Başbakanlık Basın Merkezi'nin internet sitesinde yer alan bilgiye göre, Başbakan Erdoğan'ın AK Parti grup toplantısında yapacağı konuşma simültane tercüme yapılıyor. Erdoğan'ın İngilizce ve Arapça'ya çevrilecek konuşması canlı yayınlanıyor.

Erdoğan konuşmasına yaptığı dış gezilerle ilgili bilgiler vererek başladı. Dağlıca'da yapılan saldırıya da değinen Erdoğan, "Bu vesileyle bir kez daha şehitlerimize Cenab-ı Allah'tan rahmet ve yakınlarına başsağlığı diliyorum" dedi.


İŞTE BAŞBAKAN'IN KONUŞMASI:

Umutların yeşerdiği her dönemde terör örgütü karanlık yüzünü gösteriyor, provokatif eylemlere başvuruyor. Terör örgütü tek çareyi bu tür intihar saldırısı türü eylemlerde görüyor. Kayıp vereceğini bile bile gençleri ölüme gönderiyor. Ümit ediyoruz ki, Dağlıca saldırısı sonrası terör örgütünün kirli ve kanlı yüzü bir kez daha görülmüştür.

Meksika'dan ülkemize dönüş yolundayken acı bir haber daha aldık. Suriye'nin 13 mil açığında F4 uçağımıza saldrı düzenlendi. Uçağımız Suriye karasularında vurulmamıştır, altını çizerek söylüyorum uluslararası sularda vurulmuştur. Bu menfur saldırının hemen ardından pilotlarımıza yönelik başlattığımız arama-kurtarma çalışmalarını büyük bir hassasiyetle sürdürüyoruz. Pilotlarımızın ailelerine sabır ve metanet diliyorum. Elbette evlatlarımıza sağ salim kavuşmayı umuyoruz.

AK Parti iktidarı devraldığında ülkenin sorunlarını tam bir koordinasyonla çözebileceğimizi gördük. Ekonominin, demokratikleşmenin, sosyal politikalarının ve dış politikanın içiçe geçmiş alanlar olduğunu gördük. Ekonomisi kötü olan bir ülkenin dış politikada söyleyecek sözü olamaz. Demokratikleşme hamleleriyle desteklenmediği sürece sosyal kalkınmada hedeflere ulaşılamaz. Ekonomi, dış politika, demokratikleşme ve sosyal kalkınma birbiriyle kenetlenmiş, birbirini doğrudan etkileyen alanlardır. Biz 9,5 yıl boyunca hep bu anlayışla hareket ettik.

Dış politikada aktif bir tutum sergiledikçe ekonomomiz büyüdü. Aktif tutumumuz doğrudan demokratikleşme reformlarımıza sosyal kalkınmaya yansıdı. Türkiye bölgesel, küresel meselelere kayıtsız kalsın, yanıbaşında olup bitenleri sadece seyretsin, tribünde kalsın, sahaya hiç inmesin anlayışı zaman zaman egemen olmuştur. Bu anlayışla hiçbir soruna çözüm üretememiştir. Türkiye merkezinde bulunduğu çok geniş coğrafyada komşu, akraba ve kardeş halklarla aynı gönül lisanını konuşan bir ülkedir.

Türkiye dostlarıyla el sıkışmıştır, kardeşleriyle kucaklaşmıştır, Türkiye akrabalarıyla hasret gidermiştir. Türkiye ulaşabildiği her ülkeye ve halka ulaşmış, ulaştığı her yere sadece barış niyetini, sadece dayanışma ve işbirliği mesajlarını taşımıştır. Türkiye'nin hiçbir ülkenin, hiçbir komşusunun toprağında gözü yoktur ve olmayacaktır. Aynı şekilde Türkiye hiçbir ülkenin içişlerine karışmamıştır ve karışmayacaktır. Türkiye komşularının her anlamda kendisinden emin olabileceği bir ülkedir.

