Hayatımızın her alanında duyarız, yaşarız görürüz çifte standardı. Mesela basın dünyasında, siyasette, iş aleminde, sıradan vatandaşta sayısız örneklerine bizzat şahit oluruz. Kendi bir şey yaptığında normaldir, başkası yaptığında ayıptır. Kendi yalan söylerse mutlaka makul bir nedeni vardır, başkası söylediğinde ahlaksızlıktır!

Ne yazık ki toplumun bütününe çöreklendiği için bu olgu normalmiş gibi algılanmaya başlanır. Son günlerde futbol dünyasında da bunun sayısız örnekleriyle karşı karşıyayız! Buna son örnekler mi? Trabzonspor eski asbaşkanlarından Hayrettin Hacisalihoğlu ve Fenerbahçe Teknik Direktörü Ersun Yanal..

Hayrettin Hacisalihoğlu’ndan başlayalım isterseniz.

Sayın Hacisalihoğlu sürekli olarak Trabzonspor’u yönetenlerle ilgili yorumlar yapıyor. Sadri Şener başkanlığındaki yönetimden ayrıldıktan sonra hep konuştu, eleştirdi durdu! Doğrudur kendinden öncekiler de, sonrakiler de önemli yanlışlar yaptı, yapıyor da ama kendi dönemindeki icraatlarını sıralarken, sütten çıkmış ak kaşık olarak karşımıza çıkıyor.  Ama kazın ayağının hiç de öyle olmadığını gerçekliktir.

Birkaç önemli örnek vererek konuya girelim isterseniz.

Hayrettin Bey, göreve gelmeden önce, ‘Trabzonspor 500 bin dolardan yüksek bonservis bedeli ödeyemez’ diyordu. Sonra Trabzonlu futbolcuların sayısının takımda yüksek olması gerektiğini savunuyordu. Göreve gelirken, kulübün aşırı borçlandığını dile getirirken, personel sayısının da çok fazla olduğunu ifade ediyordu. Bunların hepsi doğru tespitlerdi aslında ama görevdeyken ne yaptı?

Nuri Albayrak ekibinden 40 milyon liralık borçla aldıkları Trabzonspor, Sayın Hacisalihoğlu ayrılırken 100 milyon lirayı çok çok aşmıştı.

Neden mi?

Çünkü Albayrak döneminden devraldıkları kadroya 2-3 kaliteli takviye yapmaları halinde şampiyonluk mücadelesi verecek bir takımı neredeyse sil baştan yapmışlardı da ondan! Tam 23 futbolcu transfer edilmişti. Eski kadronun büyük bölümü tasfiye edilmişti. Peki aldıkları oyuncuların bir kaçı hariç, gidenlerden çok daha mı iyiydi?  Sürekli olarak 2010-2011 kadrosundan söz ediliyor. Evet bu kadro şampiyonluğu alın teriyle hak etmişti. Ama çok yüksek ve kulübün boyutunu kat kat aşan bedellerle kurulan o kadro ve bir sonraki sezon Sadri Şener başkanlığında ve Nevzat Şakar’ın asbaşkanlığında yürütülen transfer politikası Trabzonspor’un iflas noktasına gelmesinin baş nedenidir.  Trabzonspor daha önce defalarca çok daha ucuza şampiyon olabilecek kadrolar kurmuştu. Örnek 1992-96 ve 2001-2005 kadrolarıdır.  (Bunların her biri ayrı yazı konusudur)

 

ÇELİŞKİLER YUMAĞI BİR DURUM

Hayrettin Bey döneminde Gökhan Ünal 6 milyon 250 bin Euro’ya transfer ederken çok daha ucuz olan Burak Yılmaz, Fenerbahçe’nin kucağına itilmedi mi? Özer Hurmacı 1,5 milyon Euro bonservis bedeliyle alınmazken, Gabriç’lere, Colman’lara, Selçuk’lara verilen rakamların ne kadar olduğunu hatırlayan var mı? Alanzinho gibi bir oyuncu için 4 milyon Euro verirken elleri hiç titremedi mi? Göreve gelirken yıldız satmayacağını dile getiren bu yönetimin koltuğa oturduktan 15 gün sonra Gökdeniz’i 8 milyon 450 bin Euro’ya satmak tutarlı bir davranış mı? Bu parayla birlikte tüm transferi çözeceğini söyleyenlerin Gökhan Ünal’ın bonservisine 6 milyon 250 bin Euro vermesini anlayabilecek bir zeka var mı? (3 milyon Euro’sunu kimin karşıladığının bir önemi yok)

