Last night,I dreamt of Santa derdi,Selametli Madonna.

Haksızda değildi.Rüyada görmektense gidek gayri.Zaman Santayı ziyaret zamanı “Duman Ülkesi”bu bekletmeye gelmez. Yol uzun rota meşakketli olunca Demir atım ve sırt çantamı alarak düştüm Santa yollarına…..

 Tabansız Temel dedem gibi nere gitsem Mavulposa uğrar ordan giderim. Dua bayrağım gibidir. Mavulpos.

Her zamanki gibi sırtçantamı motora bağladım. Kaskımı kilitleyip eldiven ve ekipmanımı kuşanıp ara gazı ile Mavulpos üzerinden Çağlı hanları çay bardağımın son yudumunda karşımdaki Anız(Üvez) ağaçlarının üzerine doğan güneşle beraber beraber offff offf yola koyuldum. Önümde güneşin doğuşu arkamda çiğ taneleri  ybr min yanık sesi yol alıyor tepeler bir sağımda bir solumda var olup kayboluyor.



Uzun gomar senin ğayin gedik benim gazlıyordum. Kara Gözeye kadar gelmiştimki Gagoş Murat ağa dikani yeni açıyordu.Korna ile selam verip İlk durak Taşköprü Akgüller Tesislerine vardığımda fırından yeni çıkmış ekmek kokusu beni karşıladı. Evet gene o mis gibi tereyağı ve sıcak ekmek ve çay üçlüsü saç ayağı yanımdaydı.Bakır meşdebem çayla dolmuş 4 lük yuvarlak ekmeğimin şapkası kalkmış vaziyette tereyağını içine gömüp şapkasını kapatıp çayın tarladan soframıza gelişini düşündüm.



Tereyağ ile iç ekmeğin buluşma anı müthişti.Hele arkasından çayın takibi…..Yok böyle bir şey. Ybr min sesini duyar gibiydim. Kalk gidelim çınlaması başlamıştı. Taş Köprü sağımda yıllarca altından akan suyun debisini yazar gibiydi.Köprünün altından sızan buz parçaları sanki çam sakızı gibi olmuştu. Çok geçmeden eski evlerin gövdesine vurulan tezek kokuları nerede olduğumu hatırlattı. Heslerin icat oladığı zamanlardı. Ziyarettepenin etekleri bozulmamış keklik yumurtaları topladığımız zamanlardı.Artık alçalmaya başlamış bitki örtüsü değişmeye başlamıştı.Sis bulutu izin verdiği ölçüde santa görülmeye başlamış iki kiliseli tek mahalle olan  Zurnacili uzaktan ben buradayım farklıyım der gibiydi. İlk olarak işhanlıya indim. Motorumu park edip çeşmesinden doya doya suyumu içtim nede olsa tuzlu  yayla yağı ve taş fırın ekmeği susatmıştı beni.

İlginç olan ise  kiliseler evler dükkanlar yıkıldığı yağmalandığı halde ;  Santa’da bugün varlıklarını en iyi koruyan yapılar çeşmeler olmuştur. Bu da suyun hangi din veya ırktan olursa olsun, herkes için ortak bir ihtiyaç maddesinin oluşundan kaynaklanmıştır. Çeşmelerin önlerindeki yalaklardan küçük kanallarla hayvanların su içebileceği yerlere  taşındığı her halinde belli oluyordu. Biraz fotoğraf çektikten sonra selam ile yanıma yaklaşan 6 köşe şapkalı elinde kuşburnu ağacından yapıldığı her halinden belli olan bastonlu bir adam   ula uşak hoşgeldun.



İle başlayan muhabbet Kozovun Yusuf amca ile  tanışma ma vesile olmuştu. İkinci eşini Uzmesohordan alması sebebiyle hısımlık tan beni evine davet etti. Çok anlam veremese de çadırda kalmama razı oldu. Hedefim çadırımı Zurnacilida kurmaktı. İki kiliseli Zurnacili hem diğer mahalleleri karşıdan görme şansım olacak hemde hakim bir kaya üstünde kamp yapacaktım. Motorumu Piştofida bırakarak dere yatağından geçerek yaylacıların meraklı bakışları arasından  kamp yapacağım alana geçtim. Sesleri hala kulağımda ecnebidu devildu. Pok var sanki burada……”kendi niye gelmişse”


