Yaklaşık 40 yıl kadar önce, yani 1970’li yıllarda PKK’nın düğün, dernek, fabrika, ev, karakol hatta okul basıp insanları katlettiği zamanlarda birisinin çıkıp bu örgütle aynı ideolojiye sahip bir partinin Meclis’te kendine yer bulacağını söylemesi toplumda infial yaratır, hayalperestlik olarak değerlendirilirdi. 
Sözde, Kürtleri esaretten kurtarmak, özgürlüklerini elde etmek için başlatılan bu hareketin yaptığı bütün eylemler aslında ülkede yaşayan diğer etnik kökenli
 insanlarla beraber Kürt Halkı’nı da tehdit altında bırakıyordu.
Dolayısıyla böyle bir terör örgütünün toplum tarafından desteklenmesi ve/veya Meclis’e girmesi de, doğal olarak o yıllarda imkansız olarak görülüyordu. 
Buna rağmen örgüt ilk olarak 1991 yılı genel seçimleriyle siyasi arenada boy göstermeye başladı.
O dönem, Halkın Emek Partisi'nin (HEP) propaganda alanı haline getirilmesini ve partinin desteklenerek meclise temsilci sokması talimatını da bizzat terörist başı Abdullah Öcalan vermiş.
***
Anlayacağınız bu günkü HDP’nin temelleri taaa o yıllarda atıldı.
Bugüne gelinen süreçte, PKK ideolojisi değişik birçok parti içerisinde yer bulmuş kendine.
Bunlardan kimi açılan davalar sonucu kapatılmış, kimi ise hedeflenen istikrar sağlanamayınca tabela partisi olarak kalmış askıda. 
Son olarak 2012 yılında HDP ismi ile çıktı karşımıza bu siyasi oluşum.
Kurulma aşamasında PKK ideolojisinin aksine, “ezilenlerin ve hor görülenlerin partisi” olma yolunda şekillenmiş.
Lakin, bu sahte tanımlama da fazla sürmemiş.
Çok değil, iki yıl sonra kendilerine has eş başkanlık sistemi ile partinin başına Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ adında iki zat-ı muhterem çıkmış.
Yüksekdağ, genelde İmralı trafiğini takip etmiş ve ziyaretler sonrasında müjdeler vermiş meraklılarına.
Ama Demirtaş başka!
O’ndan çok daha fazlaca çalışmış.
Kimi zaman sokak çocuğu olmuş, kimi zaman peşmerge kıyafeti ile poz vermiş, kimi zaman da almış sazı eline bir cumhurbaşkanı adayı edasıyla çıkmış halkın karşısına.
Bizim insanlarımız gülmeyi çok severya.
Fıkralar anlatmış bolca.
Şebeklik yapmaktan geri kalmamış.
Habire kılık değiştirmiş, şekilden şekile girmiş.
Ettiği Milletvekili yeminini sıkça unutmuş, onunla bağdaşmayan cümleler kurmaktan hiç çekinmemiş.
Bu arada, endişelerini, korkularını belirtmiş her fırsatta.
Ak Parti Hükümeti’nin sürdürdüğü çözüm süreci politikası karşısında, PKK adına sözcülük etmekten geri kalmamış.
“Çözümün adresi HDP’dir” demiş, seçim meydanlarında.
“PKK benim sözümden dışarı çıkmaz, yeter ki oy verin” demiş.
Dahası, "7 Haziran seçimlerinde seçim barajını aşarsak eğer, Türkiye’de barışın teminatı biz olacağız" demiş.
O kadar eminmiş kendinden o zamanlar.
Neticede aldığı emanet oylarla (!) barajı falan yıkıp geçmiş.
Hedefine ulaşmak O'nu çok rahatlamış.
Öyle görünüyor.
İki gün önce yine çekmiş lacilerini, çıkmış televizyon ekranlarına.
“PKK benim söylememle mi silah bırakacak, ben ne denli etkili olabiliri ki?” Demiş.
Kırmış dümeni yine sağa.
Böyle işte.
Bakalım hesapsızca verilen o emanet oylar kimlere, daha neler söyletecek.
Selahattin Demirtaş’ın attığı sessiz zafer çığlıklarının Meclis duvarlarındaki yansımaları şimdilik böyle.
Konuyu bir cümle ile özetlersek:“Katranı kaynatsak olur mu şeker, cinsini sevdiğim cinsine çeker.”
xxx
 Ramazan Bayramı’nın vücutlarınıza sağlık, afiyet, kalplerinize huzur, memleketimize ise hayırlı bir hükümet getirmesini diliyorum.