Avrasya coğrafyasında yerleşik Müslüman ülkelerin dini  kurumları ve Müslüman toplulukların kuruluşları arasında din hizmetleri ve  eğitimi alanlarında işbirliğini geliştirmek amacıyla oluşturulan ve Diyanet  İşleri Başkanlığınca bu yıl 9'uncusu düzenlenen Avrasya İslam Şurası İstanbul'da  başladı. Başbakan Yardımcısı  Numan Kurtulmuş ile Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in ev sahipliğinde  Dolmabahçe Sarayı'nda düzenlenen  "Avrasya'da İslam; Din İstismarına Karşı Birlik, Dayanışma ve Gelecek Perspektifi" temalı 9. Avrasya İslam Şurası açılışında  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan konuştu.

Musul operasyonuna Türkiye'nin katılacağını dile getiren Erdoğan'ın konuşmasının satır başları şöyle:
Bu toplantının asıl önemi Türkiye'de 15 Temmuz'da yaşanan darbe girişiminin ardından yapılıyor  olmasıdır. Ülkemizdeki darbe klasik bir darbe girişimi olsaydı, bu şuranın  gündeminde yer almazdı. 15 Temmuz'u farklı ve bu heyet açısından önemli kılan  husus; darbe girişiminde bulunanların kendilerini dini bir cemaat, liderlerini de  sözüm ona mehdi olarak görüyor olmalarıdır. Darbecileri motive eden, yıllar  boyunca kendilerini gizlemek için adeta çift kişilikli bir hayat sürmeye iten,  sonuçta kendi milletine ve ülkesine silah doğrultacak, kan akıtacak şekilde  gözlerini karartan sebepleri çok iyi tahlil etmeliyiz.

SADECE BİZİM İÇİN TEHDİT DEĞİLDİR...

Bu tehdit (FETÖ) sadece Türkiye'ye mahsus bir  tehdit değildir. İslam coğrafyasını kana ve ateşe bulayan El Kaide gibi DEAŞ gibi  bu tür örgütlerin de kendilerince çok ulvi gayelere hizmet ettiğini düşünen  kişilerden oluştuğunu unutmamalıyız.  Fetullahçı Terör Örgütü, kısaca FETÖ olarak  adlandırdığımız yapı, hem itikadi sapkınlığıyla hem de eğitim ve ticaret odaklı  yöntemleriyle Müslümanlar ve tüm dünya için DEAŞ kadar önemli bir tehdittir.

15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra  ağustos ayı başında toplanan ülkemizin önde gelen alimlerini, dini adamlarını ve  eğitimcilerini bir araya getiren Olağanüstü Din Şurasında bu konuda önemli  tespitler yapılmıştır. Her şeyden önce FETÖ'nün bir cemaat veya dini grup  olmadığı üzerinde görüş birliğine varılmıştır. Bu örgüt; dini istismar eden,  amaçları için her türlü yöntemi meşru gören, şaibeli kaynakları olan, ümmeti ve  tevhidi parçalamak için çalışan, gizli yapısı sebebiyle gerçek yüzü görülemeyen  bir fitne hareketidir.

Avrasya coğrafyası, FETÖ'nün ülkemiz dışındaki  ilk açılım alanı ve en yoğun faaliyet gösterdiği bölgedir. Doğu Avrupa ve Orta  Asya'da uzun bir fetret döneminin ardından elde edilen özgürlük ortamı, bu örgüt  tarafından alabildiğince istismar edilmiştir. Bölgedeki Müslümanların hizmete,  ihyaya, irşada en çok ihtiyaç duydukları bir dönemde öne çıkan bu örgüt, maalesef  sadece kendi hegemonyasını kurmak için çalışmıştır. Bu şura vesilesiyle FETÖ'nün  gerçek yüzünün Avrasya coğrafyasının her köşesinde çok daha hızlı bir şekilde  ifşa edileceğine inanıyorum. Sizlerden, bu gayreti, bu desteği özellikle  bekliyoruz, bekliyorum.

