Tolga Zengin 29, Onur Kıvrak 24 yaşında. Önlerinde bir kaleci için uzun sayılabilecek futbol yaşamları var.
İkisinin de yıldızı Trabzonspor forması ile parladı.


İkisi de bordo-mavili takımdaki performanslarıyla sivrildi, milli takıma kadar yükseldi.


Kaderleri de birbirine benzedi. Sakatlandılar, aylarca takımdan ayrı kaldılar, yılmadılar, küsmediler, en önemlisi hiç pes etmediler.


Bayrak yarışçısı misali görev aldıkları her dönemde en iyisini yapmaya çalıştılar.


İyi birer kaleci olmanın yanında, kişilikleri ve profesyonellikleriyle örnek gösterildiler. Sadece Trabzonspor değil, milli takım için de büyük kazanç oldular.


Artık ay-yıldızlı ekibin başına kim gelirse gelsin, dönüp arkasına bakmayacak.


Volkan Demirel gibi bir ustanın peşinde Tolga Zengin ve Onur Kıvrak adında gözünü kırpmadan kaleyi teslim edeceği eldivenler var çünkü.


Peki, Tolga ve Onur’un bu müthiş yükselişinin sırrı ne? Sadece doğuştan gelen yetenekleri mi? Değil elbette. Onların dilinden, psikolojisinden ve halinden anlayacak bir teknik adam yoksa, neye yarar o yetenek?
Bugün Trabzonspor ve A Milli Takım yarınlara yönelik kaleci endişesi taşımıyorsa, hiç kuşkusuz aslan payı Şenol Güneş’indir.


Kumaş birinci sınıf olunca, Şenol hocanın elinde şekillenmesi ve vitrine çıkmasından daha doğal ne var ki?
Şenol Güneş’in de şansı Alper Boğuşlu gibi bir kaleci antrenörü ile çalışması. Ekip dedin mi böyle olacak. Olacak ki, ortaya çıkan ürün Avrupa’nın kalburüstü her takımında görev yapabilecek kıvama gelsin.


Kulüpler ve milli takımlar düzeyinde sıkıntılı günler geçiren Türk futbolunun bana göre en ciddi kazancı, önümüzdeki üç uluslararası turnuvayı garanti edecek kapı gibi iki kaleciye sahip olmasıdır.


Avcı’nın tercihleri


Bardağın bir de diğer tarafından bakalım.


A Milli Takım’ın 2012 Dünya kupası için bu gruptan çıkma olasılığı çok az. Matematiksel olarak hâlâ şansımız bulunsa da, bu sıkıntıya yol açtığı için ekibin en çok eleştirilen unsuru Teknik Direktör Abdullah Avcı’nın tercihlerini doğru yorumlamak gerek.


Eleştirilerin ana unsuru ne? Tıpkı daha önce Hiddink ve kurmaylarının yaptığı gibi Avcı’nın da arayışlarını Avrupa’da oynayan gurbetçilere yoğunlaştırması. Kadroda uyumsuzluk, takım içinde huzursuzluk.
Sürecin sancılı geçeceği kesin. Kısa vadede istenilen sonuçların alınamaması da hakeza.
Lakin Avcı haksız mı?.. Rakamlara bakarsanız değil.


İşte süper ligde mücadele eden takımların yabancı kontenjanları: “18 takımda tam 158 yabancı futbolcu.”
Çoğu forma giydikleri ekibi sırtlayan isimler. Transfer gerekçeleri açık. Türk meslektaşlarının yetersiz kaldıkları yerleri doldurmak.


Ekstra örnekler dışında A milli takımın iskeletini oluşturan takımlar belli. Dört büyükler ve beşinci şampiyon Bursaspor. Ya onların durumu ne? Beş takımda toplam 48 yabancı oyuncu. Haa dün de öyleydi, bugün ne değişti diye sorulabilir. 2002’den 2008’e uzanan jenerasyon artık yok. Aynı kalitede ve zihniyette yeni bir kuşak da gelmediğine göre, bırakın Avcı’yı bu takımın başına kim geçerse geçsin, aynı seçeneği zorlamak durumunda; rota Avrupa.


Yerli teknik adamlar yıllardır bas bas bağırıyor: “Yabancı sayısı kısıtlansın, karar alınırken bize de danışılsın.”
Bugüne kadar danışıldığını görmedik. Yabancıya tanınan toleransın Türk futboluna katkı sağladığını da.
Kulüpleri hoş tutmak adına Türk futbolunun geleceğini feda eden bu zihniyet bırakılmadığı sürece, pas geçeceğimiz öyle şampiyonalar olacak ki, dizini de dövsen kızını da nafile!

Fenerbahçeliler kombine alsın!

Fenerbahçe deplasman maçlarında sarı-lacivertli taraftara uygulanan fahiş bilet fiyatlarından şikayetçi oldu. Haklılar. Rakip büyük takım olunca, 10 liralık bilet çıkıyor 100 liraya.


Lakin Anadolu kulüpleri de mağdur!


Neredeyse bedava denecek paralara kombine sunuyorlar, alan yok. Ekmek arası köfte fiyatına bilet veriyorlar, giden yok.


Eee ne yapacaklar? Büyük takımlar gelince “giriş 100 lira” deyip günü kurtaracaklar. Mümkün olsa stadı rakip takım taraftarına bırakacaklar.


Fenerbahçeliler hiç şikayet etmesin. Ne Futbol Federasyonu ne Kulüpler Birliği çözüm üretebilir bu soruna. Kaldı ki hukuken de kimsenin yapabileceği bir şey yok.


O halde?.. Çözüm gayet basit. Büyük kulüpler sezon başında bastırıp parayı toplayacaklar Anadolu kulüplerinin kombinelerini, sen rahat onlar rahat!

Doğru adres UEFA

Trabzonspor’un Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yaptığı başvurunun reddedilmesi iki farklı algıya yol açtı.
Bir; AİHM Bordo-mavili kulübün haksızlığını ortaya koydu. İki; Trabzonspor TFF’den sonra ikinci darbeyi de Avrupa’dan yedi.


Reddin gerekçesi henüz açıklanmasa da, başvurunun “usul yönünden” kabul edilmemiş olmasının tek anlamı var. “Adres yanlış. Bu dava bizim işimiz değil.” Adamlar başvuruyu inceleyip karar vermediler ki!
Sadri Şener 1.5 ay gibi kısa bir sürede talebin reddedilmesine şaşırmış. Asıl şaşırılması gereken bu davanın AİHM’e taşınması fikrini veren hukukçu zihniyeti. Zaten başkan da dün açıkladı, “Müracaatta eksiklik yapılmış.”
Sırada CAS süreci var. Bu kez doğru yöntemler izlenir ve başvuru kabul edilirse, TFF’nin şike davasıyla ilgili kararları yeniden sorgulanabilir. Ancak benim hissiyatım, Trabzonspor’un istediğini alacağı ya da bu dosyayı kapatmak zorunda kalacağı tek makam UEFA. Türkiye ile ilgili şike incelemesini şimdilik sümen altında tutan UEFA neyi mi bekliyor? Fenerbahçe’nin Avrupa ligi serüveninin sonucunu!