar çok hızlı yayılır. Rüzgâr ve sıcaklık da yangını tetikler. Bu alan zaten mesire yeridir ve yoğun kullanım söz konusudur. Yangının olduğu gün hava sıcaklığı burada 21 dereceydi. Bırakılan piknik ateşi, belki bir izmarit tutuşmayı sağlamış olabilir. Rüzgârın da şiddeti, bu ölü materyalin hızla yanarak ağaçlara sıçramasını da engellemiştir” diye konuştu.

‘YANAN ALANLARIN TAHSİSİ YASAL OLARAK MÜMKÜN DEĞİL’

Yanan alanların tahsisinin anayasal olarak mümkün olmadığını belirten Kurdoğlu, “Eğer tahsis edilecekse burası bilakis yakılmamalıydı. Çünkü yanan bir alanın başka amaçla tahsis edilmesi yasal olarak mümkün değil. Ormancılığın anayasası olan 6831 Sayılı Kanun, 18 ve 19. Maddelerinde bu açıkça düzenlenmiştir. Özellikle 19. Maddeye göre yanan ormanlık alanlarda hayvan otlatılmasına bile izin verilmez. Eğer orman alanları mutlaka başka amaçlarla tahsise konu edilecekse, 6831/17. Maddeye göre ‘Kamu yararı ve zaruret’ gerekçe gösterilerek de tahsis edilebiliyor” dedi.

‘MESLEKTAŞLARIMIZI İNCİTMEYELİM’

Türkiye’nin orman yangınları konusunda çok özel ve yaygın bir organizasyona sahip olduğu görüşünü dile getiren Kurdoğlu, “Yangınla çok başarılı bir şekilde, hayatlarını ortaya koyarak mücadele eden değerli meslektaşlarımızı ve kurumlarımızı incitmeyelim” çağrısında bulunarak şöyle konuştu: “Bu yangının çeşitli nedenlerle hafif atlatılmış olması, Karadeniz’de her orman yangınının böyle sonuçlanacağını da akla getirmemeli. Rekreasyon alanlarının yönetiminde özellikle hassas hava şartlarında çok dikkatli olunmalıdır.”

‘TAHSİS VE RANT ENDİŞESİ TOPLUMDAKİ KUTUPLAŞMAYLA DA İLGİLİ’

Burası tahsis edilmek isteniyorsa, yakılmamalıydı” şeklinde konuşan Oğuz Kurdoğlu, son yıllarda orman yangınlarının ardından toplumda ortaya çıkan tahsis ve rant endişesinin yaşanan kutuplaşmayla da ilgili olduğunun altını çizerek, toplumsal ayrışmanın güven duygusunu zedelediğinin de altını çizdi.

‘ORMANLARIN TAHSİSİ EDİLMESİ İÇİN YAKILMASI GEREKMİYOR’

Orman alanlarının tahsis edilmesi için yakılması gerekmediğine de dikkati çeken Kurdoğlu, toplam 540 bin ha orman alanının çeşitli amaçlarla izinlere konu edildiğini belirterek, madencilik için izin verilen 92 bin hektarlık kısmın da orman olduğunu dile getirdi.

KARADENİZ’İN EKOSİSTEMİ KAR VE YAĞMUR SUYUNA BAĞIMLI

Karadeniz Bölgesinde yeşil yol yapılıyor. Siz bir yerde sürekli yol yaparsanız ormanın hızla parçalanmasına yol açarsınız” uyarısında bulunan Yard. Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu, “Parçalanma ekosisteme zarar veren en önemli en büyük beşeri etkidir. Orman azalması ile ormanın su ve toprak koruma işlevlerini sakatlarsınız. Azalan ormanlarda ölü örtü ve humus üretimini de azaltırsınız. Oysa ölü örtü ve humus bu bölge için yaşamsal önemde. Kar depolamasının azaldığı günümüzde suyu depolayıp toprağa aktaracak mekanizma bozulur. Orman sıklığının azalmasını da eklerseniz oluşan yüksek yağışlar daha sık sellere neden olacaktır. Çünkü Doğu Karadeniz’de yağış sularını depolayacak akiferler yok. Bu yüzden yağmur ve kar yağışı ekosistemin tek garantisi. Bunu depolayan da ormanlar ve oluşturduğu ölü örtü ile humus. Bu dokunun mutlaka korunması lazım.

