Trabzon’un Ortahisar Belediye meclisi partilerden oluşmuş. Milletin iradesi ile her partinin temsilcileri var. Bunlardan biri diyor ki, Belediye, kentsel dönüşüm kapsamında olan Esentepe’de bir parkı satıyor.

Bir meclis üyesi, satılmayan park, satılır der mi? Kendini böyle riski sokar mı?

Ahmet başkan ve ekibi de diyor ki, park satılmıyor. Parka bitişik parsel satılıyor.

Yıllarca gazetecilik yaptığınız süre içerisinde Belediye mülklerinin satılmasına karşı çıktık. AK Parti ülkede iktidar, yerelde muhalefetken Volkan Canalioğlu’nun belediye mülklerine satışlarına sert tepki gösterdik. Ahmet Başkan il başkanıyken, AK Parti milletvekillerinin belediye mülkü satışlarına koyduğu tepkileri  çok haber yaptım. 

Şimdi başkan Partisinin Ortahisar ilçe divanında çıkmış, park satışı ile ilgili algı operasyonu var diyor.

Bir yer satılıyorsa, algı da olur haklı tepki de.

Başkan önce en az kendisi kadar bilgi sahibi olan MHP’nin meclis ve plan bütçe komisyonu üyesi İsmail İnan’ı ikna edecek.

Ben de vatandaş olarak şunu sormak hakkını kendimde buluyorum.

Niye malını mülkünü satıyorsun? Hem orası kentsel dönüşümde değil mi?

Sattığın; malı- mülkü daha sonra devlet istimlak etmeyecek mi
?

Yazık değil mi milletin parasına?

Satmasan,  parka katsan ne olur?

Ya da satma, TOKİ bila bedelsiz istimlak etsin bütçesinden az para çıksın daha iyi değil mi?

Paraya acil mi ihtiyacın var?

Varsa, partin iktidarda, sana niye sıkıntı çektiriyor.

Bunları merak edince algı operasyonuna mı alet oluyoruz, sevgili başkan?

M’bia’ya diyorum ki; Zokora’laşma..!

M’bia Trabzonspor için değerli bir futbolcu. Kalitesini diyecek yok. 

Ama kurnaz bir profesyonel. 

Trabzonspor’a gelirken Zokora’dan da bilgi aldığını söyledi.

Demek ki, Zokora, M’bia’ya, Sevilla’daki gibi takım için oyna ama, Trabzon’da çokça da tribün için oynamalısın demiş olmalı ki; 

M’bia, takım oyununu unuttu, tribün oyununa ağırlık veriyor.

M’bia’nın G.Saray maçında klasına uygun bana bir olumlu hareketini gösterseniz ya.

Daha maçın başında yediği sarı kart ile oyundan düştü. İkili mücadelelerde hep tribüne oynadı. Yattı, kalkmadı. Maçtan sonra ise lüzumsuz hareketler yaptı. Kendine gelecek eleştiri oklarının hedefini saptırdı.

Sevilya’da  G.Saray maçı benzeri zorluk derecesi çok daha yüksek karşılaşmalarını kasetten izledim. 

Son derece sakin. 

Yararlı ve faydalı. Ne hakemle ne de rakiple oynuyor.

Sevilla’daki  M’bia, tıpkı Trabzonspor’da ki Okay gibi.

Bakın Okay’a.

Sakin, sessiz, yararlı ve de tribüne değil takımına oynuyor.

M’bia kardeş seni Zokora yanlış yönlendirmiş. Kendi Emre ile didişmesinden malı iyi getirdi. Sana da belli ki o anları anlatmış. 

Bana Okay gibi M’bia lazım. 
Sevilla’daki M’bia istiyorum.

Zokora’laşma emi.

8,5 dakika armut toplamak ne?

Elbette, G.Saray maçında hakemin tırpanına geldik. Bunu kabul ediyoruz.

Ama hey haaaatt..

İğne çuvaldık meselesinden hareketle, diyoruz ki.

Golü yedik.

Yedikten sonra tam maçın bitimine 8,5 dakika var.

Bu 8,5 dakika içinde kaç pozisyonumuz var.

Oysa, maç 90 dakika.

Şota, son 8,5 dakikayı iyi izlesin.

8,5 dakikanın bütün istatistiki rakamlarını da incelesin.

Golü yiyen Trabzonspor, 8,5 dakikada, maçı çevirebilir, en azından beraberliği kurtarabilirdi.

Bu kadar yüksek mantıki, profesyonel olan takımın 8,5 dakika içinde bir pozisyon üretememesi, aksine, pozisyon yemesi; Trabzonspor için hiç de iyi görüntü değildi.

Maçın temposu yüksekti, eyvallah.

Maçta pozisyon bulduk; eyvallah.

Ama son 8,5 dakika var ki, teslim olmuşuz.

G.Saray golü atmış gevşemiş.

Biz ise teslim bayrağı çekmişiz.

Bu tür maçların bu tür sonuçlarını, son 8,5 dakikada değiştirecek bir oyun mantığı olmaz mı?

Skora, ana ve maçın gidişine göre taktik değişmez mi?

8,5 dakikada ne yaptık?

Koca bir hiç..