TRABZONSPOR; Çarşamba günü UEFA Avrupa Şampiyonlar Ligi’nde kader maçına
çıkıyor. Fransa’nın Lille takımı ile deplasmanda karşı karşıya gelecek
Trabzonspor’un, Ankara’da çok ilginç bir “taraftarı” var. Öyle sıradan
biri de değil. Fransa’nın Ankara’ya yeni atadığı Büyükelçi Laurent
Bili’den söz ediyorum.
Eğer Paris-Ankara hattındaki siyasi gerilimi eritecek biri varsa, bu
kişi herhalde Fransız Büyükelçi Laurent Bili’den başkası olamaz. Kendisi
Trabzon ve Trabzonspor’a gönülden bağlı. Türkçe’yi çok iyi konuşuyor,
fıkra üstüne fıkra anlatıyor ve sıkı durun, iki oğluna Türk ismi verecek
kadar Türkleri çok seviyor. Tarihi maç öncesi soluğu Ankara’da aldım.
Büyükelçi sağolsun, yoğun programına rağmen bizi kırmadı ve Vatan
ekibini, Türk misafirperverliğini aratmayacak şekilde ağırladı.
SORBONNE’DE TARİH OKUMUŞ
Büyükelçi Bili bir asker çocuğu. Fransa’nın en prestijli bürokrat okulu
ENA’yı bitirmiş. Savunma ve strateji alanlarında uzman. Elysee
Sarayı’nda Fransa eski Cumhurbaşkanı Chirac’ın diplomasi danışmanlığını
yapmış, AB ve NATO’da görev almış.
Bize elçiliği gezdirirken, duvarları süsleyen muhteşem tabloların her
birinin önünde durması ve keyifle hikayelerini anlatması dikkatimi
çekti. Sonradan kendisinin Sorbonne’da tarih yüksek lisansı yaptığını ve
tarihe karşı olağanüstü ilgi duyduğunu öğrendim.
Gelelim sohbetimize...
TRABZON’DA TÜRKÇE YURDUNDA KALDIM ÖĞRENCİLERLE YEMEKHANEDEN YEDİM
- “Trabzon’a olan ilginiz nereden kaynaklanıyor?” diye soruyorum.
Ankara’da göreve başlamadan önce bu yılın Nisan ayında dil öğrenmek için
Türkiye’ye gelme kararı aldım. Trabzon’u özellikle merak ediyor, görmek
istiyordum. Bana Trabzon TÖMER’de (Ankara Üniversitesi’ne bağlı
yabancılara Türkçe öğretmek için kurulan merkez) kurs ayarladılar. Ben
de öğrencilerle birlikte yurtta kaldım.
Onlara büyükelçi olduğum söylenmedi, zaten Türkiye’ye atanıp atanmadığım
da o sıra tam kesinleşmemişti. Çoğunluğu Suriyeli olan öğrencilerle
Türkçeyi o yurtta öğrendim. Ama akşamları, yurtta Türk öğrencilerle
sohbet ettik. Hatta çoğu zaman yemeklerimizi bile yemekhanede beraber
yedik...”
Türkçeyi öğrenmeye Trabzon’dan başlamak gerçekten ilginç. Zira kendisine
Trabzonluların şiveli konuştuklarını hatırlattığımda “İstanbul Ankara
gibi büyük kentlerde dil kurslarına yazılsam orada benim gibi birçok
yabancıyla aynı derslere girecektim.
Hayliyle onlarla İngilizce ya da Fransızca konuşacak ve Türkçe öğrenme
şansım azalacaktı. Evet Trabzonluların şivesi farklı. Ama yadırgamadım.
Öğretmenim iyiydi. Şiveden kaynaklı bazı kelimelerin telaffuzunu ise
sonradan düzelttim” diye gülümsüyor.
KALKANOĞLU’NUN PİLAVI FAVORİMDİ PARİS’E TAKI YERİNE FINDIK GÖTÜRDÜM
Bili, Trabzon’da yerel mutfaktan her lezzeti tatmış. Hamsili pilavından,
Karadeniz pidesine; mıhlamasından, Laz böreğine kadar... Ama
büyükelçinin en sevdiği mekan, Pazarkapı’daki meşhur 150 yıllık
Kalkanoğlu Pilavcısı olmuş.
“Oradaki pilavla kavurmanın tadı hâlâ damağımda” diyor. “Peki” diyorum
“Rize’ye doğru hiç gitmediniz mi, ya da Akçabat tarafına... Kuru
fasulyeydi, köfteydi onları da tatmak lazım..”
“Hayır” diyor. “Gerçekten hep ders çalıştım. Sadece Küçük Ayasofya
Müzesi ile Maçka’da Sümela Manastırı’na gidebildim. Orada da şansıma o
gün sis vardı. Aşağıdan doğru dürüst Manastır’ın güzelliğini bile
göremedim.” Büyükelçi’ye Trabzon’dan ayrılırken Paris’e eşine ne hediye
götürdüğünü soruyorum:
“Fındık götürdüm, bol bol fındık. Hanıma, gümüş işi takı almak istedim
fakat ne alacağımı bilemediğimden onu daha sonraya bıraktım.”