Christian Brüls’ü transfer edip, tek idmana dahi çıkarmadan, sözleşmesini feshetmek ve kulübü bu nedenle oyuncuya para ödemeye mahkum kılmak yönetim yeteneği mi gerektiriyor? Brüls ve Faty Paty gibi genç, yetenekli ve ucuz yabancılar gönderip, sonra da tribünde oturacak 9-10’uncu yabancılara 3-4 milyon Euro vermek’midir Trabzonspor’u korumak?

Sayın Hacısalihoğlu bir de Burak Yılmaz’la sözleşme yenilenirken, serbest kalma şartı niçin 5 milyon Euro olarak belirlendi diye eleştiriyor. İnanılır gibi değil! Çünkü Burak takımın en önemli yıldızı ve sözleşmesinin bitmesine bir yıl kalmış, imza atmadığı takdirde bir sezon sonra elini kolunu sallayarak gidecek. Yönetim de en azından 5 milyon Euro kazanma niyetiyle böyle bir yol izledi. Eksikleri yok mu? Var tabii! Bu oyuncuyu bir sezon önce de satabilirsiniz, ya da kadro dışı bırakıp istediğiniz şartlarda imza attırmaya zorlarsınız. Tamam da Sayın Hacisalihoğlu kendi yönetimi döneminde söylediğine benzer bir eylem gerçekleştirmiş mi?

Selçuk İnan, Yattara, Egemen’in sözleşmelerinin bitimine 1 yıl kaldığında en az 2 köşe yazısı, 4-5 tane de manşetten haber yazmıştım. “Bu oyuncular kaçacak, elinizi çabuk tutun” diye... Hatta Davraz kampı öncesinde uyarmıştım. ‘Ya imzalatın, ya satın, ya da yok sayın’ başlığıyla verdiğim haber Sayın Hacisalihoğlu ve ekibinde hiçbir etki yaratmamıştı. Sonra, ‘Marco gibi olmasın’ diye yazdım. Yine sesimi duyuramadım. Selçuk, Egemen ve Yattara ile bir yıl önce sözleşme yenilenmesi gerekiyordu. O dönem de görevde Hayrettin Bey vardı. Şimdi, ‘Ben 8 ay önce ayrılmıştım’ gibi bir mazeretin arkasına asla sığınamaz.

 

MİLYONLARCA LİRAYI SOKAĞA ATMADINIZ MI?

Sonra Sayın Hacisalihoğlu’nun 3 milyon 250 bin Euro bonservis bedelinin yanında 3 futbolcu karşılığı aldıkları Selçuk İnan’a 3 yıllık sözleşme yaptırmalarının gerekçesini açıklayabilir mi? Neden 5 yıl değil? İmza atmıyorsa, Trabzonspor Selçuk’a mecbur’muydu? Ya Yattara konusunu hatırlayan var mı? Katar kulübünün 11 milyon Euro gibi bir rakama almak üzereyken son anda transferi yatan böyle bir oyuncuyu bir sezon sonra bedava gidecek duruma getirmek nasıl bir yöneticilik yeteneğidir? Veya Tolga Zengin gibi A milli takıma giden, Onur Kıvrak gibi Ümit Mili takımın kalesini koruyan iki kaleci varken, Tony Sylva isimle bidonu andıran bir ismi, kulübü milyonlarca lira zarara uğratarak transfer etmek nasıl bir yöneticilik yeteneği ister?.

Şenol Güneş’i göreve getirebilmek için Hugo Broos gibi bir beyefendiyi nasıl da yıprattığınızı unuttunuz mu? Ya da sürekli söz ettiğiniz 1461 Trabzon kulübünü satın aldıktan sonra, orada yaptığınız operasyonlarla bu kulübü de borç batağının içine nasıl çektiğinizi hatırlıyor’musunuz?  Çanakkale’den, Pazarspor’dan, Altınordu’dan Avrupa’dan gurbetçi olarak aldığınız sayısız isme verdiğiniz milyonlarca liranın hesabı ne olacak? O futbolcular ne oldu? Ne kadar yararlandınız, kulübe zararları ne oldu? O oyuncuları 1461 Trabzon’a gönderdiğiniz için az kalsın, bu takım 3. Lige düşüyordu unuttunuz mu?

