Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Hakimevi’nde düzenlediği basın toplantısında gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. Bir gazetecinin, “Şanlıurfa Cezaevi’nde yaşanan olayın ardından CHP ve BDP’nin birer açıklamaları oldu. 'Bu olay başka bir ülkede olsaydı adalet bakanı istifa ederdi' diyerek bu konudaki tepkilerini dile getirdiler. Bu tepkiye karşı yorumunuz ne olacak?” diye sorması üzerine Ergün, Türkiye’de cezaevi probleminin öteden gelen ve evveliyatı çok daha zorlu bir problem olarak önlerinde duran bir sorun olduğunu söyledi. Yapılan çalışmalarla önemli mesafeler katedildiğini söyleyen Ergün, “Sorunu geriye kalan kısmının hangi takvimle ne şekilde çözüleceğini ilişkileri yaptığımız çalışmalarla belirttim. Burada 'Adalet Bakanı istifa etsin' diye telkinde bulunanlar var. Adalet Bakanının istifası çözüme bir katkı sunacaksa bir saniye durmadan bunu yapabiliriz. Burada bir problem var, bu problem geçmişten intikal eden bir problem ve küçülerek geleceğe doğru gidiyor. Bu problemleri sıfırlama noktasında adımlarımız ortada. Bu noktada sürece katkı verecek değerlendirmelerin daha sağlıklı olacağını düşünüyorum. Türkiye’deki bu gelişime rağmen bazen yapılan değerlendirmelerde gerçekten izan ve insaf ölçülerine sığmayan değerlendirmeler yapılıyor. Deniyor ki 1980 öncesinden tablodan çok daha kötü bir tablo var. Cezaevlerinde tablo arzu ettiğimiz noktada değil, bunu zaten söylüyoruz. Ama önemli mesafeler katettik. Katedeceğimiz mesafelerle beraber bu sorunu önemli ölçüde aşacağımızı ifade ettik” diye konuştu.

Afaki ve hiçbir veriye dayanmayan soyut değerlendirmelerin kendilerini yanlış sonuçlara götürdüğünü belirten Ergün, sistemi daha sağlıklı işletecek mekanizmaları devreye aldıklarını kaydetti.

"CEZAEVLERİNDEKİ SORUNLAR BENİ RÜYALARIMDA RAHATSIZ EDİYOR"

Gazetecinin Şanlıurfa Cezaevi’nde yaşanan olaylardan sonra ne hissettiğini sormaları üzerine Ergün şunları kaydetti:

“Bir insan ne hissederse onu hissettim. Ben de bir insanım. Ben de bir babayım ve benim de çocuklarım var. Bu toplumda yaşayan 74 milyon insanın her biri ne hissediyorsa, bu ülkenin adalet bakanı olarak daha derin bir şekilde yüreğimde hissediyorum. Her hece başımı yastığa koyduğumda benim cezaevlerinde 126 bin civarında bulunan hükümlüm var. Bütün bunların problemleri benim gerçekten beni rüyalarımda rahatsız eden yapıda. Bunu aşabilmek içinde her bireyden daha fazla mesuliyet içinde çalışmam gerektiğinin farkındayım ve son 2,5 yıllık dönemde Türkiye de ceza infaz kurumlarında yatırımlar konusunda çok önemli adımlar atıldı. Bunların sonuçları meyvelerini de 2013-2014 bandında alacağız. Adliye Sarayı inşaatlarına bir miktar 2011 yılı itibari ile belli bir ara verdik. Başlamış olan yatırımlar devam ediyor. Yeni adliye bina inşaatlarına kolay kolay başlatmıyoruz. Sebebi ise; ceza infaz kurumlarında bu sıkıntıyı aştıktan sonra adliyelerimizi devreye almamız mümkün olacaktır. Ama ceza infaz kurumlarında bu tür sıkıntılar varken öncelik bunlara ait diye düşündük.”


"DEĞERLENDİRME YAPMAK İÇİN ERKEN"
Bir başka gazetecinin, “Dün de başka cezaevlerinde farklı noktalarda yangınların çıktığını ve bunun farklı noktalarda gerçekleşmesini adi bir olay olarak değerlendirip değerlendirmediğini” sorması üzerine Ergün, değerlendirme yapmak için erken olduğunu belirtti. Bu konuda siyasi partilerin ve medyanın tutumunun çok önemli olduğun kaydeden Ergün, “377 cezaevimiz var. Bu cezaevlerinde televizyonlar izleniyor. Burada doğru bilgiye dayanmadan yapılan yorumlar ve yayınlar diğer cezaevlerindekileri rahatsız ediyor. Bu açıdan bizim yapacağımız her haberin ve bilginin birtakım yansımaları var. Şu anda ihtiyacını duyduğumuz şey, Türkiye’de cezaevlerinde mevcut durumu daha da iyileştirecek pozitif adımların atılmasıdır. Eksiklikler, yanlışlıklar konuşulmayacak değil. Ama lütfen doğru bilgilerle doğru verilerle bunları değerlendirelim” dedi.

