Hürriyet Gazetesi yazarlarından Yılmaz Özdil'in, Fanatik Gazetesinde 'Trabzon'a mektup' başlığı altında yazdığı yazıya tepkiler giderek büyüyor. Trabzonspor taraftarlarından çok az bir kesim yazıya destek çıkarken büyük bir çoğunluk ise Özdil'i yerden yere vurdu. Bordo-mavi.net'in Forum bölümünde yayınlanan yazı ise Özdil'e cevap niteliğindeydi. Gamze isimli kullanıcının yayınladığı yazı bir çok kişi tarafından beğeni toplarken Özdil'in yazısından alıntı yapılması ise dikkat çekti.

YILMAZ ÖZDİL'İN YAZISINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

YILMAZ ÖZDİL'E TARAFTARLARIN TEPKİSİNİ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

İŞTE ÖZDİL'E BORDO-MAVİ.NET TARAFINDAN VERİLEN CEVAP:

Özdil’e Mektup…

Değerli…

Yılmaz Özdil…

Sonda söyleyeceğimi…

Başta söyleyeyim.

***

Trabzonspor denilen kavram mahallenin süt çocuğu olmak değildir, kabadayısına kafa tutan bıçkın delikanlı olmaktır.

Almalıdır o kupayı!

***

Sene 2011.
22 Nisan.
Günlerden Cuma.
Eskişehir.
Atatürk Stadı.
Oradaydım.
22 yaşında.

***

Trabzonsporum şampiyonluğa oynuyor, başa baş puan tablosunda, yüreğimiz pır pır ediyordu. Ve o günkü rakibimiz Eskişehirspor’du.

***

Sezon başında hafif hafif esmeye başlayan rüzgârı herkes hissetmişti ama kasırgaya dönüşeceğini pek az kişi tahmin etmişti. Karadeniz fırtınası önüne geleni yıkıyor, geçiyordu.

***

Kadınız ya… Yola yalnız çıkmamış, kuzenimle birlikte Eskişehir’e gitmiş, stat kapısında sıramı bekler olmuştum. Tıklım tıklımdı ortalık. Eskişehir tribünlerinden bilet alan Trabzonsporlular da kale arkasındaki misafir tribününe dolduruluyor, dışarıda kalan bizlerin içeri alınamayacağı lafları dolanıyordu ortalıkta. Neyse ki çok sürmeden polisi ikna etmiş, içeri girmiştik. Ayıptır söylemesi babam polis memuru olduğu için kendileriyle diyalogum fena değildi. Neyse… Hakem Bülent Yıldırım, düdüğü çaldı, maç başladı.

***

Doğrusunu isterseniz, Tolga Zengin’in ve o yiğit defansın gol yemeyeceğine emindik. İçimiz rahattı. Burak Yılmaz’ın bir golü vardı… Üç puan almaya kararlıydık, 1-0 olsun bizim olsun diyorduk. İnanç işte… Her atağımızda hop oturup hop kalkıyor, her karşı atakta içimiz rahat seyrediyorduk. Tolga Zengin kırık burnuyla dışarı çıkmasını isteyen doktorunu itip sahada mücadeleye devam ediyor, Eskişehirsporlu bir futbolcu “stresten” sahaya kusuyor, iki golümüz verilmiyor ve 90 dakika 0-0 bitiyordu.

***

Trabzonspor…

Şampiyonluğu kaçırdı…

***

Sezonun bitimine 4 hafta kala… Avantaj yitmiş, 27 sene sonra, Trabzonspor belki de yine şampiyonluğa hasret kalmıştı…

***

Ve, bu “trajik an”a tanıklık etme uğursuzluğu, bana, kuzenime, o tribünde yer alan 4000 kişiye kalmıştı…

***

İstanbul saltanatlığına son veren Trabzonspor, İstanbullunun ayarladığı bir maçta, Anadolulu rakibinin karşısında, şampiyonluk turunu başka bahara bırakıyordu.

***

Bugün gibi hatırlıyorum… 4000 Trabzonspor taraftarı stadı terk etmedi; Trabzonspor’u ayakta alkışladı. Ayak demişken, o kalabalıkta bir taraftar da bacağını kırmıştı.

***

Tolga Zengin, burnunda tamponla doktorunun kolunda… Hayatımda bir kez daha “Adamsın” diye orada, o dakikada bağırdım.

***

Bugün hala, Şenol Güneş’le birlikte kalbimin Tolga Zengin için atması ondan…

***

Ertesi gün… Gazetelerde bir haber çıktı. Bursa’dan kötü haber vardı. 61 yaşındaki İznik eski Gençlik Spor İlçe Müdürü Trabzonlu Mustafa Çelik kalp krizinden vefat etti diyordu. Maçı kahvehanede izlemiş, üzgün, hırpalanmış, yıkık dönmüştü evine. Eşi kapıyı açtığında, son kez birbirlerine bakmışlardı. Mustafa amca, “27 sene sonra yine şampiyon olamayacağız” diyerek fenalaşmış ve neticesinde hayatını kaybetmişti. Son sözleri bunlardı. Hocası ve o dönemki oyuncusu Metris’te bulunan Eskişehirspor’un bizden aldığı bir puan, üç çocuklu Mustafa amcamı hayattan koparmıştı.

***

Sorarsanız şampiyonluğa mı üzüldün, Mustafa amcaya mı diye… İnanın, Mustafa amcaya daha çok üzülmüştüm. Hayat fani, yaşarsın, ölürsün… Tarihte böyle bir acının sebebine tanıklık etmek, ne yazık ki bana nasip olmuştu…

***

O günden beri, hayatımın en kederli figürlerinden biridir Mustafa amca…

***

Futbolun bir katile dönüştürülebildiğini, mütevazı bir aile babasının ihtiraslar, hırslar ve para uğruna ölüme götürülebildiğini, paranın bu sporda bazıları için her şey demek olduğunu öğrettiği için… Mustafa amca…

***

Ve, bakıyoruz…

Parayı spora, sporu haksızlığa alet eden zihniyet, Trabzonspor’u gasp ediyor. Açıkça yapıyor. Güya, kendini yüceltiyor. Halbuki tam tersine, küçültüyor…

***

Trabzonspor’un bu gaspa sessiz kalması için bir sebep yok.

***

“Kazanılmış” bir kupadan daha önemlisi, “çalınmış” bir kupayı geri istemek, Trabzonspor’un varoluş serüvenine ne de yakışır.

***

Hakkıdır. “Söküp aldığı” kupası, Trabzonspor efsanesinin taçlanması demektir.

***

Bütün emeklerin, bütün şampiyonlukların daha kıymetlidir artık. Boyun eğmezliğin ilelebet kabul edilir. Herkesin aklında, ikinci yarısının tamamı manipüle edilmiş bir ligde, kupasını çalanların bir puan bile gerisine düşmeyen ve aylar sonra haklı mücadelesini kazanmış, kirli kupayı temizlemiş takım olarak kalır.

Trabzonspor denilen kavram, hırsıza kucak açmak, boyun eğmek değildir; suçüstü yapmak, adaleti aramak, kirliyi paslıyı ortaya dökmek, turnusol kâğıdı olmaktır. Trabzonspor demek, alın teri demektir. İzmir’de ilk şampiyonluğunu kutladığı günkü gibi, devleri dize getirmek demektir.
Fenerbahçe için "bundan sonra şikeyle anılacak, her şampiyonluğu kirlenmiştir" deme cesaretini gösteremeyenlerin, “Şampiyonluklarınız unutulur, vazgeçin hakkınızdan” demelerine eyvallah etmemektir.

Alın o kupayı!