Trabzon’un Çaykara İlçesi Solaklı Vadisi’nde HES çalışanmalarını durdurmak isteyen köylülerle Jandarma karşı karşıya geldi. Geçtiğimiz hafta HES inşaalarını protesto etmek isteyen 110 köylü, Jandarma tarafnıdan gözaltına alındı. Zaman zaman sert müdahalelere de sahne olan HES eylemlerinin en ön saflarında ise, Karadeniz’in cefakar kadınları vardı. Kimi elinde bastonu kimi ise kucağında çocuğuyla yaşamlarının devamı ve torunlarına mirasıları olduğuna inandıkları sularını kaybetmemek için mücadele veren kadınlar, Jandarmayla, savcıyla böyle tanıştı. Yeşilin her tonunun görüldüğü Köknar Köyü’ndeki kadınlar, iki yıldan beri yaşadıkları baskıyı VATAN’a anlattı. “Jandarma hep onların yanında hep bize yüzü dönük. Bir kere de jandarmanın sırtında ne yazar biz görsek ya’ diyen kadınlar, geçtiğimiz hafta sularını korumak için verdikleri mücadelede gördükleri şiddetten dolayı hem kırgın hem kızgınlar...

Sanki Jandarmaya kan ettik

Azize Gül 73 yaşında. Doğduğundan beri köyünü hiç bırakmamış, Kan pıhtılaşması nedeniyle sürekli tedavi gördüğünü anlatan Azize Teyze’nin gözü sık sık yeşil vadilere dalıyor. Yaşadıklarını ise şu sözlerle anlatıyor: “Bizim bir suyumuz var başka neyimiz var ki onu da istiyorlar. Vermeyiz ne vereceğiz onlara. Bir damlasını bile vermem suyumun. Bunun için gittim. Jandarma ise bana küfür etti, biber gazı sıktı, yerlerde sürükledi... Hastayım dedim onu bile dinlemediler. ‘Hastaysan gelme ne işin var’ diye bağırdı bana. Ben kanımın son damlasına kadar mücadele edeceğim hiçbir şey durduramaz bizi. Bizim ormanımıza geliyorlar suyunuzu alacağız diyorlar. Biz de susup oturacağız öyle mi? Çok beklerler. Biz sanki jandarmaya kan ettik ne yaptık ki biz size. Biz suçluyuz sanki ne işleri var burada. Gitsinler istemiyoruz onları” diyor.

Keçi işer gibi gaz sıktılar

Makbule Tatlı ise 76 yaşında. En çok son olaylarda gözüne biber gazı sıkıldığına ve bir de yerlerde sürüklendiğine yanıyor. Makbule nine de, “Biber gazı ne beter birşeymiş, sanki gözüme keçi işer gibi biber gazını sıktı dünyam karardı, yandım. Sonra da 76 yaşındaki karıyı yerlerde sürüklediler bu mudur hak. Yapsınlar ne yaparlarsa yapsınlar ben suyumu vermem, toprağımı vermem, ağacımı vermem“ diye anlatıyor.

Askerimi devlet geri versin

48 yaşındaki Hayriye Tatlı ise canını en çok askerlerin kendilerini yerlerde sürüklemesinin, küfürler etmesinin, biber gazı sıkmasının yaktığını anlatıyor ve şöyle devam ediyor: “Benim oğlum var askerde ama benim karşıma asker gönderiyorlar. Geliyor çıkarıyor biber gazını, itiyor, yerlere düşüyoruz yine bağırıyor. Ben de alacağım askerimi versin devlet geri bana. Gelsin oğlum beni beklesin toprağını vatanını beklesin korusun o zaman. Biz ne yaptık bu kadar asker gönderdi adam mı öldürdük...”

