Beşiktaş galibiyetinin özgüveniyle sahasında coşku yaratacak takım beklerken, rehavetten yürüyen takımla karşılaştık.

Balık baştan kokar; rehavet, sadece sporculara ait değil.

Hafta içi kulübün tek gündemi transferdi.

Yönetim koltuk derdinde, teknik direktör transfer derdinde, sportif direktör kendi derdinde…

Ne büyük takıma yakışır şekilde transfer süreci yönetebiliyoruz ne de refleks gösterip maça hazırlanabiliyoruz.

*

Vaziyet böyle olunca da, ligin en yaşlı takımı Akhisar Belediye karşısında, 70. dakikadan sonra dili dışarıda gezdi Trabzonsporlu futbolcular.

Sezon başı kötü futbol oynamak normal de, ligin en kötü takımlarından birine sahanda futbol oynatıp, eline puanı tutuşturup göndermek anormal.

M’Bia hiç tempo yapmadı. Ya gerek duymadı, ya da kendini riske etmedi.

Yusuf Erdoğan için tezim hâlâ geçerli: Yetersiz bir futbol zekası var. PTT 1. Lig için ideal bir isim.

Cavanda iyi de, futbol karakteri güç zehirlenmesi yaşamaya çok müsait. Gereksiz bir özgüvenle kendi yarı sahasında topla oynayıp dripling yapıyor. Akhisar cezayı kesemedi, başkası affetmez!

Mustafa Yumlu kusursuz oynadı ama kulüp mentörleri bu adama yönlendirilmeli. Gol atan futbolcunun attığı golü hamile eşine armağan etmesinde ne var?

Ne diye işgüzarlık yapıp adamın karnına geçirdiği topu almaya çalışıyorsun?

Ne diye zaten sinirden çatlayan seyirciyi provoke etmeye çalışıyorsun?

Futboluna lafımız yok da hareketlerine dikkat et be Mustafa!

*

Trabzonspor’un ortaya koyduğu futbola karşılık aldığı puanı kazanç olarak değerlendirebiliriz. Bu puanın mimarı olarak da yeni transfer Marin’i rahatlıkla gösterebiliriz.

*

Maça dair en büyük mutluluğum; Trabzonspor lehine verilen haksız penaltının gol olmayışıydı.

Devrimci Trabzonspor’un İstanbul’a tokadı, kaçan penaltıda gizlidir.

Selametle.