61SAAT HABER SERVİSİ

Trabzon'da Hamamizade'de   Birlik Vakfı Trabzon Şubesince düzenlenen "Küresel Güç Odaklarının Hedefindeki Türkiye" konulu konferansa düzenlendi.
 Düzenlenen törene Trabzon Valisi Yücel Yavuz, Birlik vakfı başkanı Ergin Aydın, Ortahisar Belediye Av. Ahmet Metin Genç, Kültür Turizm il Müdürü Ali Ayvazoğlu, İçişleri Bakanlığı müşaviri Ali Faik Hacıoğlu, AK Parti Ortahisar İlçe Başkanı Temel Altunbaş, Sosyolog, GÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Celalettin Vatandaş'ı ve beraberindeki birlik vakfı yöneticilerinin yanı sıra vatandaş katıldı.
Trabzon Vali'si Yücel Yavuz katıldığı konferans sonunda sunumu gerçekleştiren Sosyolog, GÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Celalettin Vatandaş'ı tebrik etti.

 
GÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Celalettin Vatandaş Küresel güç odaklarının hedefindeki Türkiye konulu açıklamasında şu ifadelere yer verdi " Türkiye 15 Temmuz’ da tarihi anlarından birini yaşadı. Allah korusun kalkışmanın başarılı olması durumunda çok sıkıntılı günlerle karşı karşıya kalacaktık. Bu 15 Temmuz’daki girişim için farklı yorumlar ortaya çıktı. 

Bu kalkışma, daha önceki darbe geleneğine sahip Türkiye'de, askeri okula ilk adımını atmasından itibaren bir gün genelkurmay başkanı olarak ülkenin yönetimini ele geçirme hayalileri kuran askeri öğrencilerinin girişimlerinin bir ürünü olarak mı değerlendirmek lazım.. Yoksa göründüğü gibi 40 yıl vatan, millet, devlet, din gibi jargonlarla kendini farklı yöntemleriler le çalışma yapmış bir şahsın 40 yıllık bir hareket olarak mı değerlendirmek lazım. 
Ben bütün bunların belirleyici olduğunu düşünüyorum.. Ancak, bütün bunların ötesinde bir noktanın atlandığını ifade edebilirim. 
Türkiye de darbeler dönemi var bu Osmanlıdan beri süre gelir. Seçim sandığında iktidarlığın uzağına düşmüş askerlerin, seçimle başa gelemeyeceklerini anladıklarında yapılan darbeler vardır. Bunun en büyük kanıtı 27 Mayıs darbesidir.. Bu doğru değildir. Ancak bunun da yanlış olduğunu da söyleyemem. 

Mesela 1945 de yapılan anlaşmalarda Türkiye Amerika’nın payına düşmüştür. Ama Türkiye Amerika’nın payına düşmüş olmasına rağmen San Frasisco’da tertip edilecek toplantıya katılmak istemez. Çünkü oraya katılsa, Amerika’nın payına düştüğünü resmiyette tescil etmesi gerekecekti. Yan çizmeye başlar. Bundan sonra da bugüne kadar Türkiye ile hiç bir bağlantı kurmayan Rusya, birden bire Ardahan’la Kars’ı ister.. Bu işe Türkiye şaşırır. Nereden çıktı bu der ve dünyadan destek ister, bakar ki kimse destek vermiyor o zaman San Fransisko’daki toplantıya katılır. Amerikan’ın payına düştüğünü tescil eder ve bundan sonra Amerikan’ın işbirliği halinde hayatını sürdürmeye başlar. Ancak bu Türkiye (maalesef onlar için söylüyorum bunları)demokrat parti yıllarında yavaş yavaş Rusya’yla işbirliği yapmaya başlar.