Suyumuzu asla vermezük

78 yaşındaki Havva Yıldızlı elinde bastonuyla eylemlere katılıyor, bağırıyor, suyunu, toprağını savunuyor. Öfkesi gözlerinden okunan Havva Nine, “Ben bu yaştan sonra ne olacağım. Benim torunum var onlara kalacak bu su. Onların suyunu ben nasıl veririm. Biz bu devletin vatandaşı de değil miyiz? Niye bizi kayırıyor? Bir suyumuz var iki dağın arasında, başka neyimiz var? Ne fındığımız, ne çayımız, ne bağımız bahçemiz var. Yetişeni de ayı, kurt, domuz yiyor. Bu dere bizi geçindiriyor bu derenin yüzüne biz yaşıyoruz burda ölürüz olmasa. Suyumuzu asla veremezuk. Suyumuzu da alırlarsa sürüneceğiz hep birlikte. Yok öyle dava. Asla istemezük yasak. Gelsinler jandarmayla biz vaçgeçmezik. Değnekle geziyorum ama vazgeçmezük. Devam edeceğiz, kanım damlayana kadar gideceğiz” diyor.

DİPNOT:

Bölgede şu anda 36 tane HES Projesi bulunuyor, altısı tamamlanmış durumda. Büyükdere ve Dumlu Deresi üzerine Derebaşı HES Projesi kurulmak istenirken, Kavlatan Deresi üzerinde ise Meşe Hes Projesi’nin hayata geçirilmesi planlanıyor.

Babukamla vermeyeceğiz

Karaçamlı 72 yaşındaki Havva Nine de bu direnişin sembollerinden. Köyde sırtında yüküyle dik patikalara tırmanan Havva Nine’ye HES denildiğinde bütün öfkesi uyanıyor. “Ne istiyorlar bunlar gidin burdan, insan hiç istenmediği yerde durur mu?” diye seslenen Havva Nine, “Bizi içeri attılar. Ee ne oldu? Ben burada doğdum, burada büyüdüm, buraya gömüleceğim. Nereye gideyim? Burası benim evim, yuvam. Gelip suyumu alacakmış hah. Ölünceye kadar uğraşacağım onlarla. Jandarma her gün gelip basıyor burayı. Bas, ne istersen yap ama ben suyumu vermeyeceğim, kanımı dökeceğim yine de vermeyeceğim. Çocuklar gurbette babukamla (kocam) birlikte vermiyoruz su falan size. Su olmazsa burada ölürüz biz. Ölelim mi? Gerekiyorsa öleceğiz ama yok size su falan” diyor.

Burası bizim toprağımız

21 yaşındaki Sara Müftüoğlu da mücadeleyi asla bırakmayacaklarını anlatıyor. KTÜ’de okuyan Müftüoğlu, “Bu direniş devam edecek başka çaresi yok. Burası bizim ata toprağımız, şimdi bizi sokmadıkları yerler bizim toprağımız. Burada insanlar artık öfkeli. Eğer bu dava aleyhimize sonuçlanırsa devlete şunu derim: ‘Sen çevreyi korumanın hak ödev olduğunu belirttiğin anayasadaki o maddeleri kaldır, yoksa ben anayasadaki diğer maddeleri de ihlal ederim’ Bu halk herşeye uyacak ya. Ben bu maddeye bu kadar sahip çıkarken sen bana polisini askerini gönderiyorsun dayak atıyorsun. Çok paran olacak belki günün birinde ama o paranın satın alacağı şey bulamayacaksın bunu niye anlamıyorlar” diyor.

Suyumuzu istiyorlar

Köy’ün ‘delikanlılarından’ Hasan Sarı da anlatacaklarını anlatıyor. 72 yaşındaki Hasan amca 43 sene gurbette yaşadıktan sonra köyüne geldiğini anlatırken, “Orada kazandığımı köyüme getirdim, çimento aldık, beton aldık, demir aldık onları birbirine kattık ev yaptık. Gurbette köyümüzü düşünerek direndik yaşadık. Rüyalarımda ben hep kendimi burada gördüm. Burası bizim vatanımız derken birileri geldi vatanını istiyoruz, suyunu istiyoruz diyor. Kim verir ki ben vereyim. Mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz var mı başka çaresi.