Pekşen, gerçeklerin görüldüğü, algılandığı gibi olmayacağını vurgulayarak, “Burada da, bu kalkışma sonrasında gelişen olaylarda da ne yazık ki olması gereken zemine bir türlü konu oturmayacak gibi gözüküyor. Sokaktaki insanlar, yurttaşlar kafalarında çok ciddi soru işaretleri taşıyorlar. Bugün Türkiye'deki herkesin kafasındaki en önemli soru gelecek kaygısıdır, ‘Yarın ne olacak?’ sorusudur. Bu soruyu cevaplayabilmek için önce şuna bakmak lazım, bir: Cemaatçiyse Silahlı Kuvvetler mensubu değildir, hiç tereddüt etmeyin, FETÖ örgütü üyesiyse Silahlı Kuvvetlerin mensubu değildir. Bir Silahlı Kuvvetlerde temel kural kendi gücünü siyasi iradenin meşru zeminine teslim etmektir. Siyasi iradenin meşru zeminine gücünü teslim etmeyen ne bürokrat devletin bürokratıdır ne yargı devletin yargısıdır ne de asker devletin askeridir. O hâlde bugün bulunduğumuz yere bakmalıyız çünkü nerede bulunduğumuzu bilirsek nereye gideceğimizi de belirleyebiliriz. Bugün bulunduğumuz yer, AKP iktidarıyla, yargılananların yüzde 10,57'sinin mahkûm olduğu bir yargı sistemi içerisindeyiz. Yani, 8,5 milyon insan soruşturuluyor ama yüzde 10,57'si yargılanıyorsa soruşturmalar toplumu baskılamak için, adalet bir bumerang olarak, bir tehdit unsuru olarak kullanılmış demektir. O hâlde, demek ki yargıya bugüne kadar yaptığınız ‘Benden yana olsun.’, ‘Senden yana olsun.’ gibi yaftalamalar veya şekillendirmeler sizin için de sürdürülebilir bir durum değilmiş. Bugün karşı karşıya kaldığınız ağır muhatabiyetin temel gerekçesi de zaten burasıdır. O hâlde, nereye doğru gitmeniz gerektiğini de buradan kestirebiliriz.” diye açıkladı.

Pekşen konuşmasında şu açıklamaları da yaptı. “Bakınız, o kadar çok yargılama görüntüsü altında toplumu dizayn etmeye, toplumu baskılamaya, ötekileştirmeye kalkıştınız ki. Bunu birçok alanda yaptınız, siyasi alanda yaptınız, terörle mücadelede yaptınız. Burada, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da ‘terör baskısı’ adı altında, ‘yargılama görüntüsü’ adı altında yapılmış olanlara karşı büyük feveranlar yükseldi ama onları hiçbirimiz duymadık, nasıl olsa terör var dedik, görmeyiverelim dedik, döndük kafamızı bir tarafa doğru. Ama, sorunları görmemek sorunların daha büyümesine neden oluyormuş, bunları gördük. Aynı şeye Silahlı Kuvvetler için ‘Nasıl olsa bunlar darbecidir, geçmişte darbe yapmışlardı, 1960'ta darbe yaptılar, 1970'te yaptılar, 1980'de yaptılar. Boş verin canım, bugün bir de burunları sürtülsün.’ diye sessiz kaldığınızda sıranın size geleceğine hazır olmalıydınız. Bunu yalnızca orada yapmadılar, yargıda yaptılar, bunu bürokraside yaptılar. Bürokraside -işte, burada altını çize çize söyledik- Halk Bankası tarihin en büyük soygunundan geçiyor, bugün de hâlâ öyle ama soyanlar yandaş oldukları için yargı elinizde hâlâ bumerang olarak devam ediyor. TRT, bugünlerde bize, Cumhuriyet Halk Partisine çiçek dağıtan TRT, tarihin en büyük soygunundan geçiyor, hâlâ öyle, hâlâ soruşturmalar tamamlanmadı. Erken kalkanın soyduğu bir kurum olmaktan çıkarmak için ne zaman harekete geçeceksiniz?”