Türkiye'yi arkasına alan her ülke bilsin ki, onun sırtı sağlamdır ve emniyet içindedir. Biz komşularımızın coğrafi konumları ve önemleriyle, yeraltı ve yerüstü zenginlikleriye, zayıf yanlarıyla hiçbir zaman ilgilenmedik. Bizim için önemli olan komşuluk, dostluk ve akrabalık ve kardeşlik hukukudur. Biz tüm halklar için barışı, adaleti ve esenliği savunuruz. Bu millet yeri gelmiş Saraybosna, Kosova, Mostar için yüreğini ortaya koymuştur. Yeri gelmiş Kabil, Basra, Samara, Erbil, Halepçe için yüreğini ortaya koymuştur.  Bugün Filistin dediğinizde bir hesabın içerisinde değiliz sadece yüreğimizdekini söylüyoruz.

Bugün Şam dediğimizde Halep dediğimizde Hama, Humus dediğimizde kanı akıtılan kardeşlerimizi düşünüyoruz. Herkes şunu bilsin ki, Türkiye'nin dostluğu ne kadar değerli ise herkes bilsin ki, gazabı da şiddetlidir. Türkiye'nin gazabından herkes korksun. Biz tarihi yaparız, onu kimin yazacağına, kimin okuyacağına, kimin ondan ders alacağına karışmayız. Türkiye'nin büyümesinden rahatsızlık duyanlar var.

Bizim soğukkanlı tavrımız birilerini aldatmasın. Ben hamaset diliyle değil, ecdadımızdan gelen mirasla konuşuyorum. Biz tarihi yaparız, onu kimin yazacağına, kimin okuyacağına, kimin ondan ders alacağına karışmayız. Türkiye'nin büyümesinden rahatsızlık duyanlar var.

Türkiye’nin kardeşleriyle kucaklanmasından Türkiye’nin yüz yıllık hasreti sona erdirmesinden rahatsızlık duyanlar var. Bunların terörü desteklediklerini, kukla yönetimleri kışkırttıklarını çok iyi biliyoruz. Büyüyen güçlenen etkinliği artan bir Türkiye bu ülke için bir risk değil bir fırsattır. Güçlü bir Türkiye’den rahatsızlık duyanlarda karşılarında nasıl bir devlet olduğunu iyi anlasınlar ve adımlarını ona göre atsınlar.

Bu coğrafyadaki her oyunu, halklara masum insanlara kast eden her senaryoyu boşa çıkarmak için Türkiye var gücüyle mücadele edecektir. Bölgede kadastro mühendisliği yapılmasına asla müsaade etmeyecektir. Biz kanlı terör örgütüne karşı tek bir geri adım atmadan mücadele edeceğimiz gibi, Türkiye yakıcı bir azap olmaya devam edeceğiz.

Bölgede kadastro mühendisliği yapılmasına Türkiye asla göz yummayacaktır. Biz büyük Türkiye'den rahatsızlık duyan çevrelerin taşaronluğunu yapan kanlı terör örgütüne karşı tek bir geri adım atmadan mücadele vereceğimiz gibi Türkiye'ye hasmane tavır takınan çevrelere karşı yakıcı bir azap olmaya devam edeceğiz.

Hedef saptırmaya çalışan bazı köşe yazarları görüyorum. Sanki bu milletin evlatları değil onlar. Radar tespitleri ortadayken, silahsız kimliği açık olan uçağımızı düşürme olayında Türkiye sonuna kadar haklıdır. Doğu Akdaniz Türkiye için hassasiyet kesbeden bir bölge haline gelmiştir. Akdeniz'in genelinde haklarımız var. Bunun yanında bölgede diğer ülkenin oluşturduğu sıkıntılar var. Her an burada rutin olarak bu çalışmaların yapılması bizin en tabii hakkımızdır.