‘KURAKLIK KAPIDA, DAĞLAR VE ORMANLAR HAYATİ ÖNEMDE’

Ormanlarımızı kaybederek aslında su kaynaklarımızı tüketiyoruz.  Oysa iklim değişimine bağlı kuraklık kapıda. Yine bu iklimsel değişimin etkisi ile yağışların daha kısa süreli ve çok daha şiddetli yağması söz konusu. AB, üye ülkelere ağaçlandırmaları ve orman alanlarını artırın diye baskı yapıyor. Özelikle dağlarımız ve ormanlarımız su bilançosunun düzenlenmesinde, tarımın ve tüm beşeri yatırımın sağlıklı işleyişin de hayati önemde alanlardır” dedi.

AĞAÇLANDIRILAN ALANLA TAHSİS EDİLEN ORMAN ALANI EŞİT

Türkiye’nin orman alanları konusunda bir artış yaşamasına karşın nitelik olarak bir artış yaşamadığına dikkati çeken Kurdoğlu, “Bu nedenle de ormanlarımızın verim gücü halen Avrupa ülkelerinden düşük. Kırsal alanda göç nedeniyle terk edilen tarım arazilerinin de ormana dönüşmesi ve yakacak odun yerine ikame kömür ve doğal gaz kullanımının yaygınlaşmasından kaynaklanan bir artış yaşandı. Ancak tahsis edilen orman alanlarına bakıldığında ağaçlandırılan alanlarla neredeyse birbirine eşit miktarlarda olduğu görülüyor” diye konuştu.

‘BAKAN EROĞLU ORMANCILIĞI ÇOK HAFİFE ALIYOR’

Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın son yıllardaki orman politikalarına yönelik eleştirilerini de dile getiren Yard. Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu şunları dile getirdi: “Orman ve Su İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu, ‘suyu en iyi ben bilirim’ diyor. Ancak ormancılığı çok hafife alıyor. Ormancılık son yıllarda çok etkisiz bir meslek haline getirildi. Oysa orman ve su birbirinden ayrılmaz bir bütün. Nasıl ki bir inşaat mühendisi olmadan inşaat yapılamazsa ormancıların görüşü alınmadan orman tahsisi de yapılmamalı. Ekolojiyi yok ederek yapılan ekonomik yatırımların ömrü de kısalıyor. Özetle doğada büyük dönüşümlere yol açan ekolojik olmayan yatırımlar, uzun vadede ekonomik de değildir. Bu yanıyla da bir kayıp yaşanıyor. Orman ve Su İşleri Bakanlığı eleştirel fikirlere açık olmalı, ormancılardan fikir almalı. Biz madalya almak için ya da birilerine yağcılık olsun diye söylemiyoruz bunları.”

‘BİR ZAMANLAR BERRAK AKAN TÜRKİYE’NİN SULARI ÇAMURLU AKIYOR’

Bakan Eroğlu’nun,‘Türkiye’de erozyona bağlı toprak kaybını 500 milyon tondan, 168 milyon tona indirdik’ açıklaması yaptığını anımsatan Kurdoğlu, “Şimdi bunu neresinden tutalım. Kaçkar Dağlarına kıyamet gibi yağmur yağsa da derelerin suları her zaman berrak akardı. Arhavi dereleri de öyleydi. Şimdi Türkiye’nin bütün suları çamurlu akıyor. Çünkü yüzeyde yaratılan tahribat çok fazla. Bu çamurda doğal balık popülasyonları büyük zarar gördüğü gibi, balık çiftlikleri de zarar görüyor. Öyleyse nasıl oldu da 168 milyon tona indi, bu hesap nasıl yapıldı. Akademik camiada bu hesaba karşı olmayan kimseyi görmedim. Bütün bunları soruyoruz, yanıtı yok” şeklinde konuştu.