Trabzonspor’un banka kredi borcu sizin de içinde bulunduğunuz yönetim döneminde tavan yapmadı mı Sayın Hacısalihoğlu?

Trabzonspor sevgisini kişisel ilişkilerin üzerinde tutmak gerektiğini söylüyorsunuz, çok da doğru diyorsunuz da, Özkan Sümer ile Faruk Özak’la, Nevzat Şakar’la, İskender Önal’la hangi gerekçelerle ilişkileriniz hep zig-zag yapmıştır? Kulüp sevgisinden mi, kişisel ihtirastan mı? Ya da İbrahim Hacıosmanoğlu, nasıl sizin gibi Trabzonspor’un tarihi kimliğinin büyük bölümünü yaşayarak bilen bir kişiyi bu kulübü iyi yönetebileceğine ikna edebildi! Sizin de Sayın Başbakan gibi saflığınız mı tuttu? Daha yazabilecek çok şey var ancak en iyisi burada keselim ve son sözü söyleyelim.

Ve Sayın Hacısalihoğlu’nun, başkalarına çuvaldızı batırırken, kendisine de iğnenin ucunu değdirmesi diliyelim!

 ERSUN YANAL VE AHLAK

Fenerbahçe’nin tarihi çelişkiler ve çifte standartlar yumağıdır her halde... Buna son örnek de Ersun Yanal! Geçmişinde önemli şüpheler bulunan, (Eski futbolcu Cafer’in anlatımlarıyla) bu şahıs, ne yazık ki bir dönem Trabzonspor’u da çalıştırdı. Yanal, geçen günlerde Galatasaray’lı Melo’yu ağır dille eleştirirken, bu tür futbolcuların futbolun içinde olmaması gerektiğini dillendirdi.

Evet Melo gibi kendi takım arkadaşını dövebilecek kadar canavarlaşan, sahada her türlü çirkinliği, sertliği insana yakışmayacak şekilde gerçekleştiren bir bireyin futbolun içinde olması bana göre de utançtır da; Sayın Yanal kendi takımındaki Emre Belözoğlu, Volkan Demirel, ya da Caner Erkin gibiler ile ilgili ne düşünür. Melo’ya söz söyleyen bir teknik adam ahlaklıysa, bırakın her şeyi bir kenara yedek kulübesinde oturan Kasımpaşaspor teknik kadrosuna ağıza alınmayacak küfürleri savuran Emre’ye Caner’e nasıl forma verebiliyor!

Hele Emre gibi her maçta hakemlere demedik laf bırakmayan, sahada istediği gibi at oynatan, rakip oyuncuları yaka paça dövmeye kalkan, acımasız tekme darbelerini vuran, bir insanın ten rengi siyah diye ona karşı ırkçılık yapan bu futbolcu müsveddesini hala daha kadrosunda tutması aslında Ersun Yanal’ı da onun seviyesine indirmiyor mu?

Bir başka gerçek daha! Ersun Yanal, bugün başında bulunmaktan gurur duyduğunu söylediği Fenerbahçe’ye imza atabilmek için önünde kırk takla attığı Aziz Yıldırım’ın şikeden ve teşvikten mahkum olmuş bir suçlu olduğunu bilmez mi? Melo’yu futbolun içinde görmek istemeyecek kadar erdemli düşünen bir insanın Aziz Yıldırım gibi birisiyle aynı amaca hizmet etmesinin aslında ahlaken ondan farksız olduğunun bir göstergesi değil mi? Şike yapmış bir başkanın emrin eri olarak çalışmanın sorgulanması gerekmiyor mu Ersun Efendi!

Hem de sonuna kadar!

Ama ara ki bulasın?

Neyi mi?

Tabii ki erdemli yaşama değerlerini ilke edinmişleri!

Ve başkalarını sorgulayıp suçlarken, kendisinin ve çevresindekilerin ahlaken çürüyüp yok olduğunu görebilenlerini!

Kuzeyekspress