Biraz kendinizi anlatır mısınız?
- İnsanın kendini anlatması ne zor.
* Peki, şöyle düzeltelim; oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz ve nasıl başladınız?
- Anneannemin açık hava sinemasına olan tutkusuyla başladı her şey. Hiçbir filmi kaçırmazdık. Bir süre sonra insanları gözlemlemeye başladım; baston tutuşlarını, yürüyüşlerini, konuşmalarını gözlemlerdim. Bana “Ne olacaksın?” diye sorduklarında “Artist olacağım” derdim. Daha sonra artistliğin pek iyi bir şey olmadığını anladım. Oyunculuk başka, artistlik başka şeydir. Lisede iyi şiir okuduğumu ve ses tonumu keşfetti hocalarım. Aynı zamanda da tiyatro kolundaydım. Lise ikinci sınıftayken bitmişti bu iş. “Oyuncu olacağım” dedim ve Ege Üniversitesi Tiyatro Bölümü’ne girdim. O bölümden o bölüme gezip arayış içinde olan, tesadüfî bir yerlere giren insanlara çok şaşırırım bu nedenle.
* “Yalan Dünya”da oynamaya nasıl başladınız? Teklif kimden geldi?
- Ben Gülse Hanım’ı (Gülse Birsel) bir kafede gördüm. Oraya röportaj vermeye gelmişti. İnanılmaz pozitif bir enerjisi vardı. Onunla çalışacağımı o anda hissettim. Menajerim aracılığıyla kendisiyle irtibata geçtim, bir projesi olup olmadığını öğrendim. Tesadüf bu ya; “Yalan Dünya”nın hazırlığı içindeydi. Çağatay karakterine uygun olduğumu Gülse Hanım tespit etti ve çok uygun bir buluşma oldu. O sırada ben başka bir iş yapıyordum, buna rağmen benim rolümü bekletti. Bu nedenle kendisine ayrı minnet duyarım.
ÇAĞATAY’IN ACİZLİĞİNİ,
YALNIZLIĞINI SEVİYORUM
* Set nasıl? Mutlu musunuz? Çekişmeler oluyor mu?
- Çok mutluyum. Hiçbir çekişme olmaz bizim aramızda. Öyle sözde değil, gerçekten iyi bir takımız.
* En çok hangi rolü severek izliyorsunuz? Arkadaşlarınız arasında en beğendiğiz oyuncu hangisi?
- Bütün rolleri seviyorum ve hepsini keyifle izliyorum. Hangi rol teklif edilse, severek oynardım. Oyuncu arkadaşlarım arasında yoğun temposundan dolayı Olgun’u (Olgun Şimşek) çok takdir ediyor ve beğeniyorum.
* Çağatay’ı seviyor musunuz? Rolü benimsediniz mi?
- Çok seviyorum. Onun acizliğini, yalnızlığını seviyorum. Kopardığı gürültüye rağmen Çağatay çok yalnız bir adam. O mahzunluğu acınası geliyor bana. Onu antipatik bulanlar bile seviyor.
BEN NİŞANTAŞI’NI
DAHA ÇOK SEVERİM
* Dizide bir “Cihangirli olmak” nüktesi var. Nedir Cihangirli olmak, Cihangir’de takılmak? Anlatır mısınız biraz?
- Ben Cihangir’e çok hakim biri değilim. Hayatımda Cihangir’de oturmadım. İşlerim oldukça gelirim. Fakat herkes kadar gözlemlerim var. Yapımcılar, yönetmenler Cihangir’de buluştukları için burası insanların kendini gösterme yeri olmuş. Bana sorarsanız, Cihangir aslında ‘Ah’lı bir yer. Transseksüeller resmen koparıp atılmıştır buralardan. Sultan Süleyman’ın küçük oğlu Cihangir felçli bir çocuktur, adını ondan almıştır. Bundan ötürü de hüzünlüdür Cihangir.
* Cihangir kültürü nedir? “Cihangir’de yetişen oyuncular” diye bir kavram var mıdır?
- Hayır! “Cihangir’de yetişmek” diye bir kavram olamaz. “Cihangir kültürü” diye bir şey de yok bana göre. Burası sadece bir mahalle ve görünme yeri o kadar. Bir “Cihangir dünyası” varsa bile ben içinde değilim, beni hiçbir zaman çekmedi. Ben Nişantaşı’nı daha çok severim mesela. Nişantaşı daha can gelir bana. Denk kuvvetlerin olduğu bir yerdir. Burada ise Firuzağa’ya gelen, parası olmayan, iş bekleyen meslektaşlarım ve biraz ileride tabiri caizse yırtmış insanları görmek hüzünlü gelir bana. Eski Yeşilçam acıklılığını yaşar Firuzağa. Bu fotoğraf canımı acıtır benim. Bunlara tanık olmamak için Cihangir’de işim varsa bile hızlıca halleder ve kaçarım.
BİRAZ GÖNÜL FETHEDEYİM
BU HAYATTA, YETER BANA
* Diziden sonra daha ünlü biri oldunuz. Sevdiniz mi ünlü olmayı?
- Alışamadım henüz. Ben her şeyden önce tiyatro oyuncusuyum. Tiyatro seyircisi beni çok iyi tanır. Fakat alanın büyümesi enteresan geldi bana. İnsanlardan hiç rahatsız olmuyorum. Herkes algılıyor; bu adam sonuçta sadece bir oyuncu... Tuhaf şeyler yaşamadım, insanlarla temas etmeyi seviyorum aksine. İşte artist ve oyuncu farkı burada ortaya çıkıyor. Artist olan, inanır küçük dağları yarattığına, bu megolomaniye kaptırır kendini. Ben bu ünün geçici olduğunu biliyorum. Biraz gönül fethedeyim bu hayatta, yeter bana!
* Magazincileri sevdiniz mi peki?
- Başım hiç derde girmedi magazincilerle. Sadece boşanmamla ve çocuğumla ilgili yanlış bilgileri kasıtlı olarak kullandıklarını düşünüyorum. Bunun dışında bir sıkıntım yok. 10 yıl önce boşandım, bir oğlum var, doğru bilgi bu!