FRANSA’NIN LAZ’IYIM O YÜZDEN KARADENİZ BÖLGESİNE KANIM ISINDI
Meslektaşım Şule Türker’le birlikte 16’ncı Louis dönemini aratmayan
gösterişli mobilyalarla süslü odada cafe au lait’lerimizi (sütlü kahve)
yudumlarken; sadede geliyorum:
- Trabzonsporluluk nereden çıktı?
Ben hiç daha önce Trabzonsporu tutan elçiye rastlamadım. Benim doğup
büyüdüğüm bölge, Fransa’nın kuzeybatısındaki Brötanya. Orası da
Karadeniz gibi yağmuru, yeşili ve insanlarıyla ünlüdür. Yani Fransa’nın
Karadeniz’i diyebiliriz.”
- Araya giriyorum. “O zaman size de Fransa’nın Laz’ı diyebiliriz.”
Evet. Fransa’nın “Laz”ıyım. Biz Brötonlar da Karadeniz insanı gibi çabuk
hiddetleniriz, duygularımız taşkın olur. Hakkımızda fıkralar söylenir. O
yüzden Trabzon’a ve Trabzonlulara kanım ısındı.”
KAHVEDE DEV EKRANDA, TARAFTARLA TRABZON’UN MAÇLARINI SEYRETTİM
- Zaten tipiniz de Karadeniz bölge insanını andırıyor. (Kahkahalar) Neyse Trabzonspor diyorduk.
Nisan ayıydı. Ligde Fener- Trabzon rekabetinin en yoğun olduğu
haftalardı. Bir gün, yurt müdürü Atilla geldi. “Abi maç seyredelim”
dedi. Kahvehane gibi bir yere gittik. Dev ekran, onlarca seyirci
oturmuş.
Sanırsın maça, tribüne gelmişiz. Öyle bir atmosfer. Bayıldım taraftarına. Sevinçlerini üzüntülerini beraber yaşadık.
BURAK’LA, KALECİ TOLGA FOVORİ İKİLİM İNTER’İ YENDİKLERİNE İNANAMAMIŞTIM
- En çok hangi futbolcuyu beğendiniz?
Forvette Burak’la, kaleci Tolga diğerlerinden hemen ayrılıyor. Onları izlemek çok keyifli. Bir de Brezilyalı vardı.
- “Alenzinyo mu?” -
Hayır daha kısa adlı olanı, fantastik hareketler yapardı
- “Jaja’yı söylüyorsunuz.”
Evet.
- Peki Çarşamba günkü UEFA maçını kim kazanır?
Zor soru. Benim durumum daha zor. Eşim Fransa’da çalışıyor, mesleği
hakimlik. Yargıç yani... Üstelik Lille taraftarı. Hanımın gazabına
uğramamak için bir şey söylemiş olmayayım. (Gülüyor) Ama o gece tüm
randevularımı iptal edip maç programı yapacağımı söylemeliyim.
Elçilikte çalışan Trabzonsporlulardan bazıları, “Sayın Büyükelçim bilet
alın maça hep beraber gidelim” teklifi bile yaptı. Ama Trabzonspor
taraftarından bir konuda özür dilemeliyim. İnter’i İtalya’da 1 golle
geçtiklerinin ertesi günü gazetelere internetten bakarken 0-1 skorunu
görünce önce inanmadım. Gazete internette yanlış yazmış, Trabzon bunu
yapamaz diye düşünmüştüm.
Çocuklarımın adı Volkan ve Tayfun! Aynı Asteriks’le Hopdediks gibiler
- Ekselansları sizin bir de Türk adı taşıyan çocuklarınız varmış?
Eşim de benim gibi Fransız ama çocuklarımızın adı Aurelien Volkan ile
Florian Tayfun. Nüfus cüzdanlarında da böyle yazıyor. 1995 ile 1998
yılları arasında Ankara’da başkatip olarak görev yaptığım sırada Volkan
Şeker adında jeolog bir arkadaşımız vardı. Kendisini çok severdik. Eşim
Sabine, bir gün Volkan’a “Annen korkmadı mı sana Volkan demeye” diye
sorduğunda “O da bir şey mi, kardeşimin adı da Tayfun” dedi.
Biz de tam o dönem çocuk bekliyorduk. Bir de baktık ki, ikiz olacak.
Aklıma o sıra, babamın kardeşleri geldi. Onlar Bröton’du ve çok kavga
ederlerdi. Ben de varsın bizim çocukların adları da Volkan’la Tayfun
olsun. Bizim yörenin insanı gibi olurlar bakarsın dedim.
- Peki adları gibi çocuklar mı?
Aynen. Şimdi 14 yaşındalar. Tayfun büyüdü, neredeyse benim yapımda ve
boyumda. (Kendi alın hizasını gösteriyor), Volkan ise daha ufak kaldı.
