Meselelerin görünen değil görünmeyen yönlerine odaklanmak gerek.
Yani, bize gösterilen değil gösterenin kafasındaki nedir bunu ortaya çıkarırsak, futbolun endüstriyelleştiği şu süreçte, doğruyu bulabiliriz.
Bakın, Trabzonspor’a gelen gidiyor.
Gidenlerin çoğu da “Eyvallah” diyor.
Yani gitmek için can atıyor.
Zemini hazırlıyor.
Ersun Yanal’ın gidişi böyle.
Yanal kendini taa baştan takıma veremedi. Gitti, giderken de tazminatını aldı.
Ne iyi bir  tüccarlık değil mi?
Şimdi, bir duyumum mu var? 
Hayır
Peki bir yerden bilgi mi geldi?
Hayır.
Ama huylanıyorum.
Onur Kıvrak krizinden ben, bana gösterileni değil, senaryoyu yazanların yüzünü görmeye çalışıyorum.
Diyorum ki.
Bu bir önsezi.
Meslek tecrübesi.
Trabzonspor gerçeği ve tanıdığım insanların yöntemi.
Tüm bunlardan çıkardığım sonuç şu.
Aslında, Süleyman Hurma gitmek istiyor.
Giderken de bir taş ile iki kuş vurmayı amaçlıyor.
Kendini ve Onur’u  kurtararak.
Ya da moda deyim ile pazarlayarak.
Hurma, Trabzonspor’a geldi umduğunu bulamadı. Maddi açıdan. Baktı sıkıntı var. Kendi gelirinde de(!) kulübün gelirinde de.
Bir an önce  ceketi omuza atıp kaçacak.
Bunun için de haklı olacak.
Büyük balığı yem edecek. Kendi de güya yem olacak!
Onur ile kendi arasında tercih kulvarına giren, Hurma ise, Hurma gider.
Konjektör onu gerektiriyor.
Ve Hurma kaçmak için böyle bir fırsat yaratıyor.
Aslında, gidecek ama böyle giderek, profesyonel bir hamle yapmaya çalışıyor.
Yerler mi?
Yedik  diye görünüyoruz.
Süleyman Hurma, bir krize bu kadar basitçe batıyorsa, kendini Trabzonspor’dan uzaklaştırmak içindir.
Onur’u kullanarak bu işi yapıyor.
Dedim ya.
Elimde bir done yok.
Ama sezilerim  ve mesleki tecrübelerime güveniyorum.