Ne yazık ki diye başlayacağım, gerek sosyal medyada, gerek görsel veya yazılı medyada iyi bir şeyler söylemek, iyi temennilerde bulunmak, veya kötü olana kötü demek şu sıralar cesaret istiyor. 

Hele sosyal medya denilen meret. 

İnsanlarımız öylesine kutuplaşmış, öylesine sivrilmiş, öylesine kinlenmiş, hiddetlenmiş ki? 

Kendi düşüncesine aykırı bir yazı görür görmez, hurra saldırıyor, en yakın arkadaşının paylamışına, en yakın dostunun fotoğrafına, yorumuna, düşüncesine en ağır, en sinkaflı, en aile boyu dizeleri döşeyiveriyor.

Trabzonlu bir hemşerisine, belki da az konuşsa akrabası olacak birine bir paylaşımında ötürü çok rahat bir şekilde an utanılası küfürleri edebiliyor. 

Dün Trabzon adliyesindeki bir davadan.

Hakime hanım diyor ki söyle bakalım. Şahit oldun. Ne dedi ona. 

Efendim oğlumun .... ..... dedi. 

Açık konuş, tam ne dedi. 

Sayın Hakimim oğlumun p’sini yesin dedi. 

Hakim çileden çıkar ve ‘Nedir kardeşim sabahtan beri yok Facebook’ta o onun bilmem nesine ne dedi, o onun kız arkadaşının kardeşine sövdü, o bunun bilmem nesini bilmem kime gösterdi. 

Bu nasıl bir dünya, bu nasıl bir hal. Akşama kadar sosyal medya davası görüyoruz. 

Evet, ne yazık ki kalabalıkta efelik yapanın tenhada özrü kabul olmuyor. Ve insanlar acımasızca, sosyal medyayı bir silah gibi kullanmaya devam ediyorlar. 

Allah aşkına ne oldu, aç mı kaldınız, açıkta mı kaldınız, nedir bu insanın insana olan merhametsizliği, vicdansızlığı, ahlaksızlığı. 

İyi bir şey söyleyince ‘Yalaka, kötü bir şey söyleyince düşman, ortada bir şey söyleyince suya sabuna dokunmayan olarak fişletiveriyorsunuz.

Hakaret üzerine hakaret. Hiç tanımadığınız insanla akraba oluveriyorsunuz.  

Bunu da en çok, boş kalan, işi gücü olmayanlar,  emek veren işi bilen, insanları aşağılamak için akşama kadar boş boş bilgisayar veya telefon başında bekleyenler yapıyor. 

İş nasıl olmuş, adam kimmiş, kabiliyeti neymiş, bu şehirde kaç yıllık avukatmış, kaç yıllık teknik direktörmüş, kaç yıllık siyasetçiymiş, kaç yıllık bilmem ne imiş, Hiç bakmadan, analiz etmeden, geçmişini araştırmadan saldırıveriyorlar. 

Sen ne anlarsın diye başlıyor küfür veya bir yapıştırma ile devam ediyor. 

Örnek vereyim. Bir taraftan yazıyor. 

''Trabzonspor ekonomik olarak iyiye gidiyor: Kör müsün, yalaka, her şey para mı?
Trabzonspor berbat gidiyor:  İçimizdeki İrlandalı, ellerini mi ovuşturuyorsun, hain. Kaç lira verdin. 
Trabzonspor’un ne yaptığı belli değil: Sen ne anlarsın bari fuzuli konuşma, sus.
Trabzon’a yatırım geliyor: Ne geldi, ne yaptılar yalaka, kaç yıldır neyi bitirdiler.
Trabzon’a yatırım gelmiyor: Hain, iktidar düşmanı, gözüne girsin o yollar. 
Trabzon kendi yağıyla kavruluyor: Sende ortaya oynuyorsun. Senden bir cacık olmaz''


Aynen muhabbetler böyle. Kimse kimsenin beynini okuyamaz. Kimse kimse değildir. Kimse bir başkasının hayatını yaşamamıştır, yaşamayacaktır. Yaşadıkları, gördükleri, yazdıkları, şahit oldukları ile her insanın farklıdır, böyle olacaktır. Farklı bir görüş, bakış açısı vardır her insanın.

Bu nedenle lütfen biraz daha seviyenizi koruyun, evet sosyal medya üzerinden yazarken, en tanıdığınız insan ile ilgili bile bazen karşınızda olmadığı için rehavete kapılarak, gaza gelerek bir takım haddini aşan eleştiriler yapıyorsunuz. Lütfen ama lütfen, bu şehrin insanları gurbette birbirine kol kanat gererken destek olurken, Trabzon’dakiler sanki birbirini yemek için adeta an kolluyor. 

Paylaşamadığımız nedir. 

Bir siyasi parti uğruna, bir ideoloji uğruna, bir futbol takımı uğruna, birbirimize bu kadar saldırmayalım. 

Anlayışlı olalım, kimsenin sizin gibi düşünmesi mümkün olmayacağı gibi sizde kimse gibi düşünmek zorunda değilsiniz. 

Yaptığınız paylaşımlarla, söylediğiniz sözlerle dünyayı değiştireceğinizi mi zannediyorsunuz, bakın kimler sizi takip ediyor, yine sizi sevenler, eşiniz dostunuz akrabanız. 

İnsanlar sosyal medyayı paylaşmak, birbirine yakınlaşma, sohbet etme, güzellikleri aktarma amacıyla keşfetmişken, biz bunu bir nefret aracı olarak kullanıp, birbirimize zarar vermekten vazgeçelim. 

Fikirleri aşağılayarak eleştirmek yerine öneri getirerek, doğrusunu naif bir dille kırmadan dökmeden, kardeşçe anlatabilmek. Bunu başarabiliriz. 

''Ne diyor Mevlana, Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler arayın.
Bizim bizden başka dostumuz yok. Saygı, sevgi ve merhametten asla ama asla vazgeçmeyelim''