Bir kere merhaba diyemedim sana ama devriye gezdiğin yerlerin müptelasıyım…
Sol tarafımı şehre, sağ tarafımı denize verdiğimde, kendimi yaşadığım zamanın en kudretli adamı bellerdim.
Denizden gelen yosun, anasonu da peşine takıp şehrin duruşuyla kesişir; görece manzaralı vapurda dünyanın en güzel resmini çizer insan.
Oysa şimdi…

Ölümün dahi kabul etmediği insanlar, yosunumuzu çaldılar, tuvalimizi paramparça ettiler; güneşi pay edemedik, kıyıya vuran dalga yetmedi, ufku çok gördüler…
Duruşumuz Fethi Sekin’di; dinlemediler…
*
Andacına baktım, uykunda bile hoşkin oynarmışsın… Hoşkin oynayan kötü adam var mıdır?
Yendiğinde nasıl eğlenir, yenildiğinde ne güzel kızarsın sen…
Gelincik çiçeği kadar onurlu durduğun vesikalığının altına şu yorumu düşmüş arkadaşların:
Mert adam!

Demek ki kahramanlığı çocukken şiar edinmişsin.
Dönem arkadaşların, ta okul döneminden görmüşler 8 roketatar, 8 el bombası ve 2 kalaşnikof tüfeğine bir beylik tabancasıyla karşı durabileceğini.
Yanılmadılar;
yürek denilenin kurşun geçirmez olduğunu bağırdın; yürüyüşünü tüm dünya işitti…
*
Fethi abi;
Göğsünü siper ettiğin bir adliye dolusu insan Kordon’da yürüyebilecek, çocuğuna gofret götürebilecek, eşiyle kavga edebilecek, aşık olabilecek, maaşını ay sonuna yettiremeyecek, maça gidecek, kışa isyan edip yaza hasret kalacak, izin gününde balık avına gidebilecek, Hoşkin oynayabilecek… Sen ise ışığınla yürüdüğün sonsuzlukta devam eden curcunayı yapayalnız izleyeceksin.

İnsanoğlu minnettar sana… Ama eşine ne diyeceğiz Fethi abi… Ya çocuklarına?
*
Ey koca yürek;
getiremediğimiz dünya barışı,

bitiremediğimiz savaş;
dindiremediğimiz kin,
eşine ve çocuklarına asla veremeyeceğimiz hesabımız da
boynumuza asılı utanç madalyonumuz olsun.