Kayseri Gazeteciler Cemiyeti tarafından düzenlenen ödül töreninde konuşan Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Türkiye'nin her alanda değiştiğini ve büyüdüğünü söyledi. 28 Şubat'ı ayakta alkışlayan bir basının bulunduğunu söyleyen Bozdağ, "Ama halkın sesi olan basını da gördük. Hukuku benimseyenlerin yanında medya olmazsa başarı da olmaz. Medyanın tavrını belirlemesi çok önemli. Ben bizzat 28 Şubat'ı yaşadım. 28 Şubat'ta basın çok önemli bir sınav verdi. Türkiye'nin daha iyi şeylere imza atacağını burada gördük. Darbecileri alkışlayan bir basın olmaz. Eğer darbecileri alkışlayan bir basın olursa, demokrasinin olmadığı bir yapı var demektir. Sadece milletin demokrasiye sahip çıkması yetmez. Basının da sahip çıkması bu yönde manşetler atması gerekir" dedi.

Demokrasiyi kökleştirmek için daha çok yol alınması gerektiğini belirten Bozdağ, "Bu yolda beraber yürümemiz lazım. Bütün bu dönemlerde 28 Şubat, 27 Nisan gibi dönemlerde balans ayarı Sincan'da verilmedi aslında balans ayarını millet verdi. Kenan paşa seçimlerde aba altından sopa gösterdi ama millet sandıkta Anavatan'ı seçti. 28 Şubat'tın etkisi bin yıl sürer diyenler, şimdi ortada yok ve milletin yüzüne bakamıyorlar. Millet, sandıkta balans ayarının en alasını verdi. 27 Nisan'da da yine aynısı oldu. Demokrasi dışı davranışları alkışlayanlar sandık dışında kaldı. Cumhurbaşkanlığı seçimi, rahip Santaro'nun öldürülmesi, Anayasa mahkemesine saldırı gibi olaylarda ülkeyi karanlığa sürüklemek isteyenlere lambayı millet yakarak 'dur' dedi" şeklinde konuştu.

Törende konuşan Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, "İlk defa özgürlükle başlayan kanunu biz yaptık ve temel eksen 'özgürlük' olacak dedik. Basın hürriyeti ve ifade hürriyeti ile ilgili maddelerin hepsini daha somutlaştıran ve suçun oluşmasını daha da zorlaştıran cezaları da aşağı çeken daha somut adımlar attık" dedi.

Bozdağ, "O zamanlarda Yargıtay'da başkan vekili Osman Şirin, eski 312 şimdiki 216. madde konuşulurken adalet komisyonunda şunu söylemişti: 'Siz buraya ne yazarsanız yazın, bu yüzde 5 ifade eder. Yüzde 95 biz ne diyorsak odur.' Onun için ifade hürriyeti ile ilgili yaşanan sıkıntılarla alakalı eğer yasada sorun varsa, biz bu sorunları düzeltmeye ortadan kaldırmaya daha iyi adımlar atmaya her zaman hazırız, yapılması gereken ne varsa onları yaptık. Bizde meşhur 301. madde vardı. Bu maddenin benzeri dünyanın her ülkesinde var. İngiltere, Fransa, Almanya Avusturya, İspanya'da var ve hatta bu madde den daha ağır hükümler içeriyor. Suç daha kolay oluşuyor" diyerek konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

"Ama bu maddeden yargılanan kaç insan var diye baktığımızda, iki elin parmaklarını geçmedi. Ve biz özgürlükle başlayan bir yasa yaptık, bakan iznini de kaldırdık ve özgürlükçü uygulanacak dedik. Bir baktık Türkiye'nin her tarafında 301'den ağzını açan herkese dava açılıyor. Yazan çizen yargılanıyor hakimin savcının karşısında. Sonra tekrar tuttuk biz, 301. maddeye bakan iznini yeniden koyduk. Şimdi hepimiz Fransa'daki anayasa konseyinin verdiği kararı alkışlıyoruz. Ben de alkışladım, eminim Kayserililer de alkışladı. Bütün Türkiye alkışladı. İnsan haklarından yana bir karar olduğu için alkışladık, BM İnsan Hakları Bildirgesinin olgusu olduğu için alkışladı. İfade hürriyetinin aleyhinde meclis bir karar alırsa, ben buna onay vermem dediği için herkes alkışladı. Bakın, başı örtülü öğrenciler üniversitenin kapısında hüngür hüngür ağladı. Siyaset kayıtsız kaldı, ağlatanların gerekçesi Anayasa Mahkemesi'nin kararlarıydı. Rahmetli Turgut Özal'ın 2547 sayılı kanuna eklediği, geçici maddenin iptali için anayasa mahkemesine o dönemde götürüldü ve Anayasa Mahkemesi özgürlükleri katleden, insan haklarını yok sayan bir karar verdi. Üniversiteler daha sonra kalkıp mahkemenin kararını hak gibi karşılamaya başladılar. Büyük haksızlıklar oldu. O haksızlıkların temelinde Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararlar yatıyor. Kapatma davalarında verdiği kararlar yatıyor. Kat sayı uygulaması, yıllar yılı bu ülkenin evlatlarını ikiye, üçe ayırdı. Meslek liselerinde falan okuyor. Karara bakıyorsunuz Danıştay'ın kararı var. Adalet bu diye altına imza atıyor ve bu ülkenin evlatlarının bir kısmına 10 puan az veriliyor, bir kısmına 10 puan fazla veriliyor. Buna adalet diyen bir adalet anlayışı, buna hak diyen bir hak anlayışı. Keşke anayasa konseyinin bu kararı bizim mahkemelerimizde de örnek olmuş olsa. Umarım bizim mahkemelerimiz de bu anlamda özgürlükleri genişletici, ifade hürriyetinin önünü açıcı, kararlar verirler. Anayasa Mahkemesi, verdiği kararlarla parlamentoyu zorlamalı. 'Daha özgürlükçü bir Türkiye yapısı oluşturun' diye verdiği kararlarla yürütmeyi zorlamalı. Daha özgür bir Türkiye için adımlar atılması için. Mahkemeler karar verirken, özgürlükten yana adımlar atmalı."