İşte o yazı;

Çağlayan`da görülen şike, teşvik ve örgüt soruşturmasının geçen hafta karara bağlanıp Aziz Yıldırım’a her üç suçtan da altı yılın üzerinde ceza verilmesi yeni bir tartışmayı beraberinde geçtirdi. Yıldırım’ın avukatları başta olmak üzere, yakın çevresi kamuoyunu aldatmak için yine bildik yöntemleri devreye soktular.
Yeni iddiaları şu; “Ortada örgüt de yok, şikede yok. Yargıtay bu suçlamayı kesinlikle bozacak. Bu davanın bu mahkemelerde görülmesi de hukuka aykırıydı.”

Bu söylemin aslında iki nedeni var. Birinci neden, spor basını başta olmak üzere, gazete ve televizyonlar kulüp ve yöneticilerinin sözünden çıkamıyorlar. Kirliliğe bulaşmış, çıkar ilişkileriyle yoğrulmuş ve kulübün “gücünden” korkan bu basın sayesinde, yalanlarının ortaya çıkmayacağından yüzde yüz eminler.

İkinci neden ise kulüplerine “deli” gibi tapan, kayıtsız şartsız inanmış bir kitle olması. Şike, kirlilik, teşvik bu kitle için önemli değil. Bu kitleyi çok iyi yönlendireceklerini, yalana inandıracaklarını da biliyorlar.

İşte bu nedenlerden dolayı “örgüt de yok, şike de yok” söylemini kullanıyorlar. Ayrıca “ortada silah yok, antika silahlar var, bu nasıl örgüt” diye de soruyorlar.

Öncelikle bu doğru olmayan bilgiyi açalım.

Ortada antika değil gerçek silahlar da var. Ve bu silahlara sahip kişiler, Aziz Yıldırım’ın sağında, solunda mevzilenmişler. Başta mali kongre olmak üzere değişik platformlarda bu isimler muhalifleri susturmak için devreye giriyorlar. “İş bitiriyorlar.”

Kaldı ki bir davanın, kamuoyunun bildiği isimle özel yetkili mahkemede görülmesi için illa da silahlı olması gerekmiyor. Silah olmadan da üç kişinin biraraya gelmesiyle örgüt kurulabilir.

Nasıl mı?

Türk Ceza Kanunu’ndaki 250. Maddenin “b” fıkrası gayet açık; “Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyet çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar” denilerek, bunun örgüt kapsamında, özel yetkili mahkemelerde görüleceği ifade ediliyor.

Yasanın “b” fıkrasında görüldüğü gibi silah falan demiyor. “Haksız ekonomik çıkar sağlamak, cebir ve tehdit” diyor. Kanunen üç kişinin biraraya gelmesiyle örgüt kuruluyor mu? Evet. Şike ve teşvik verilerek, haksız ekonomik çıkar sağlanıyor mu? Evet.

Peki, bu işlem nasıl gerçekleşiyor?

Haksız yere şampiyon olunarak, milyonlarca dolar para kazanılıyor. Ekonomik çıkar sağlanıyor.

Aziz Yıldırım ve 15 arkadaşı neyle suçlandılar?

Örgüt kurup, haksız çıkar sağlamakla.

Tam da yasada belirtilen suçla yargılandılar ve ceza aldılar.

Ortada cebir ve tehdit var mı?

Tapeleri incelediğinizde başta Federasyon yöneticileri olmak üzere, bazı kulüplere ve şahıslara cebir ve tehdit uygulandığı net bir şekilde görülüyor. Dosyada 50’nin üzerinde tehdit olduğu, bazılarını Aziz Yıldırım’ın bizzat yaptığının belgesi var. Tapeler, tehditlerle dolu.

TCK’da belirtilen örgütle ilgili tüm fiilleri de bu dosyada görmek mümkün. Aziz Yıldırım, çevresinde sabıkalı olan bazı isimler dâhil birçok kişiye talimat ve görev verip, örgüt dağılımını yapıyor. Şikeyi başka biri organize ederken, teşvik girişimi için başka bir ismin devrede olduğu görünüyor. Aynı anda 10 isim örgütte farklı görevler üstleniyor ve biri Eskişehir’de görevdeyken, diğeri Ankara’da bulunuyor. “Haksız ekonomik çıkar sağlamak için” iş bitiriliyor. Kulüple ilgisi bulunmayan isimlerin bile devrede olduğu belgelerle net.

Öyle tahmin ediyorum ki, bin sayfayı bulacağı söylenen gerekçeli kararda, örgüt ve şike ayrıntılı bir şekilde anlatılacaktır. Tapeleri gün gün, alt alta, saat saat koymak “örgüt nerede” diyenlere en iyi cevap olacaktır. Ve bu dinlemeler de yasal ve gerçek.

Gerçi Fenerbahçeli bazı yöneticiler, yazarlar, avukatlar, bir ara doğru söylemeyip, “ses kayıtları yasal değil” diye de tutturmuşlardı ama bu operasyonlarında başarılı olamadılar.

Yazıyı fazla uzatmadan şunu söyleyeyim. Çağlayan’daki karara bakıldığında örgütün de, şikenin de, teşvikin de olduğu görünecektir.

Yıldırım ve çevresi Türkiye Futbol Federasyonu’nda yaptıklarının bir benzerini Yargıtay’da yapmaya çalışacaklardır. Yargıtay’ı ve de siyaseti yakın markaja alıp dosyayı bozmak isteyeceklerdir. Bunu başarırlar mı?

Hep beraber göreceğiz. Gazeteci olarak gözümüz bu ekibin ve perde arkasında yapacakları icraatlarının üzerinde olacaktır.


İlhan Ekşioğlu neden konuşmadı?

İlhan Ekşioğlu aslında dava sürecinde konuşacaktı. Hem hapishane de hem de duruşma salonunda bazı isimler kendisine “markaj” uyguladılar. Göz temasları mahkeme başkanının bile dikkatini çekti.

Yakın çevresi, avukatları ve bazı hukukçular da kendisinin konuşmaması için telkinde bulundular. Her şeyi itiraf etmesi sonu olabilirdi. Fenerbahçe kulübü halka açık bir şirketti ve ortaklar zarara uğradıkları gerekçesiyle kendisi ve şirketleri hakkında dava açabilirlerdi. Ekşioğlu tüm servetini kaybedebilir, tazminat ödeyebilirdi.

İşte bu nedenden dolayı Ekşioğlu susmayı tercih etti ve sadece “Bu kulüpte olan olayların hepsinden başkan haberdardır” demeyi tercih etti.


Fenerbahçe davaya uzun süre müdahil olmadı, çünkü…


Fenerbahçe kulübü uzun bir süre davaya müdahil olmadı. Bunun da bir nedeni vardı. Neden, Ekşioğlu’nun gerekçesiyle aynıydı; Yatırımcısına tazminat ödemekten korkmak. Trabzonspor’un davaya müdahil olmasının ardından da kendileri mecbur kaldılar. Şimdi dava açılırsa, Federasyon’un şikeyi aklama kararına güveniyorlar. TFF’yi uzun süre ablukaya almalarının bir nedeni de buydu.