İftara mutlaka bir dua ile başlanmalıdır. "Allah'ım, Senin rızan için oruç tuttum, Sana iman ettim, Sana sığındım ve Senin verdiğin rızıkla orucumu açtım. Ramazan ayının yarınki günü de oruç tutmaya niyet ettim.
Ne olur benim geçmiş ve gelecek günahlarımı bağışla." şeklinde olan Peygamberimiz'in iftar duası okunmalıdır.
Oruç mümkünse hurmayla açılmalıdır.


Mutlaka teravih namazı kılınmalı, mümkünse her akşam başka bir camiye gidilmelidir.
Orucu sadece midemize değil, başta dilimiz olmak üzere bütün bedenimize tutturmak gerekir. Kötü söz konuşmaktan, dinlemekten, kötü şeylere bakmaktan ve kötü işlerle meşgul olmaktan uzak durulmalıdır.

Bu konuda iki mülahazayı tercihlerinize sunacağız:

- İftarın acele olarak yapılması sünnettir
(Buhari, Savm: 45; Müslim, Sıyam: 48) Bu ise, güneş batar batmaz yapılır Ezan da güneşin batmasıyla başladığına göre, ezanın bitmesini beklemeden -herhangi bir yerinde- oruç açılabilir

- Orucu açmak için ezanın bitmesini beklemek en faziletli olanıdır
Çünkü, ezanı huşu ile dinlemek, gereken tekrarları yapmak için yiyecek gibi başka şeylerle meşgul olmamak gerekir Böyle olunca, hem ezanı dinlemekten gelen sevap, hem de ezandan hemen sonra iftarı -aceleyle- açmanın sevabı vardır



SAHUR’UN ÖNEMİ



Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Fecirde beyaz iplik siyah iplikten ayırdedilinceye kadar yeyin, için. Sonra orucunuzu geceye kadar sürdürün " (el-Bakara, 2/187). Beyaz ve siyah ipliğin görünmesinden maksat, gündüzün aydınlığı ile gecenin karanlığının birbirinden ayrılmasıdır.

Rivayete göre bu ayet ilk indiğinde "mine'l-fecr (fecirde, fecirden)" ilâvesi yoktu. Oruç tutacak olanlar bir ayağına siyah, diğerine beyaz iplik bağlar. Sahurda, bunları açıkça görünceye kadar yemeğe ve içmeye devam ederdi. Cenâb-ı Hak, iplik örneğinden "gece ile gündüz"ün kastedildiğini bildirmek üzere, tan yerinin ağarması anlamında, "mine'l fecr" ilâvesini indirdi (Buhârî, savm, 16, Tefsîru Sûre 2/28; Müslim, Sıyam, 35; İbn Kesîr, Muhtasaru Tefsîri İbn Kesîr, Tahkîk ve ihtisâr, Muhammed Alî es-Sâbûnî, Beyrut 1402/1981, I, 165).

Hz. Peygamber de iplik örneğinden gece ile gündüzün kastedildiğini açıklamıştır. Adiy b. Hâtim (ö. 60/680'den sonra) (r.a.)'dan şöyle dediği nakledilmiştir: "Yukarıdaki ayet inince, bir siyah, diğeri beyaz iki tane ip alıp, bunları yastığımın altına koydum. Sahurda bunlara bakıyor, birbirinden ayırdedilecek kadar tan yeri ağarınca yemeği içmeyi bırakıyordum. Sabah olunca, Resulullah (s.a.s)'a gidip yaptığım şeyi ona haber verdim. O, şöyle buyurdu: "Senin yastığın ne kadar da büyükmüş! Ayette kastedilen, gündüzün beyazlığı ve gecenin siyahlığıdır. Bunları bir yastığın altına nasıl sığdırırsın'!" (Buhârî, Savm, 16).

Oruca başlama vakti olan imsak, aynı zamanda sabah namazının kılınma vaktinin başlangıcını teşkil eder. Yani oruca başlarken sabah namazının vakti de girmiş bulunur. İmsak vaktini bildiren delil, şu hadislerdir: Abdullah b. Ömer (ö.74/693) şöyle demiştir: "Resulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

"Bilâl ezanına gece okuyor. Abdullah ibn Ümmi Mektûm ezan okuyuncaya kadar yiviniz, içiniz." Hadisi nakleden kişi der ki: İbn Ümmi Mektûm gözleri görmeyen bir kimse idi. Kendisine; "sabah oluyor" denmedikçe ezan okumazdı" (Buhârî, Ezân, II, 13, Şehâdet, II, Savm, 17; Müslim, Sıyâm, 36-39; Tirmizî, Salât, 35; Nesaî, Ezân, 9, 10, Sıyâm, 30; Ahmed b. Hanbel, II. 9, 57, 123, VI, 44, 54, 185, 186, 433).