Boyuna kavga ediyorlar. Meşhur Galyalı çizgi roman kahramanları vardır,
Asteriks ile Hopdediks. Onlar da Brötanyalı’dır. Romalılara boyun
eğmeyen tek köy. Tayfun’la Volkan’ın didişmesini de Asteriks’le
Hopdediks arasındaki tartışmalara benzetiyorum.
İkizlerim Bodrum’da Trabzonspor formasıyla kumsalda top oynayınca herkes soruyor
- Onlar da Trabzonsporlu mu?
Evet. Yaz tatiline Bodrum’a gitmiştik. Çocuklar Trabzonspor formalarını
giyip ki arkalarında isimleri yazıyor, kumsalda topa başladılar. Gelen
geçenler merak ediyor. Soruyorlar “Aurelien Volkan, Florian Tayfun, siz
de kimsiniz, niye Trabzonlusunuz diye..”
- Çocukları Volkan ve Tayfun diye mi çağırıyorsunuz?
Aile içinde evet ama okulda ve dışarıda Fransız isimlerini kullanıyorlar.
BÜYÜKELÇİ’DEN ÜÇ TEMEL FIKRASI
Laurent Bili’den rica ediyoruz, bize favorisi üç Temel fıkrası anlatıyor:
Sigara
Temel sigara almak için bakkala gider. Aldığı sigaranın üzerinde “İktidarsızlığa sebep olur” yazmaktadır. Sigarayı geri verir.
- Haçan bunun kansere yol açanindan yok midur? der.
Kamyon
Temel kamyon şoförüdür ve yokuş aşağı giderken fren patlar. Ne yaptıysa
aracı durduramaz sağa bakar bi çocuk top oynuyor sola bakar kalabalık
bir pazar yeri. ‘Ben en iyisi çocuğa çarpıp tek ölümle kurtulayım’ der.
Direksiyonu çevirir çocuğa doğru ve gözlerini kapatır ertesi gün
haberlerde flash haber: BİR KAMYON ŞOFÖRÜ PAZAR YERİNE GİRDİ YÜZLERCE
ÖLÜ BİNLERCE YARALI... Sonra temelin röportajı...
-Ben nerden bileyum çocuğun pazar yerine kaçacağini da...
Penisilin!
Bir gün bilim adamları uluslararası bir konferansta bir araya gelmiş.
Yeni bulunan bir iğne çeşine ne ad verileceği konusunda hararetli
tartışmalar yaşanıyormuş. Bütün doktorlar fikirlerini söylemiş hiçbiri
beğenilmemiş. Sıra Temel’e gelmiş. Temel sıkkın, bin pişman konferansa
katıldığına. Aklına da bir şey gelmemiş. Biraz düşündükten sonra:
Peni silin, pen gidiyrum da (beni silin ben gidiyorum) demiş.
Herkes sen çok yaşa Temel diye bağırmış ve konferans bitmiş...
Rugby oyuncusu Türk dizilerini izliyor Livaneli’nin Seranad’ını okuyor
Sohbetimizi noktalamadan önce Fransız Büyükelçisi Laurent Bili’ye
Ankara’daki yaşantısını da sorduk. Büyükelçi 1961 doğumlu. İnce ve uzun
bir yapısı, atletik görünüşü gözümden kaçmadı. “Spor yapıyor musunuz?”
diyorum. “15 yıl rugby oynadım” deyip devam ediyor, “Ama bakmayın böyle
göründüğüme, vücudumun hemen her yerinde görünmeyen birçok dikiş ve
sakatlığım var. Şimdi Ankara Sheraton Otel’de düzenli olarak egzersize
gidiyorum.”
Hangi yabancı kitabı tavsiye etti?
- Hangi Türk yazarlarını okuyorsunuz?
En son Zülfü Livaneli’nin Seranad’ına başladım. 150’nci sayfaya geldim.
Bendeki Türkçe ile anca o kadar hızla (Gülüyor). Orhan Pamuk, Elif Şafak
ve Nedim Gürsel’i de okudum. İlk okuduğum Türkçe kitap İpek Ongun’un
“Bir Genç Kızın Gizli Defteriydi.” Yaşar Kemal’i Fransızca okudum. Bir
de son dönemde okuduğum Erik Jan Zucker’in (The Young Turc Legacy and
Nation Building: From the Ottoman Empire to Atatürk’s Turkey) bir kitabı
var ki tavsiye ederim.
Muhteşem Yüzyıl bana göre değil...
- Türk sinemasını izler misiniz?
“Tabii ki. Trabzon’dayken sinemada bütün Türk filmlerini izledim
diyebilirim. “Duvara Karşı”, “Yol”, “Eğreti Gelin”, “Av Mevsimi”,
“Yumurta”, “Aşk Tesadüfleri Sever”. Şimdi Ankara daha çok DVD’lerini
alıp izliyorum. Bir de Türk dizileri var tabii. Şimdi favorim Kuzey
Güney. Onlar da benim çocuklar gibi kavga eden iki kardeş. İlgimi çekti.
Muhteşem Yüzyıl sarmadı.