Nitekim bizim uçağımızın yaptığı uçuş da budur. Yenilenmiş olan radarlarımızın test edilmesine yönelik bir uçuştur. Suriye tarafından en ufak bir ikaz ve nota tarafımıza yapılmamıştır. Yapılmadan bu uygulamaya girilmiştir. Bundan sonra da utanmadan, sıkılmadan dost olarak gördüklerini söylüyorlar. Kısa süreli sınır ihlalini kimse haksız bir saldırı için mazaret olarak gösteremez. Uluslararası toplumdan gelen açıklamalar Türkiye'nin haklılığını teyid etmektedirler.

Meclis'te grubu bulunan partilere davette bulundum. Sağolsunlar davetime icap ettiler. Böyle dönemlerde ulusal bir konuda çağrımıza olumlu cevap verdiler ve geldiler. Gösterdikleri hasassiyet ve nazaket sebebiyle kendilerine teşekkür ediyorum. Bu tür günlerde ortak akılla hareket etmek millet olmanın, sorumluluk sahibi olmanın gereğidir. Siyasi partilerimizin, medyamızın, sivil toplum örgütlerimzizin vatandaşlarımızın aynı hassasiyeti göstereceğine yürekten inanıyorum.

Yaşadığımız bu menfur olayın ardından yurt içinde böyle bir milli meselede, devletin, hükümetin, TSK'nın haksız, mesnetsiz ve insafsız bir şekilde ortaya konulması en hafif tabirle aymazlık ve sorumsuzluk olur. Biz siyasi partilerimizin süreç boyunca aynı olgun tavrını sürdürmelerini rica ediyoruz. Özellikle Esed rejiminin bu alçakça saldırısını mazur gösterecek şekilde yorumlar yapmak, kendi ülkesini ve yönetimini zan altında bırakmak sorumlu bir davranış olmayacaktır. Kimsenin karnından konuşma ve söylemlerde bulunma lüksü yoktur, olmamalıdır.

Aziz milletin uluslararası sularda AK Parti'nin değil, Recep Tayyip Erdoğan'ın değil Türkiye Cumhuriyeti'ninu çağı hedef alınmıştır. Böylesi bir gelişmede karnından konuşanlar, Suriye yönetimine zımmi destek verenler tarih önünde bu aziz milletin nezdinde mahkum olacaklardır. Bazıları bizim Suriye politikamızı oluşturuyorlar. 29 Ekim 1923 ülke olarak, millet olarak bizim için tarihi bir dönüm noktasıdır. 29 Ekim 1923'de bu millet yeniden, yeni bir devletle tarih sahnesinde yürüyüşüne kaldığı yerden devam etmiştir.

Bu milletin, bu ülkenin tarihi 29 Ekim 1923'de başlamamıştır. Türkiye'nin Suriye politikasını acımasızca ve cahilce eleştirenlere kendi tarihimizden birkaç önemli sahneyi hatırlatmak istiyorum. 9 asır önce komşu ülkeler yaşanan katliamlara gerekli duyarlılığı göstermezken, Anadolu'da bir kahraman Kudüs ve Şam'ı korumak için canı pahasına mücadele etmiştir. Selçuklu komutanı Kılıçarslan Şam ve Kudüs'ü namus ve şeref olarak görüyor ve oranın güvenliğini Anadolu'dan İznik'ten muhafaza etmeye çalışıyorlardı. Aynı şekilde Selahaddin Eyyübi Şam ve Kudüs'ün istiklali için destansı bir mücadele vermiştir.

Şam bizim için Kudüs kadar kutsal olmuştur. Ecdadımız Edirne'yi Hama'dan farklı görmemiştir. Suriye'nin başına getirilmiş işbirlikçi despot yöneticiler Suriye ve Türkiye halklarının insanlık kadar eski kardeşliğini törpülemeye yetmez. Suriye'nin cetvelle çizilmiş sınırları, Türkiye ve Suriye halkların kardeşliğini engellemeye yetmez.

