Çocukluğumun bayramlarını hatırlarken aklıma gelen ilk kare, kardeşlerim ve mahalleden arkadaşlarımla, bayram namazı için evimizin yakınındaki camiye giden babalarımızın çıkışlarını beklemek üzere, caminin büyük yeşil demir kapısının karşısındaki kerpiçten yapılmış evin dış duvarına yaslanarak bekleştiğimiz ya da vakit geçsin diye oyunlar oynadığımız anlardı.

       Bayram Namazını takiben dışarıya taşan cemaatin birbirleriyle bayramlaşma merasimini beklemeden bütün çocuklar gibi biz de, ahırın kapısının açılması ile annelerinin yanına koşmaya başlayan yavru kuzular gibi, gözlerimiz babalarımızı arar ve bulunca da, bacaklarına sarılıp pantolonunun paçalarından çekerek “eve gidelim” derken, farkında olmadan babalarımıza bayramlaşmayı rahat yaptırmazdık.

      Aslında, babalarımızı kolundan-bacağından çekiştirerek eve getirme telaşımızın altında yatan asıl neden, biran önce evde Annemin hazırladığı özel bayram yemeğini yemek, pazen kumaştan dikilmiş elbiselerimizi, yeni ayakkabılarımızla beraber biran evvel giyme isteğiydi.

        Hiç unutmam, yine böyle bir kurban bayramı öncesinde Annemle beraber Sümerbanka gitmiş ve satın aldığımız kırmızı üzerine beyaz küçük çiçekli pazen kumaşı ben seçmiştim. O an’ki mutluluğum şuan bile gözlerimin önünde süzülmekte … Annem, ne zaman Sümerbanka gitse, hep bir top ( loğ ) kumaş alırdı. O gün de geleneği devam ettirmiş ve bir top pazen kumaş almıştı. Ne yapsın altı kız çocuğuna bayram elbisesi dikmek kolay iş değildi. Kırmızı üzerine beyaz küçük çiçekli pazen kumaştan yapılmış elbiselerimizle çekilmiş siyah-beyaz bir fotoğrafımız var ki, yan yana dizilmiş matruşkalar gibiyiz… Hala memlekete gittiğim zamanlarda, o fotoğrafa ara ara bakar, çocukluk yıllarımdaki bayramların sıcaklığını tekrardan hissederim.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