YANLIŞ ANLAŞILMALAR OLABİLİR AMA SÖYLEYECEĞİM...

Mezhepçilik fitnesi, İslam dünyasına  müdahalelere kapı açan bir diğer önemli gerekçeyi oluşturuyor. Bugün Irak'ta, Suriye'de, Yemen'de, geçmişte Lübnan'da, hatta bir dönem Türkiye'de aynı oyun  oynandı, oynanıyor. Her fırsatta ifade ettim, burada bir kez daha tekrarlıyorum.  Benim, yanlış anlamalar vesaire olabilir ama söyleyeceğim, benim Sünnilik diye  bir dinim yoktur, benim Şiilik diye bir dinim de yoktur, benim dinim, din-i mübin  olan İslam'dır.
İslam'ın bütün sahih yorumları benim için hürmete layıktır.İslam içine yayılan fitne tohumları Müslüman kanı dökülmesi olarak karşımıza çıkıyor.İslam düşmanlığı yapanlara malzemeyi kendi ellerimizle verdiğimiz sürece dökülen Müslüman kanlarının önüne geçemeyiz. 

MEDYA DA MASUM DEĞİL

İslam dünyası sadece terörizm saldırısı  altında acı çekmekle kalmıyor. Aynı zamanda terörizm bahane edilerek, hem  bölünmeye çalışılıyor hem de ağır ithamların hedefi oluyor. Özellikle  Ortadoğu'da, Kuzey Afrika'da, Güney Asya'da yaşanan terör eylemlerinde ölenlere  bakıyorsunuz Müslüman, öldürülenlere bakıyorsunuz Müslüman, öldüren 'Allahuekber'  diyerek öldürüyor, ölen de 'Allahuekber' diyerek son nefesini veriyor. Burada çok  büyük bir sorun var. Bu durum, terör bahanesiyle İslam coğrafyasını müdahalelere  açık hale getiriyor. İslam içine yayılan fitne tohumları Müslüman kanı dökülmesi olarak karşımıza çıkıyor.İslam düşmanlığı yapanlara malzemeyi kendi ellerimizle verdiğimiz sürece dökülen Müslüman kanlarının önüne geçemeyiz. Müslüman düşmanlığı etkisini artırarak devam ediyor. DEAŞ'ın eylemleri her ne kadar arkası karanlık da olsa batıda İslam karşıtı akımların güçlenmesine yol açıyor.Faili Müslümansa eylem İslami terör olarak adlandırılıyor. Faili Müslüman değilse bu terör olarak dahi adlandırılmıyor. Bugüne kadar Hristiyan terörü, Yahudi terörü diye bir şey duydunuz mu? Sadece eylemci Müslümansa inancı ile sıfatlandırılır. Medya da bu konuda asla masum değildir. Eylemleri bu şekilde tasnif eden politikacılar asla masum değildir.

İZİN ALMAYI DÜŞÜNMÜYORUZ, BU BÖYLE BİLİNSİN

DEAŞ terör örgütüne karşı yürütülen operasyona  öyle veya böyle bir şekilde dünyanın dört bir yanından tam 63 ülke müdahil olmuş  durumda. Koalisyon diyorlar ya... Bu koalisyonun içinde 63 ülke var. Suriye'de  aynı şekilde benzer bir durum var. Diğer ülkelerde de manzara farklı değil. Bizim  Türkiye olarak hem ülkemize yönelik terör tehdidinin kaynaklarını barındırması  hem de bin yıllık komşuluk ve kardeşlik hukukumuz gereği meseleye müdahil  olmamızı istemeyenler diğer ülkelere ses çıkarmıyor. Halbuki eğer Irak ve  Suriye'nin başı dertteyse sorunun çözümü için her türlü çabayı göstermek, tedbiri  almak en çok Türkiye'nin sorumluluğudur. Bu, her şeyden önce kardeşliğin,  komşuluğun bir gereğidir. Bunun için de bir yerlerden izin almaya ihtiyacımız  yoktur, almayı da düşünmüyoruz. Bunun da böyle bilinmesini özellikle ifade  ediyorum.
 
