Beklenen bir tablo değildi

2004 Atina ve 2008 Pekin Olimpiyatları sürecinde Gençlik Spor Genel Müdürü olan Mehmet Atalay’ın, Londra’daki başarısızlığımıza yönelik ilk saptaması, “Beklenen bir tablo değildi. Kötü başlayınca, paniğe kapılıyorsunuz ve toparlayamıyorsunuz. Bu, diğer branşlara da sirayet ediyor.” şeklinde. Yapılan hataları, zihniyet değişimine yoruyor: “Biz basamakları birer ikişer değil, üçer beşer çıkıyorduk. Hızlı yol aldık; ama hız biraz kesildi! Bu iş, fedakârlık işi, azim işi, sporu sevmek, sporcuyla ve federasyonlarla bütünleşmek işi…”

Özerkleşmenin yolunu açmıştı

Mehmet Atalay görev yaptığı 2004-2008 yılları arasında, futbol dışında kalan 54 branşın özerkleşmesinin yolunu açmıştı. Sponsorluk Yasası’nın değişmesine öncülük ederek ciddi bir maddi destek sağlamış, başarılı sporcuların geleceğe güvenle bakmalarına neden olmuştu. Atalay, kendi döneminden sonra federasyonlar ve Gençlik Spor Genel Müdürlüğü arasındaki ilişkilerin olumsuza evrildiğini düşünüyor: “Bir federasyon hata yaptı diye, verdiğiniz özerkliği hiçbir şekilde geriye alamazsınız. Bunu deneyenler oldu. Bugün birtakım çalkantılar ve sıkıntılar yaşıyorsak, bunların etkisi çoktur. Bunun ötesinde parayı hiç eksik etmeyeceksiniz. Sporcular uzayda istiyorlarsa, orada kamp yapacaksınız! Bilimsel çizginin ötesine geçmeyeceksiniz, siyasi davranmayacaksınız! Popülizm yoktur, sporda. Bu alanı en iyi kim biliyorsa, hizmeti en iyi kim veriyorsa, o kişilerle çalışmak zorundasınız. Küçük hatalarla, büyük başarıları ve yatırımları engellerseniz, sizin için güzel şeyler söylenmez!”

Seferberlik başlattık

Türkiye’de şu anda 2 milyon civarında lisanslı sporcu var. 2002 senesi sonunda bu sayının 439 bin olduğunu kaydeden Mehmet Atalay, “Biz bir seferberlik başlattık ve karşılığını aldık. Ancak lisanslı sporcu sayısının bugün 10 milyonu geçmesi lazımdı! Bu sayıya ulaştığımız zaman, A kategorisindeki ülkelerin içinde yer alacağız.” diyor. Ona göre atılması gereken daha önemli bir adım var ki, o da uluslararası turnuvaları Türkiye’ye çekip, yarışma sayısını artırmak:

“Bir boks elemelerini Türkiye’ye almazsanız, olimpiyatlara gidecek sporcu sayısını o kadar artıramazsınız. Çünkü dışarıda hakkınız yenebiliyor, burada en azından hakkınızı koruyabiliyor ve olimpiyatlara 7 kişiyle katılabiliyorsunuz. Genel müdürlüğümüz döneminde ‘Bu turnuvaları alın, ücretini biz karşılayacağız. Seçmeler de, dünya ve Avrupa şampiyonaları da ülkemizde olsun’ dedik. Dünya Basketbol Şampiyonası Türkiye’de olmasaydı, dünya ikincisi olamayabilirdik! Avustralya, 1956 Melbourne ve 2000 Sydney Olimpiyatları’nı yapmış. İki olimpiyat arasında spor tesisleri gibi, spor kültürünü de yaygınlaştırdı. 2000 Olimpiyatları’ndan sonra başarısı da kalıcı oldu. Aynısı Kore ve Kanada için de geçerli. Bol bol organizasyon almak zorundasınız.”

Federasyonların başına işadamları geçecekti

Türkiye’nin olimpiyat sınavına dair en önemli sorunlardan birisi de, sporcu altyapısının farkında olamaması! Potansiyel yeteneklerimiz, tarama ve seçme alanında yeterince profesyonel olamadığımız için fark bile edilemiyor. Mehmet Atalay da hedeflerinin gerçekleşemediğinden mustarip: “Eksik bıraktığımız; ama çok kovaladığımız bir Milli Eğitim ayağı vardı. Beden eğitimi dersini haftada 4 saate çıkarıp, ilkokul 3′ten itibaren müfredata koymak ve antrenörlük yapmış beden eğitimi öğretmenleriyle çocukları eğitmek istiyorduk. Motor testleri yaptırıp, sporcu adayının kabiliyetli olduğu alanı öğrenmek gibi çalışmaları da hazırladık; ama bizden sonraki dönemde, beden eğitimi dersi 4 saate çıkamadı!” Atalay’ın gerçekleşemeyen bir başka projesi de, federasyonları güçlü isimlerle ayağa kaldırmakmış: “Abdullah Kiğılı’ya Güreş Federasyonu’nu, Ayhan Bermek’e Yüzme Federasyonu’nu, Hüsnü Güreli’ye Jimnastik Federasyonu’nu teklif ettik. Bu isimler sistemi kuracaktı; ama olamadı. Yine de var olan başkanlar, gerçekten çalıştılar.”

Altında ezilenler olabilir

Ödül yönetmeliğinin değişmesinin, sporcular ve kulüpler açısından büyük bir kazanım olduğu muhakkak. Bu sayede olimpiyatlarda zirveye çıkan bir sporcu 2 bin, kulübü de 750 cumhuriyet altını alıyor. Peki, o ödüllerin ağırlığı altında kalmaları da söz konusu değil mi? Atalay’ın cevabı şu: “Yaşam seviyesi, Türkiye’de epey düşük. Gecekondudan çıkan bir sporcu evini alsın, spora arabasıyla gidebilsin diye bir sistem kurduk. Bunun faydalı tarafı çok; ama altında ezilenler olabilir. Onlara bir yaşam koçu tahsis etmeli ki üstünden gelebilsinler! Ben imkânlarının kısılmasından yana değilim; aksine artırılması lazım.”