‘BU DEMEÇLER ORMANI VE ORMANCILIĞI AŞAĞILAMAKTIR’

Norveç ve ABD’de kimi bir balık kimi bir kartal türü için bile projelerin iptal edilebildiğine dikkati çeken Kurdoğlu, “Yine Sayın Bakan değişik zamanlarda kamuoyu tepkisine karşılık olarak ‘Kaçkarlardaki yeşil yolun bir bölümü için sadece 13 tane ağaç kesildi’ ya da ‘kesilen ağaçların kıymeti harbiyesi yok gerekirse yüz katını dikeriz’ gibi açıklamalar yapıyor. Bir bakanlığın görevi öncelikle ormanları korumaktır. İşler, yatırımlar ondan sonra konuşulur. Bu demeçler ormanı ve ormancılığı aşağılamaktır. Kaybedilen ağaçların yerine şu kadar ağaç diktik deniyor. Ağaçlandırma ile orman aynı şey midir? Gerçek anlamda bir ormanın oluşması için 200-300 yıl geçmesi gerekiyor” dedi.

‘ORMANLARIMIZ DUNNİNG-KRUGER SENDROMLULARA TESLİM EDİLMEMELİ’

Bakanlığın, her göreve liyakati esas alarak atama yapması gerektiğini savunan Kurdoğlu, şunları dile getirdi:

“Çok değerli ve bilgili meslektaşlarımızın çok azı karar mercilerinde yer bulabilmektedir.  Bu insanların sayısı arttıkça kamuoyunda tartışma konusu edilen kimi doğru kimi yanlış sözler hızla azalacaktır. Sayın Bakan bir bilim insanı olarak öncelikle bilimsel akla değer verecektir diye umuyoruz. Ormanlarımızı ve ormancılığımızı ‘Dunning-Kruger’*  sendromuna kapılmış kişilerin eline teslim etmemelidir. Ülkemiz Paskalya Adası’nın yaşadığı büyük ekolojik felaketin hikâyesini unutmamalı. Bizim için sadece doğrular değerlidir. Herkes “kasıt var, buralar satılacak dediğinde” nasıl olamayacağını daha ilk günden tüm inancımızla savunduysak, yanlış gördüğümüzü de ifade etmek bir görevdir. Özetle bizler sadece ‘ormanlarımızı koruyalım’ diyoruz. Bundan ancak mutlu olunması gerekir.”

DUNNİNG KRUGER SENDROMU NEDİR?

ABD Cornell Üniversitesi psikologları Justin Kruger ve David Dunning’e 2000 yılında psikoloji dalında Nobel ödülü kazandıran bir tür algılama teoremi olan Dunning-Kruger sendromu, iki bilim insanının, “Yanlış sonuçlara veya talihsiz seçimlere varanlar, sonuçların yanlışlığını veya seçimlerinin talihsizliğini anlayabilecek yetkinlikte de olmayabilirler” görüşüne dayanıyor.

YETKİN OLMAYAN İNSANLARIN BECERİLERİNE AŞIRI DEĞER BİÇMESİ

Dunning-Kruger etkisi olarak da anılan teoreme şöyle özetleniyor:

“Yetkin olmayan insanlar becerilerine aşırı değer biçme eğilimindedirler. Yetkin olmayan insanlar diğer insanlardaki gerçek beceriyi fark edememektedirler. Yetkin olmayan insanlar kendilerindeki yetersizliğin boyutunu görememektedirler. Eğer bu yetkin olmayan insanlar becerilerini geliştirmek üzere eğitilirlerse, geçmişteki eksikliklerini fark edip kabul etmektedirler. Sonuç olarak insanlar, bir konu hakkında ne kadar az biliyorsa, o konu hakkındaki az olan bilgisi aslında ne kadar az bilgi sahibi olduğunu fark etmesini engellediği gibi, sanki konuyla ilgili her şeyi biliyormuşçasına bir özgüven kazandırmaktadır.”

Yusuf Yavuz

Odatv.com