Ne kadar soğuk bir başlık değil mi?

Ölüm…

Özellikle seküler kesimin hiç duymak istemediği kelime…

*

Lakin…

*

Ölüm hak ahali…

Ölüm gerçek.

*

Zamanlı ya da zamansız, her canlının mutlak sonu…

*

İstesek de istemesek de, birer hiç olacağız.

Gün gelecek, sararmış birer fotoğraf karesiyle albümlerde yer bulacağız.

Kim bilir,  beklide öldükten birkaç nesil sonra, adımızı hatırlayan, diline döken olmayacak.

*

Şöyle geriye dönüp bir bakın.

Ne renkler kayıp gitmiş yaşamlarımızdan.

Sana kıyamam, sen ölürsen yaşayamam dediğimiz, ne insanlar bırakmışız toprağa…

Ne dostlar, ne akrabalar, ne yoldaşlar…

Ve daha sayamadığımız niceleri…

*

Velhasıl efendim…

Sevilen, sayılan, değer verilen hiç kimse unutulmuyor.

Hızla geçen zaman, yokluklarıyla yaşamayı öğretiyor, yani alışıyoruz…

*

Bu kayıpları yaşarken bir anlıkta olsa, bu dünyanın fani olduğunun farkına varıyoruz elbet.

Lakin sonra ne oluyorsa hiç ölmeyecekmiş gibi kapılıp gidiyoruz dünya hayatına.

Alınacak bir sonraki nefesin garantisi yokken, on yıllar sonrasının hesabı yapılıyor.

Kimi, zamanın yüzüne bıraktığı çizgilerden kurtularak ölümden kaçabileceğini zannediyor, kimi ise bedenine sığdıramadığı çocuksu ruhuyla.

*

Ölüm korkusu bizlere, yani inanlara has bir duygudur.

Garipsemiyoruz, yadırgamıyoruz da.

Derdimiz; sonsuz bir hayatın, bitiş saniyesi dahi belli olan bir hayatla değiş tokuş edilmek istenmesi…

*

Makam, mevki, mal, mülk, şan, şöhret, ün, para…

*

Neyse…

*

Kısa bir öykü ile yazımızı sonlandıralım:

Almanya’da bir kliniğin kapısına “memento mori”, yani “öleceğini hatırla” yazmışlar.

Muayene olmak için içeriye giren hasta,  doktora sormuş;

“Sizlerden şifa bekleyen hastalara neden ölümü hatırlatıyorsunuz?”

Doktor cevap vermiş;

-Bizler de ölümlüyüz, bugün iyileşirsiniz ama yarın mutlaka öleceksiniz

*

İncinse de incitmeyen, kalbi kırılsa da kalp kırmaktan imtina eden bir karakter yapısıyla ömrünüzü tamamlayıp, geride bıraktıklarınızın hafızalarında güzel hatıralarla yer almanız dileğiyle...