"CEZAEVİNDEKİ KAVGA ‘VANTİLATÖR KAVGASI’ DEĞİL

Klima götürüldüğüne dair haberlerin yanlış olduğunu belirten Ergün, vantilatör götürüldüğünü söyledi. Vantilatör uygulamasının tüm cezaevlerinde gerçekli olduğunu ifade eden Ergün, “Özel olarak Şanlıurfa Cezaevi’nde götürülmüş değil. Şu anda cezaevinde yangın çıktığında da çok sayıda vantilatör hizmetteydi. Bunlar hükümlü ve tutukluların kendi isteğine bağlı olarak alıp kullandığı cihazlar. Bizim mevzuatımızda bunların kullanılmasında bir sınırlama yok. Yalnız konuşun büyüklüğüne göre 1 veya 2 vantilatör kullandırılıyor. Bu manada bir engel olmadığı bilgisi var bende. İnceleme sonucunda da bunun aksi bir durum ortaya çıkarsa bunun gereğine bakarız. Ama; bizdeki verilerle basında çıkan haberler örtüşmüyor. Açmadım orayı ama soruşturmayı etkilemek arzu etmiyorum. O açıdan bunu üstü kapalı geçtim. Ama dün medyada bir çok gazetemizde ‘vantilatör kavgasından’ kaynaklandığı değerlendirmesi yapıldı. Bizdeki veriler böyle değil. Herhangi bir kavga söz konusu değil. Böyle bir kavga gözükmüyor. Böyle bir vantilatör kavgasından kaynaklanan bir çekişme değil. İnceleme sonuçlarını bekliyoruz “diye konuştu.


CEZAEVİNDE “SU” SORUNU YOK
Şanlıurfa Cezaevi’ni ziyaret eden ziyaretçilerin çıkışta yaptığı ‘su’ konusunda açıklamaların doğru bilgileri yansıtmadığını kaydeden Ergün şunları kaydetti:

“Cezaevinde hem şehir şebekesinden gelen suyumuz var. Hem de kendi sondajı ve kuyusu var Güneş enerjisi ile desteklenen sıcak su üniteleri var. Ama şöyle bir sorunumuz var: İstanbul Silivri Cezaevi içinde aynı değerlendirmeler yapılıyor. İstanbul Silivri Cezaevi’nde biz günde hükümlü başına 400 litre su veriyoruz. Dünya Sağlık Örgütü ortalaması kişi başı günde 200 litredir. İstanbul Belediyesi sınırları içerisinde kullanılan su miktarı kişi başı 250 litredir. Ama Silivri’de günde 400 litre su vermemize rağmen su yetmiyor deniliyor. Burada sular belli saatlerde açık bırakmak suretiyle bir miktar suyun sarfiyatı söz konusudur. 2011 yılında yaptığımız gezide bunu tespit etmiştik. Bu tespitin ardından ünitelere belli sayaçlar koyarak, her ünitenin kendine düşen suyu alması konusunda sağlayacak tedbir alınıyor şu anda. Cezaevlerinde belli miktarda su veriliyor ama suyun bu şekilde maksada dışında harcamalar konusunda zaman zaman bir takım sorunlar yaşıyoruz. Şanlıurfa Cezaevi’nde gece belli bir saatten itibaren sabah saat 05.00’e kadar suları kesiyorlar. Gün içerisinde de ara ara kesiyorlar. 'Günlük 4 saat su veriyorlar' iddiası doğru değil. Günlük 10-15 saat arasında asgari su alınıyor."

"YOĞUNLUĞA RAĞMEN HÜKÜMLÜLER, 'BİZİ NAKLETMEYİN' DİYE DİRENİYOR"

Cezaevlerindeki yoğun kapasiteye rağmen hükümlülerin nakil istemediklerini kaydeden Ergün, “Bu yoğun kapasiteye rağmen cezaevinde bulunanlar, 'Bizi nakletmeyin' diye direniyorlar. Bu direnişe sivil toplum kuruluşlarından gelen talepler de ekleniyor. Siyaset kurumu da bunu talep ediyor. Bir milletvekili bizi arayıp, 'A ilindeki cezaevinde bulunan hükümlüleri nakletmeyin' diyor. Ne olur bunları şuradan göndermeyin. Bir yandan şikayet ediyoruz. Diyoruz ki, şu kadarlık yerde bu kadar insan kalıyor. Ama bunların daha müsait cezaevlerine nakli gündeme geldiğinde, 'Aman bunları göndermeyin' diyorlar. Elbette ki bu taleplerle bağlı değiliz. Güneydoğu Bölgesi'nden son 2 yıl içerisinde 2 bin tutukluyu başka yerlere naklettik. Zaman zaman bu sevk işlemlerini uyguluyoruz” dedi.