Hz. Bilâl'in ezanı, sahur yemeği yiyenleri uyarmak, İbn Mektûm'un ezanı ise imsakı ve sabah namazının vaktini bildirmek üzere okunan ezanlardır. Bunlardan ilki fecr-i kâzibte (yalancı fecir), diğeri fecr-i sadıkta (gerçek fecir) okunmuştur. Hanefi mezhebinin ağırlıklı görüşüne göre, diğer namazlarda vakit girmeden ezan okumak caiz olmadığı gibi, fecirde sabah namazı vakti girmeden de ezan okumak caiz değildir. Hz. Bilâl'in vaktinden önce ezan okuması, namaza davet için değil, uykuda olan uyansın, oruç tutacak olan sahûrunu hemen yesin, gece namazında olan kısa kesip vitre başlasın içindir (ez-Zebidî, Tecrîdi Sarih, terc. Ahmed Naim, Ankara 1983, II, 581). Abdullah b. Mes'ûd (r.a)'ten nakledilen şu hadis imsâkın başlangıcını daha belirli hale getirir. Resulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Bilâl'in ezanı hiçbirinizi sahur yemeğinden alıkoymasın. Çünkü O, henüz gece iken ezan okur. Amacı da, gece namazı kılmakta olana sabahın yaklaştığını bildirmek, uykuda olanınızı uyandırmaktır." İmsak vakti olan fecir başka bir olay olup şöyledir: "Hz. Peygamber burada, parmaklarını yukarıya kaldırıp; aşağıya doğru dikmiştir. Sonra da şehadet ve orta parmaklarını üst üste bindirip sağa sola uzatmak suretiyle işaret yapmıştır" (Buhârî, Ezân, 13, Âhâd, 1, Talâk, 24; Nesaî, Ezân, 11; İbn Mâce, Sıyâm, 23; Ahmed b. Hanbel, l, 386, 392, 435).

Hz. Peygamber'in parmaklarıyla yaptığı ilk işaret fecr-i kâzib'i tarif içindir. Çünkü, sabaha karşı doğu ufkunda beliren aydınlık yukarıya doğru gittikçe incelerek yükselir. Bir süre sonra bu aydınlık kaybolduğu için buna fecr-i kâzib (yalancı tecir) denilmiştir. Buna fecr-i evvel denildiği gibi, şekline de "mustatîl aydınlık' denir. İkinci işaret ise; bütün doğu ufkuna yayılan fecr-i sâdık'ı belirler. Buna, fecr-i sânî (ikinci fecir) denildiği gibi, şekline de "musta'rız aydınlık" adı verilir (bk. ez-Zebîdî, a.g.e, II, 586).

Kur'an-ı Kerîm'de seher vaktinde, istiğfar edenler övüldüğü gibi (Âlu imrân, 3/17), Hz. Peygamber tarafından sahura kalkılması teşvik edilmiştir. Hadislerde şöyle buyurulur: "Sahur yapınız. Şüphesiz sahurda bereket vardır"(Nesâî, Sıyâm, 18, 19; İbn Mace, Sıyâm, 22; Dârimî, Savm, 9; Ahmed b. Hanbel, II, 377, 477, III, 32, 99, 2 1 5, 229, 243, 258, 28 1). "Oruc tutnak isteyen kimse, bir şeyle sahur yapsın"(Ahmed b. Hanbel, III, 367).

Diğer yandan sahurun geciktirilmesi, iftarın ise acele yapılması istenmiştir (Nesaî, Sıyam, 23, Ahmed b. Hanbel, V, 147).

Oruç tutacak kimsenin sahura kalkması müstehap olup, oruca niyet yerine geçer. Ancak niyetin dil ile yapılması mendup sayılmıştır. Oruca, gecenin başlangıcından, ertesi günün kaba kuşluk vaktine kadar niyetlenmek mümkün ise de, imsak vaktinden sonra orucu bozacak bir halin vukuu durumunda, artık niyet geçerli olmaz.






GÜNÜN HİKAYESİ





YAŞLI KADINLAR CENNETE GİREMEZ





"Yaşlı Kadınlar Cennete Giremez"



Ensardan yaşlı bir kadın Resulullah'a (s.a.) gelerek.
- Ya Resulullah! Bağışlanmam için bana dua et.
Resulullah (s.a.) :
- Bilmiyor musun ki cennete yaşlı kadınlar giremez, buyurdu.
Bunun üzerine kadının ağlamaya başlaması üzerine Resulullah (s.a.) gülümseyerek:
- Sen o gün ihtiyar bir kadın olmayacaksın. Allah'ın "Gerçekten biz hûrileri apayrı biçimde yeni yarattık. Onları, bâkireler kıldık. . Eşlerine düşkün ve yaşıt." buyruğunu hiç okumadın mı? (Vakıa 36-37)