* Futbolla aranız nasıl?
- Ben aslen İzmirliyim. İzmir’de profesyonel olarak basketbolla ilgilendim. Futbol da oynadım ama takım tutmam mesela. Trabzon Devlet Tiyatroları’nda oyunculuk yaparken Trabzonspor’a sempati duydum. Hâlâ da devam eder.



* Yeni projeler ya da tiyatro çalışmalarınız var mı bu ara?
- Şu an oynadığım bir oyun var, adı “Ben Feuerbach”. Bu oyunda da bir oyuncuyu oynuyorum, fakat Çağatay’dan çok farklı bir rol. Akli dengesini yitirmiş, yedi yıl akıl hastanesinde tedavi görmüş bir oyuncu. Antalya Uluslararası Tiyatro Festivali’nden davet aldı oyun. Antalya’da oynayacak. Hakan Meriçliler’den çok farklı bir performans izleyecek seyirci. Farklı teklifler de var ama şu an böyle mutluyum. Ben ekstra iş yapayım, araya bir tane daha dizi sıkıştırayım, onu da yapayım bunu da yapayım cinsinden biri değilim.

BİZİM DÜNYA
YALAN DÜNYA
* Peki, sizin dünya ‘yalan dünya’ mı?
- Evet, yalan dünya...Hepimizin dünyasının yalan olduğu gibi. Ben maddeye değer yüklemem, kendi varlığımı yüceltmem. İnsanlara yardım etmek, küçük mutluluklar yeter bana. Yaşadığımız hayata ufak tefek tatlar katıp çekip gitmeye inanırım.

SPOR YAPIYORUM AMA
YAĞ ORANIMI BİLMİYORUM
* Kendinize bakıyor musunuz? Spor yapar mısınız mesela?
- Evet, spor yapıyorum ama vücudumdaki yağ oranını bilmiyorum! (Gülüyor)