Trabzonspor kulübüne hizmet etmiş birçok kişinin ismi belli yerlere verilmiştir. İsmi bir yerlere verilenler arasında yaşama veda edenler de vardır, etmeyenler de!..  Cemil Usta, Kadir Özcan, Hayrettin Şiranlı, Mustafa Gedik gibi efsane isimler aramızdan ayrılanlar...

Hala yaşayanlar ise Mehmet Ali Yılmaz, Sadri Şener, Şamil Ekinci, Ahmet Suat Özyazıcı, Şenol Güneş, Nizamettin Algan!..

Kriter nedir belli değil!

Yılmaz’ın ismi, hem İstanbul’daki devasa tesiste, hem de Trabzon’daki kulübün ana binasında asılıyor. Hatta bir de ‘Onursal Başkan’lık payesi de kendisinde... Ne hikmetse hiçbir önemli olayda Trabzonspor’un yanında hissetmediğimiz bir ismin bu kadar önemsenmesi, aslında kulübün kendi tarihini inkar etmesinden başka bir şey değildir.

Çünkü bu kulübe Sayın Yılmaz’dan çok daha fazla hizmet edenler vardır ve en azından ‘Onursal’ unvanının bu isimlerden birine verilmesi gerekir. Sadri Şener’e de kent merkezindeki binanın ismi verilmiştir.  Kulüpte asbaşkanlık ve Divan Kurulu üyeliği yapan Nizamettin Algan, şimdiki Kadir Özcan Tesisleri’ndeki konferans salonunun ismi ile yaşatılmak istenmiştir. Aslında yaşayan veya aramızdan ayrılanların her birini saymaya kalkmayalım ama mesela aramızdan 13 yıl önce ayrılan Süha Akçay ki, Trabzonspor tarihinin efsane isimlerinin başına ismini hep yazdırmıştır, neden küçük bir mekana bile layık görülmemiştir.

Son nefesine kadar Trabzonspor’un içinde yer alan Rıfat Dedeoğlu, ya da Sabahattin Kundupoğlu niçin yoktur örneğin...

Ve Trabzonspor’un 1. Lige çıktığı yılın başkanı olan, kulübü yaşatmak için yönetimiyle birlikte akla karayı seçen Salih Erdem’iin veya Trabzon’da yaşayan son şampiyon başkan Ahmet Celal Ataman kimin tavuğuna ‘kışş’ demiştir anlamak olanaksız. Seveni de sevmeyeni de çok olan Özkan Sümer’e ne demeli?

Sonuçta bu kulübün 2 kez şampiyon olduğunda teknik direktördü. Ahmet Suat Özyazıcı’nın ilk 3 şampiyonluğunda yardımcısıydı. Ayrıca bu kulübün altyapısını kuran, yaşatan, geliştiren, tesis kazanması için cansiperane çalışan bir isimdi Sümer! Hatta en kritik döneminde bu kulübe başkanlık yapmış bir isim ama ona da çok gördüler bir tabelayı!

Kriter nedir gerçekten bilen ve açıklayacak bir babayiğit var mı?

İsim vefasızlığından hareketle asıl mevzuya geçiş yapmak istiyorum.

 

KADİR ÖZCAN VE LEFTER!

Geçtiğimiz günlerde Fenerbahçe Yüksek Divan Kurulu Başkanı Yüksel Günay vefat etti. Ve ertesi gün Hürriyet Gazetesi’nde 4 ayrı dev gibi ilan vardı. Biri Fenerbahçe kulübü, diğeri bu kulübün başkanı Aziz Yıldırım, üçüncüsü de 1907 Fenerbahçe Derneği’nindi. Bir başka ilan da aile tarafından verilmişti. Bu ilanları görünce bir anda 4-5 ay öncesine bir zaman yolculuğu yaptım.