MUSUL OPERASYONU

Şu anda Irak'ta, yakında da Musul'da yapılacak  operasyonlara aynı anlayışla, nasıl Cerablus'ta katıldıysak, nasıl Rai'de  katıldıysak, evet şimdi yine söylüyorum. Şahsıma hakaretler ediyor, sen benim  zaten muhatabım değilsin, seviyemde değilsin, kıratımda değilsin, kalitemde  değilsin, Irak'tan senin bağırman çağırman bizim için hiç de önemli değil, biz  bildiğimizi okuyacağız, bunu böyle bilesin. Kim bu? Irak'ın Başbakanı. Önce  haddini bil... Şu anda kendileri Başika üssünü kurmamız için Sayın Davutoğlu  döneminde bizlere talepleri var, bunların hepsinin canlı kayıtları var ve bugün  yarın bunların hepsi televizyonlarda yayınlanacak. Buna rağmen Başika üssüne  girilmiştir, şimdi diyor ki; 'Buradan çekilin.' Türkiye Cumhuriyeti'nin ordusu  sizlerden talimat alacak kadar kalitesini kaybetmiş değildir. Gereği neyse bunu  biz gerektiği şekilde bugüne kadar nasıl yaptıysak yapmaya devam edeceğiz.
 
OBAMA SÖZÜNÜ TUTMADI

DEAŞ'ı Cerablus'tan attk. Oradan atmakla kalmadık Rai'den de attık. Şimdi güneye doğru bu DEAŞ'ı, PYD'yi sürüklüyoruz. ABD'ye dedik ki Münbiç'te PYD ve YPG olmayacak. Buranın yüzde 90-95'i Arap, buraya niye YPG'yi sokuyorsunuz? Koalisyon güçleri hep beraber temizleriz. Söz vermelerine rağmen tutmadılar. Biz şu anda kendi planımızı kendimiz uyguluyoruz.

IRAK'A IRAK KALAMAYIZ

Irak'taki bütün bu gelişmeler karşısında biz  Irak'a ırak kalamayız. Seyirci kalamayız. Oradaki kardeşlerimizin çağrısına sağır  kalamayız. Hemen her gün vatandaşlarını PKK ve DEAŞ terörüne kurban veren bir  ülke olarak buradaki gelişmeleri çok yakından takip ediyoruz. Suriye ve Irak  yönetimlerinin ülkemize yönelik insaf sınırlarını aşan itham ve ifadelerinin  hiçbir makul tarafı bulunmuyor. Irak ve Suriye'de terörle mücadele için  bulunduklarını söyleyen ülkelerin çoğunun derdinin buralardaki insanlar  olmadığını geçtiğimiz 6 yılda yitirilen yüz binlerce can, tahrip edilen koskoca  bir tarihle acı bir şekilde hep birlikte gördük. Bu tablo karşısında azıcık  vicdanı olan, mensubu bulunduğu dine hürmeti, topraklarındaki mazlumlara saygısı  olan kimse Türkiye'ye destek olur, Türkiye'nin önünü açar.

'TÜRKİYE'NİN KİMSENİN TOPRAĞINDA GÖZÜ YOK'

Türkiye'nin, kimsenin bir karış toprağında  gözü yoktur, egemenliğinde gözü yoktur. Bin yıldır beraber, kardeşçe yaşadığımız  bu coğrafyada kaderimiz de kederimiz de ortaktır. Bizim kendi topraklarımızın  güvenliğini sağlamak ve bölgedeki Müslümanların esenliğini istemek dışında bir  gayemiz söz konusu değildir.