“Arkadaşlar, adaletin, yargının bu ülke için kalıcı olabilmesi için en önemli üç ayağı işletmeniz gerekiyor. Bir: Parlamento denetimini kayıtsız şartsız kabul etmeniz ve işletmeniz gerekiyor. İki: Yargı denetimini bumerang olarak çıkarmaktan adaleti sağlayacak denetim hâline getirmeniz gerekiyor. Üç: Devletin bütün kurumlarının içerisinde olan "iç denetim" adını verdiğimiz teftiş kurullarını baskılamaktan vazgeçmeniz ve o kurulları yeniden harekete geçirmeniz gerekiyor. Bu üçünü yaptıktan sonra, gelinecek olan ikinci aşamada yargı üzerinde çok ağır şaibeler var. Bugün, eminim ki, sokakta gerçekten suç işleyip ama yargının bu vahim durumundan kendisine fırsat çıkarıp suçsuzmuş gibi gezen onlarca, binlerce insan vardır. Tam tersine, gerçekten son derece masum olup da ama yargının siyasallaşması, yargının belli bir örgütün kontrolü altına girmesi sonucunda insanları mağdur eden sonuçlar da vardır.”

“Şimdi, bakın, size bir örnek anlatayım. Örgüt, bu cemaat örgütü emin olun sizi bir kaşık suda boğar. O kadar hafife almayın bunları. Burası çok ciddi. Bir örnek anlatacağım size. Birkaç gün içerisinde birçok İnternet sitesi çıkacaktır elektronik ortamda. Bu İnternet siteleri dünyanın birçok yerinde olacaktır, sizlerle ilgili çok ciddi iddialar atacaklar ortaya. En önemli iddialardan birisi şu olacaktır: Ahmet, Mehmet, Kemal, Hasan vesaire bir sürü isim sayacaklar ve ‘Bunlar cemaatçi.’ diyecekler. Emin olun, o İnternet sitelerinde bunu diyenler asıl cemaatçidir. Yargının en önemli işlevi doğru adamı yakalamaktır ama siz bu tuzakların hepsine düşeceksiniz ve genelde -hep yaptığınız gibi- yanlış adamları yakalayacaksınız çünkü cemaat bu konuda çok profesyonel ve çok hazırlıklıdır. Sizi bu tuzağa doğru çekmek üzere ve bunu şimdilerde görüyorum. Mesela, Cumhuriyet Halk Partili ailelerin çocuklarına, onların fertlerine "cemaatçi" diye çeşitli operasyonlar yapılıyor. Bu, sizin tarafınızdan ‘Ya, olabilir.’ soru işaretinin yavaş yavaş kafanızda oluşturulması için bir hazırlık sürecidir. Bu tuzağa düştüğünüz anda emin olun delil karartılmasının en büyük tuzağına düşmüşsünüz demektir. Buna düşmeyin. Doğru olan şudur: Sabırlı olun, doğru adamı bulun ve hak ettiği cezayı verin. Bunu veremediğiniz sürece yaptığınız büyük mağduriyet olacaktır. Bir başka şey, Yargıtayda çok ciddi iddialar var, yargının içerisinde hâkimlerin yapmış olduğu eylemlere ilişkin ciddi iddialar var. Yargıtay Başkanlar Kuruluna geçici döneme ilişkin mutlaka bir yasal yetki verin. Yargıtay Başkanlar Kurulu özellikle Ceza Muhakemesi Kanunu'na dayanarak birtakım yasal düzenlemeler yaparak yeniden yargılama olanağını yeniden vermelidir ve toplumda bunlara ilişkin çok ciddi iddialar var. Bir tek örnek vereyim size arkadaşlar: Bazı hazine arazileri cemaatin avukatları tarafından kazandırıcı zaman aşımı konusu yapıldı. Cemaatin hâkimleri karar verdiler, cemaatin Yargıtayı onayladı, çok ciddi hazine arazilerini ellerine geçirdiler. Ege Bölgesi'nde, Akdeniz Bölgesi'nde kıymetleri çok büyük olan hazine arazileri; dönün bakın, doğru olduğunu göreceksiniz. Buna ilişkin yeniden yargılama süreçlerini başlatmanızı tavsiye ederim. Silahlı Kuvvetlerden bu cemaat hikâyesiyle uzaklaştırılmış olan personele geri dönüş hakkını mutlaka ivedilikle vermenizi tavsiye ederim. Yine o pilotlara, Silahlı Kuvvetlerden ayrılmış olan pilotlara, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi sefer görev emri vererek uçuş yapma zorunluluğunu getirmeniz gerekir. Ayın belli günlerinde, yılın belli aylarında onları göreve çağırıp Hava Kuvvetleri uçuş yaptırmayı zorunlu hâle getirmeli ve siz bunu sağlamalısınız. Yine, bu kumpas davalarında mağdur olan çok sayıda Silahlı Kuvvetleri görevlisinin açmış olduğu tazminat davalarını Adalet Bakanlığı bir uzlaşma masası kurarak ivedilikle uzlaşarak çözmelidir.”