Aklıma Trabzonspor formasıyla büyük başarılara imza atmış, milli takıma onurlu bir şekilde hizmet etmiş ve son olarak da 1461 Trabzon takımının teknik direktörlük görevini üstlenmiş efsane isimlerden Kadir Özcan keldi. Bırakın bu efsane isme doğru dürüst bir cenaze töreni bile düzenleyemeyen ve o töreni adeta siyası şova dönüştüren Trabzonspor yönetiminin ertesi gün bırakın ulusal bir gazeteyi, yerel medyaya bile bir tek acı ifade eden ilan vermemesini hazırladım. Sadece kulüp, başkanı ve yönetimi değil, ne yazık ki Kadir Özcan’ın takım arkadaşlığını yapmış, bugün para içinde yüzen Faruk Nafız Özak ve Şenol Güneş’in de her hangi bir ilanına rastlamamıştım.

Hatta o günlerde bunu eleştirmiştim de!

Ama Fenerbahçe kulübünün kendi değerine verdiği önemi görünce ve Trabzonspor’un bu noktadaki duyarsızlığına tanık olunca neden büyük kulüp olamadığımızı bir kez daha kamuoyuyla paylaşmak istedim.

Bir başka örneğimiz de Ahmet Suat Özyazıcı’nın kalp krizi geçirip, uzun süre KTÜ Farabi Tıp Fakültesi’nde yatmasına rağmen ne yazık ki Başkan İbrahim Hacıosmanoğlu ve yönetimi tarafından ziyaret edilmemesiydi. Neyse ki, bu konuyla ilgili Ekspres Gazetesi’biraz da sert üslupla konuyu haberleştirip gündeme taşıdıktan sonra Başkan ve yöneticilerin Özyazıcı’yı hasta yatağında ziyaret ettiğini duyurdular ama düğün geçmişti ve kınaya ihtiyaç yoktu.

Bu noktada aklıma yine en büyük rakibimiz olarak kabul ettiğimiz Fenerbahçe kulübünü kurumsal olarak temsil edenlerin hasta yatağındaki Lefter Küçükandonyadis’e karşı yaptıkları geldi. Aziz Yıldırım’da kulübün önde gelenleri de seferber olmuştu . Oysa Lefter’in, Fenerbahçe için taşıdığı önemden çok daha büyüktür Ahmet Suat Özyazıcı’nın Trabzonspor için yaptıkları...

 

ÖZYAZICI’NIN ASIL HİZMETİ

Hepimiz, Ahmet Suat Özyazıcı’yı, Trabzonspor’u 4 kez şampiyonluğa taşımış teknik adam olarak biliriz. Bu gerçekten önemlidir ve kendisine minnet borçluyuz.

Ammmaaa!

Sayın Özyazıcı’nın Trabzonspor kulübüne asıl değerli kılması gereken eylemi 1967 yılında gerçekleşmiştir. O gün İdmanoğı’nın Antrenör-Futbolcusu olan ve bu kulübün en önemli değeri olarak kabul edilen Ahmet Suat Hoca, ‘Eğer Trabzonspor ile birleşmezseniz, ben gideceğim’ diyerek koca camiasına adeta rest çekmiş ve sonra da bunu eyleme dönüştürmüştü. Eğer o gün, İdmanocağı’nı bırakma kararını uygulamamış olsaydı tarihiyle övündüğümüz Trabzonspor’un yerinde belki de şimdi yeller esiyordu.

Neden mi?

Çünkü herkes biliyordu ki, İdmanocağı’nın olmadığı Trabzonspor ‘ölü doğum’du. Ve Ahmet Suat Özyazıcı, bir yıl gecikmeli de olsa, bu kulübü Trabzonspor bünyesine katma konusunda harika bir adım atarak şampiyon takımın temellerinin atılmasında en önemli rolü oynamıştır. İdmanocağı’nın o gününü bilenler, “Özyazıcı’nın ayrılma ve Trabzonspor’a gitme kararı, hepimizin gardını düşürdü. Biz de zorunlu olarak birleşmeye ‘evet’ dedik” diye hala tarihi gerçekleri anlatırlar.