Türkiye küresel düzeyde yapılmış olan pazarlığın ve paylaşmanın gönüllü taraftarı değil gönülsüz taraftarıdır. Öyleyse Türkiye’ye bir düzen vermek gerekmektedir mantığı güdüldü. İçeride de buna hevesli olan ortaklar vardır.. Ardından da 27 Mayıs darbesi gerçekleşti. 
Eğer biz, bu darbeler sürecinde ve özellikle de 15 temmuz da yaşananlar doğru değerlendirmek istiyorsak gündemi takip eden 3 soruyu sormak gerekir..
1.    Neden İslam düşmanlığı?
2.    Neden Türkiye düşmanlığı?
3.    Neden gülen hareketi. 
Bunun 3’ü birbirine bağlıdır. Sadece ayrıntıya takılarak birbirinden koparmaya çalışırsak 15 Temmuz’u anlayamayız. 
Soruların cevabına gelirsek 
Neden İslam düşmanlığı.. s
Bu sadece bugüne özgü bir düşmanlık değildir.  1000 yıllık bir geleneğin sonucudur. İki farklı düzlemde bu konuyu açıklayabilirim. Birincisi Hristiyan batı toplumların İslam düşmanlığı, Müslümanlarla Hristiyanların ilk karşılaştığı ortam Mute Savaşı’nda karşılaştı. Yani bir savaş alanın da karşı karşıya geldi. Bu savaş günümüze kadar devam etti. 
Neden Hristiyanlar ve Müslümanlar bir savaş alanın da karşılaştı diye soracak olursak son peygamberin şahsında İslam’ın tebliğine kadar son ilahi din Hristiyanlıktı. Hal böyleyken siyasi kültürel hegemonyasını tüm dünya üzerinde sürdürebilen Hristiyanlar Arabistan’ın çöllerinde bir söz hayat bulmaya başladığında gücünü kaybetmeye başladı.


Bu 1300’lü yıllara kadar devam etti. Fakat bu zihniyetler Müslümanlara karşı savaşla başarıya ulaşamayacaklarını anlayınca 1300’lü yıllarda Venedik'te karar aldılar. Alınan karar İslam’ı ve Müslümanları tanımadan bu gücü kıramayacakları noktasında çok ciddi reformlar yaptılar. 
Bu kararın uygulanması 1800lü yıllarda gerçekleşti. Avrupalılar Hristiyanlar düşmanını yakından tanımayı tercih ettiler. Öyle bir şey yaptılar ki tefsirden, hadisten, Kuran çalışmalarından, peygamberin hayatından birçok alanlarda uzmanlaştılar. Koca koca kitaplar yazdılar. Ancak içine pimi çekilmiş bomba gibi şeyler yanlış bilgileri de yazdılar. Çünkü İslam’ın ileri bir din olduklarının farkındaydılar ve bu dinin varlığını benimsemeleri halinde kendi dinlerinden soyutlanmamak için yıllardır araştırmalar yaptılar ve karalamaya çalıştılar. İslam’la uğraşmalarının nedeni budur. 
İkinci kategoride de Modern dünyanın ideologları ve düşünürleri açısından bakmamız gerekmektedir. Modernizm denilen katolik inancına bütün dinlere tepki olarak doğmuştur. Bütün dinlere karşı olumsuz yaklaşan bir hayat tarzıdır. Bu öyle bir şeydir insanı eşyayı tapar hale getirdi. İnsanı bütün sosyal bağlarından kopardı. Modernite 1900’lerin sonunda problem yaşamaya başladı. Modernitenin dünyaya alternatif olabilecek tek düşünce de olsa o da İslam’dı. Öyleyse bu İslam’ın sesini kesmek lazım. Bunda da modernetistler, Müslümanlarla İslam arasındaki ilişkiye çomak sokmaya çalıştılar. Bugün nerede İslam adına yapılan toplantıya katılsanız “Aslında İslam” diye başlayan cümleler vardır. Demek ki İslam adına çok şeyler söyleniyor. Düşünün 1400 yıllık hüküm süren bir dinde İslam’ın ne olduğunu halen daha anlatmaya çalışıyorlar. Bu da en ciddi problemlerden bir tanesidir.