Bu ülkede okudunuz, bu ülkenin nimetlerinden faydalandınız, bu asil milletin dini duygularını sömürdünüz. Himmet dediniz, nimet dediniz, kurban dediniz, yardım dediniz; bu millet size acıdı, size merhamet etti, kendi yemedi size verdi. Aç kaldı sizleri besledi. Bu millet sizi yerli bildi, öz bildi. Sizi hakiki Müslüman bildi. Siz ne yaptınız? Din adına; bu milletin malını aldınız, parasını aldınız, kurbanını aldınız. Yetmedi şimdi de sizleri bakan, besleyen bu milletin canını almaya kalktınız. Ne uğruna, kimin uğruna? Sahi siz kimdiniz, siz hangi ülkeye aittiniz, hangi dine mensuptunuz? Sizin başınızdaki zalim, alçak, hain terörist kimdi? Hani bir lokma ekmeği, bir hırkası vardı; bir ceketi dahi yoktu bu hainin? Bir cekete devleti sattı. Cemaat adı altında şahlığa soyundular. Muhabbet fedaisi yetiştireceğiz dediler; hıyanet fedaisi yetiştirdiler. Gönül adamı, hizmet adamı dediler; bu millete gece gündüz hizmet edenleri sırtından hançerlediler. Kendilerinden başkasına yaşama hakkı, makam hakkı vermediler.

Yıllarca milletin hakkını çaldılar, devletin her kademesine kendilerinden olanları haksız bir şekilde yerleştirdiler. Kul hakkı demediler, Allah c.c. hakkı demediler. Makam ve mevkilerin en iyilerine sahip olup, en yüksek maaşı aldılar. Ülkenin en iyi ticaretini yaptılar.

Özel muameleye tabiydiniz. Sizler için bu ülkede yok yoktu. Sizler ne yaptınız? Yunanın bombalamadığı Gazi Meclis'i bombaladınız, milletin evlatlarını birbirine kırdırttınız. Bir Hıristiyan’ın İslam’a vermediği zararı verdiniz. Peygamber ocağı dediğimiz asker ocağını perişan ettiniz. Hala bu hainliği görmeyip bu hainlerin peşine giden, bunlara din adına inanan varsa ki bunların da bu hainlerden farkı yoktur. Şu hikâye ne güzelde bu ikiyüzlü hainleri anlatıyor: “Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman’a gelerek; kanadını bir dervişin kırdığını, söyler.

Hz. Süleyman, dervişi hemen huzuruna çağırtır. Ve ona sorar; Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın? Derviş kendini savunur; “Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı.” Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve der ki; “Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun?”Kuş kendini savunur. “Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım.

Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım. ”Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister. Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder. Kuş o anda; efendim, sakın öyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır. Neden diye sorar Hz. Süleyman. Kuş sebebini şöyle açıklar; “Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar... Siz en iyisi mi, bunun üzerindeki DERVİŞ hırkasını çıkartın... Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın. Bu alçak şerefsiz hainlere öyle bir ceza verilmeli ki bunlara bir daha kimse aldanmasın. Yarabbi bize Hakkın yanında taraf olmayı nasip et. Suret-i haktan görünüp 'hizmet' eden münafık hainlerin tuzaklarından devletimizi, milletimizi Müslümanları koru. Milletimize birlik ve dirlik ihsan et. Âmin!