Öyle inanıyorum ki, bu tarihi gerçeği mevcut yönetim de, onun başkanı da bilmez! Onlar Trabzonspor’un şampiyon doğduğunu da düşünebilirler. Sancılı bir doğumdan sonra görkemli tarihini yaratan nice kahramanların varlığından da bihaberdirler! Bu kesimin hiçbir zaman derdi Trabzonspor olmadı. Mevcut yönetim de dahil olmak üzere birçoğu için Trabzonspor kendi egolarını tatmin, yürüdükleri hedefe ulaşma adına bir sıçrama tahtasıdır. Neden mi böyle düşünüyorum? Çünkü; Bir araştırın ve bakın ki bugün bu kulüpte söz sahibi olanlar, Bordo-Mavili renklerin sıkıntılı olduğu hiçbir dönemde ortalıkta görülmüş mü? İçinde olmadıkları anlarda, sorunlarıyla ilgilenmişler mi? Taşın altına ellerini hiç sokmuşlar mır? Ne yazık ki bunlar ve bunlar gibi olanlar sadece efsanenin ayak izlerinin üzerinden yükselmeyi hayat felsefesi yapmışlardır.

Ve bir kez daha anladım ki, böyle bir yönetimi seçme gafletindeki Trabzonspor camiası asla büyüklük yarışına giremez. Korkum, yok olup gitmesidir.

‘Tarihini unutanların ve bilmeyenlerin geleceği yoktur’ sözü boşuna söylenmemiştir. Umarım bu kulübün tarihinden bihaber,  vefanın semt adı olduğunu zanneden, Trabzonspor’u yönetmeyi sadece başbakanın arkasına takılmak olarak gören bu yönetim en kısa sürede bir kongre süreciyle devrilip gider de yerine en az Fenerbahçeliler kadar değerlerine sahip çıkacak olanlar işbaşına gelir.

O gün işte geleceği de aydınlık bir Trabzonspor bizi bekliyor demektir.

Yoksa bekleyiş nafiledir!

 

TRABZON HORONU NİYE

BIRAKTI SAYIN SANCAK?

Taka Gazetesi İmtiyaz Sahibi Ahmet Sancak geçtiğimiz gün bir yazı kaleme aldı. Ve güzel bir üslup ile Trabzon kentinin insanlarının artık horonu dik oynayan kimliğinden uzaklaşıp eğilerek oynanan kolbastı’ya geçiş yaptığını ince bir dille anlattı. Ne diyelim, güzel bir yazıydı. Ama neden eğilip bükülmeyen Trabzon insanı, nasıl da iki büklüm olduğu konusunda gerçekçi bir yaklaşım aradım yazıda göremedim!

30 Mart yerel seçimlerinden bir süre önce Sayın Sancak ile tesadüfen karşılaştım. Kendisine, muhalif yazılarını özlediğimizi söyledim. O da bana neden yazmadığını anlattı. İkimiz arasındaki bir konu olduğu için buraya taşımayı uygun görmüyorum, bir gün kendisi neden yazmadığını anlatırsa kamuoyu da öğrenmiş olur.

Kendisine gelinen noktada ve bugün sadece şunu söyleme ihtiyacı hissediyorum.

Trabzon kentinin insanlarının değil sadece, tüm Türkiye’nin niçin böylesine acayip bir süreçten sonra eğilip büküldüğünü anlamak istiyorsanız, kendi gazetende seçim sürecinde neden yazmadığını iyi irdelemeli ve sonra da, ‘Aslında eğilen bükülen Trabzon ve Türk  halkı değil, bu insanların gerçekleri öğrenme hakkını elinden alan herkes suçludur. Keşke tüm kanaat önderleri, sivil toplum örgütleri ve sorumlu noktadaki insanlar, sorumluluklarını her dönem hiçbir çıkar ya da korku duymadan yerine getirebilseler. İşte o zaman Türk halkı da, Trabzonlu da yeniden horon oynamaya başlayacaktır’ diye eleştiri ve özeleştiri yapması gerektiğine inanıyorum

Ve birilerini eleştirirken ya da suçlarken aynaya bakmalıyız, çuvaldızı başkasına batırırken, iğneyi de en azından kendimize dokundurmalıyız  değil mi Sayın Sancak?

Siz ve ben de dahil!...

KUZEY EKSPRESS