Gazeteci Celal Başlangıç, 78’liler Derneği’nin çıkardığı “Tükenmez” adlı derginin Kış sayısında Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın hayatını kaleme aldı. Makalede, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fincancı’nın, Bahreyn’de işkenceyle öldürüldüğü iddia edilen bir gence yapmış olduğu otopsinin hikâyesi de yer alıyor:

“Bahreyn’de bir gencin cesedi bulunmuştu denizde. Polise göre boğulmuştu. Ancak ailesi ısrarlıydı işkenceyle öldürüldüğünde. Çünkü önce gözaltına alınmış, sonra da ‘boğuldu’ diye denizden çıkarılmıştı cesedi. Polis, ‘Gözaltına bile almadık’ diyordu. Cesedi bulunan genç, ülkenin güçlü ailelerinden birine mensuptu. Akrabaları arasında bir de milletvekili vardı. Polis, ‘Otopsi raporuna göre denizde boğulmuş, kabul ettiğinize dair imzayı atın, alın çocuğunuzun cenazesini’ diye dayatıyordu.
Ancak aile direnmekte kararlıydı. Bir yolunu bulup merkezi Danimarka’daki Uluslararası İşkence Rehabilitasyon Merkezi’yle (IRTC) ilişkiye geçmişlerdi. Çocuklarının kesin ölüm nedeninin belirlenmesini istiyorlardı. Çözüm belli: Bahreyn’e gidip otopsi yapılacak. Ancak ülkeyi yönetenler merkezin resmi girişini kabul etmiyor. Birleşmiş Milletler İşkence Özel Raportörünü bile kabul etmemiş Bahreyn. IRTC’de bu konuda görev alan 30 uzman vardı.
Ülkeye resmen girilemeyeceği için Bahreyn’e turist olarak gidilecek ve otopsi gizlice yapılacaktı. Bu nedenlerden dolayı içlerinde en uygun olanı Şebnem Korur Fincancı’ydı çünkü bu ülkeye giriş için Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarından vize istenmiyordu ve Fincancı’nın tipi Batılılara pek benzemiyordu.

‘Hicap’la taziye evine
‘Turist’ olarak bindi Bahreyn uçağına. Havaalanından çıkarken ‘Giden Yolcu’ların ne kadar dikkatle arandığına baktı bütün dikkatiyle. Çünkü ülkeden çıkarken kontrollerin ne kadar sıkı olduğuna ilişkin bilgi çok gerekli olacaktı. ‘Kendilerini belli etmemeye çalışan’ birkaç Bahreynli insan hakları savunucusu karşıladı havaalanında.
Otelde kalmak tehlikeliydi. Çok sıkı polis kontrolü varmış. Ortaya çıkabilirmiş kimliği. Bu yüzden bir eve gittiler doğruca. Ertesi gün kafasına hicabını taktı, başını örttü, abasını giydi ve ‘aileden biriymiş’ gibi doğruca gitti taziye evine: ‘Benim gelmeme yakın aile ‘suda boğulma’ diye verilen otopsi raporunu imzalayıp almış cenazeyi.
Taziye evine getirmişler cesedi. Biz alet edevat bulduk otopsi için. Polis de etrafta acayip güvenlik önlemi almış. Onlar da bir şey olacak diye bekliyorlar. Ama otopsi yapmaya gelecek kişinin öncelikle bir erkek olacağını bir de batılı olacağını tahmin ediyorlar herhalde. Ben başım kapalı olarak aileden biri gibi gittim eve. Oradaki cenaze evleri ilginç.

‘Toplamak zor’
Ortada cenazenin hazırlandığı, yıkandığı bir yer var. Bir tarafta erkekler, diğer tarafta kadınlar duruyor. İkisinin de girişi ayrı. Ben kadınlar tarafından girdim. İçimde otopsi kıyafetlerim var. Üzerimdekileri çıkardım ve başladım otopsiye. Yapmak bir şey değil, toparlamak zor. Açıyorsun, dağıtıyorsun, örnek alıyorsun, sonra da topluyorsun. Beklediğimin aksine bir kadının bir erkek cenazesine otopsi yapmasını hiç yadırgamadılar.
Hem çok yardımcı oldular hem de çok saygılıydılar. Otopsiden sonra üstümü erkekler bölümünde değiştirmem gerekiyordu. Otopsi yapıldığını kadınlar görmemeli. ‘Arkanızı dönün’ dedim, üstümü değiştirdim.” Elektrik izi bulundu

Cesedin göğüs kemiğini çıkarttığını belirten Fincancı, şöyle devam  ediyor:
“Suda boğulma iddiası var. Bunu ancak göğüs kemiğinin üzerindeki oluşumlarla anlayabilir. Bahreyn’deki deniz suyundan da örnek almış. Akciğerden, karaciğerden doku parçaları da var aldıkları arasında.
Elektrik işkencesi olabileceğini düşündüğü el ve ayak dokularından da örnekler almış. Hepsini küçük tüplerde koruyucu sıvılara koymuş. Ancak bunları havaalanı güvenlikten geçirmek kolay değil. Sıvılarla dolu tüpleri ‘temizleme toniği’ olarak makyaj malzemesi çantasına yerleştirmiş. Göğüs kemiğine ise pek bakmamışlar. Ancak kabine almama tehlikesi olduğu için doku örnekleriyle bagaja vermiş.
Türkiye’de otopside doku örneklerini inceleyince elektrikli işkence izi bulmuş. Ama göğüs kemiğinden elde ettiği bulgulara göre de denizde boğulma belirtisi varmış. Bir de öldürülen gencin şizofren olduğu bilgisi yan yana getirilince hikâye çıkmış ortaya. Psikolojik rahatsızlığından dolayı olur olmaz yerde ileri geri konuşan genç, polis tarafından gözaltına alınmış, elektrikli işkenceden geçmiş, öldü diye denize atılmış.
Bu yılın ortasında Bahreyn’de yaptığı otopsinin raporunu yazıp Danimarka’ya göndermiş Fincancı. Bahreyn hükümeti, ‘Gizlice ülkemize girip otopsi yaptı, bu işlem yasadışıdır. O dokuların o kişiye ait olduğu nereden belli’ diye itiraz etmiş. ‘Çalışılmış dokular arşivimizde, DNA karşılaştırılması yapılabilir’ yanıtı verilmiş. Sonra tahmin edilebileceği gibi Bahreyn’den bir daha ses çıkmamış.”