Kendi ülkende ecnebi muamelesi görmek ne zor şey anne ..İnsan bazılarını daha iyi anlayabiliyor başına gelince …. Buzağılarını otlatan bir teyze yanıma geldi. Uyanık kadın kim olduğumu sormaktansa selam verdi.Tanıştık  anlattı ordan buradan Osmanlı kadını bu siyasette yapıyor. Burada çadır kurabilirmiyim dedim bir taşın üstünü göstererek. Uşuvm oyle şiymi olu isteduğun yere kur. Ha bizim iki ev var birindede kalabilirsin dedi. Güzel geniş bir kayanın üzerinde çadırımı kurdum . Ateş yakabileceğim geniş bir kaya bulduğum için sevinmiştim.Peynir kızartması ve mantar yiyebilecektim. Güneş batmaya ,İnekler yaylımdan dönmeye ve yaylacılar akşam hazırlığına başlamıştı.Anlaşılan benimde akşam hazırlığına başlamam lazımdı.



Yayla peynirim ekmeğim vardı ama mantar zamanı olduğu için hem orman içi hemde yaylakta mantar bulma ihtimalim olduğunu düşünerek orman içine girdim. Düzenli orman alt kısmı tertemizdi. Mantar bulamamış ama güzel bir orman içi patika gezisi yapmıştım. Çimenliklerde dolaşmaya başladım bir iki derken bayağı guguvaga (mantar) toplamıştım. Akşam yemeğimin ham maddesi hazırdı birazda sarımsak ve soğanla harikalar yaratabilirdim. Biraz önceki selam veren neneyi kapısın yanından geçerken rasladım. Bahçeden taze soğan marul al. Akşama yersin dedi. Sağolsun sanki komşunun çocuğuyla konuşur gibiydi.Taze soğan ve marul aldım patatesde vardı 4/5 adette patates yuppi …

       Karanlık basmıştı orman içinde dolaşırken topladığım odunları ateşledim. Nefis bir görüntü oluşmuştu. “Evde Duran Erken Ölür” bu kadraj için söylenmiş olmalı.Mantarları yıkayıp ,soğan ve tereyağının kavrulmasını bekledim.Mantarları üstune atarak pişirmeye başladım. Bir yandanda çay için suyun kaynamasını bekliyordum. Mantar pişmişti. Afiyetle yedim.Peyniri çalının ucuna takarak közde kızarttım ve çayla uyumunu sağladım . Daha ne yapayım. Bu kamptaki kitabım Anabasis Onbinlerin dönüşünü okumaya başladım. Olayları yaşar gibiydim. Kamp ateşimin ışığı etrafı aydınlatıyor. Ateşten uçan apsumatlar çadırımın üstünü kaplamıştı.


Çadırımı kurmama rağmen dışarıda yatmayı tercih ettim. Sabahın soğuk ama güzel yüzü artık kalksan der gibiydi. Evdeki gibi kahve suyum açık ateşimde hazırdı. Kahvemi alarak yanı başımdaki iki kiliseyi dolaşmaya başladım. Kiliseler 3 apsisli ve 3 nefli olmalarıyla plan bakımından birbirlerine benziyorlar. Yerel özellikler yanında en göze çarpıcılıkları bazilika planında yapılmışlar. Apsisler ise çok sığ olup, kiliseler içinde dorik kaideli sütunlar şeklinde yapılmışlar.



Biraz daha yükselince ve hava güneşli olunca detaylar ortaya çıkmaya başlamış. Birbirini kuş bakışı çok net bir şekilde görebilen 3 ayrı yamaç üzerine kurulmuş olan Santa’da mahalle olarak 7 yerleşme bulunmaktadır. Eski isimleriyle Piştoflu, Binatlı, İhsanlı, Terzili, Çakallı, çinganlı ve Zurnacılı,  Santa da yaşayan halk hala bu isimleri kullanmaktadır.


           Birkaç kilise dolaştıktan sonra soluğu Nazire nenenun yanında aldım . Kahvaltıda  yok yoktu .turşu kavurması ,kaymak ,bal,yağ ,peynir mısır ekmeğı sıcak dolayısıyla zumur.Nazire nene ile helalleştik ve ben çadırımı toplamak üzere yola koyuldum. Sığırlar çadırımın etrafını sarmış birifink alır gibiydiler. Hazırlanıp biraz yürüdükten sonra motorumun yanına vardım. Gözüne gurban olduğum makine marşına vurduğum gibi çalıştı . Bu sefer dönüşü ters taraftan Arsine doğru yol alarak Sincan mesohordan  Simana dağına bizim mekan diyebileceğim pirinun yerine Tahtalı Kahveye vardım.muhammedin Çayı hiç olmadığı kadar süperdi. Biraz risk alarak Seklemun Düz Moncollidan aşağı Özdile indim. Bir gezide böylece sona erdi.