Suriye konusunda kimsenin lafı geveleme, muhalefet olsun diye kendi ülkesine zarar verme lüksü yoktur. Kendi ecdadından bihaberdar olanlar AK Parti'nin politikasını doğru analiz edemezler. Suriye'deki yönetim asla bizim Suriyeli kardeşlerimizi temsil etmiyor. Oğul Esed, hem halkına, hem Türkiye'ye hem bölge halkına umut verdi, değişeceğini söyledi ama yapmadı.

Değişeceğini söyledi umutlandık. Ama gel gör ki, umutlarımız boşa çıktı. Çünkü doğru konuşmuyordu. Suriye'nin değişmesi için kardeş halkların huzura ve refaha ulaşması için hiçbir desteği esirgemedik. Yüksek düzeyli stratejik işbirliğini bundan dolayı yaptık. Asi nehriyle ilgili yapılan adımlar tarihi adımdır. Esed'in hem kendi halkını hem de bizleri oyaladığını gördük. Kardeş bir ülke olarak uyarılarımızı yaptık. Tavsiyelerde bulunduk. Günlece telefon diplomasisinde bulunduk.

Ancak değişen bir şey olmadı, hep oyaladı. En son BM ve Arap Ligi temsicisi olarak Annan planını bugüne kadar oyaladı. Tavsiyelerimize kulak asmayan Suriye yönetimi çocukları ve kadınları katletmek suretiyle kendi sonunu hazırlamıştır. Gelinen noktada Suriye yönetiminin hiçbir meşruiyeti kalmadığı çok açıktır. Kadın, yaşlı ve çocukları katleden bir zorba yönetim işbaşındadır.

Benim bu düşüncelerimi ülkemdeki bazı köşe yazarları sert buluyorlar. Bize gelin özel bir ders verin de nasıl konuşacağımızı sizden öğrenelim. Sizin köşenizde yaptığınız dalkavukluğu biz Türkiye Cumhuriyeti'nin başında yapamayız. Biz burada hakkı söylemek durumdayız. Kalemleriniz belki belli yerlere satılmış olabilir, ama bu siyasi irade belli bir irade değil hakka ve halka teslim olmuş siyasi iradedir.

Biz bölgede kimlerin Suriye'nin katliamlarına destek verdiklerine bakmıyoruz. Biz Türkiye'yiz ve büyük bir devletiz. Biz kendimizden sorumluyuz. Biz çıkar hesapları yapmadan davranırız. Suriye'de akan masum kana, katliama bu milletin yüzüne sıçramasına izin vermeyeceğiz. Bu hissiyatla omuzlarımızdaki bu mirasla Suriyeli kardeşlerimizin mücadelesini her ne pahasına olsun desteklemeye devam edeceğiz.

22 Haziran günü askeri uçağımızın düşürülmesi konusunda bazı hususları hem Türkiye kamuoyuna hem dünya kamuoyuna ifade etmek durumdayız. Uçağımız Suriye karasularında değil Doğu Akdeniz'de Suriye'nin 13 deniz mili açığında, uluslararası saldırıya uğradığı kesindir ve tarafımızca belgelenmiştir. Uçağımız bir test görevini tek başına, silahsız ve tanımlanma sistemi açık olarak yapmaktadır. Uçağımız Suriye karasularına yanlışlıkla ve çok kısa bir süre içinde girmiştir. Bu ihlal derhal pilotlarımıza bildirilmiştir ve onlar hava sahasından çıkmıştır.

Yer ve zaman diliminin ihlalle hiçbir ilgisi yoktur. Uçağımızın Suriye karasularını neden ihlal ettiği sorgulanmaktır. Dünyanın her tarafında böyle kısa süreli ihlaller yaşanmaktadır. Uçağımız Suriye karasularına yanlışlıkla ve çok kısa bir süre için girmiştir vurulduğu yer ve zamanın ihlal ile hiçbir ilgisi yoktur. Uçağımız hasmane bir tutumla hedef alınmıştır. 1 Ocak'tan itibaren Türkiye'nin hava sahası farklı ülkeler tarafından 114 kez ihlal edilmiştir. Yardıma giden CASA uçağına da taciz ateşi açılması kasıt olduğunun ispatıdır.