Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, "15 Temmuz’da Türk toplumunun yaşadığı travma, büyük ihtimalle uluslararası kitleye iyi yansımadı. Dolayısıyla darbe girişimine karşı aldığımız tedbirlerin niye aldığımız da iyi anlaşılmadı" dedi.

İstanbul’da 27 Nisan’da başlayan Atlantik Konseyi’ndeki yerli ve yabancı katılımcıların yer aldığı panele katılan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, 16 Nisan referandumunda Avrupa’nın tutumu, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra alınan tedbirler, terörle mücadele ve İslam Medeniyeti ile Batı arasındaki ilişkiler konusunda açıklamalar yaptı.

16 Nisan referandum kampanyasındaki Avrupa’nın tutumunu değerlendiren Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, "Özellikle Avrupa medyasında o kadar yanlı yaklaşım vardı ki, kampanya ile ilgili tek taraflı ele alış vardı. Bazı Avrupa devletleri maalesef bazı bakanlarımızın ve politikacılarımızın Türk vatandaşlarımız ile toplantı yapmalarını önlediler. Geçmişte bu toplantıları yapabiliyorduk. Değişik partilerden Türk politikacıları Avrupa’ya gidip vatandaşlarımızla toplantı yapabiliyorlardı. 5 milyon Türk var Avrupa’da hiç sorun yoktu. İlk kez bu defa tuhaf bir durum oldu. Türkiye ile bazı Avrupa ülkeleri arasında ilişkiler gerildi" şeklinde konuştu.

"TÜRK TOPLUMUNUN YAŞADIĞI TRAVMA, BÜYÜK İHTİMALLE ULUSLARARASI KİTLEYE İYİ YANSIMADI"

Referandum sonrasında gözlemcilerin bazılarının tek taraflı ve bazen de çarpık bir resim yansıttıklarını belirten Kalın, "Bunları anlatmamda ki sebep şu; belki biz Türkiye’de olanları uluslararası kitleye yeterli şekilde anlatamadık. Ama bazen uluslararası medya ve fikir önderleri Türkiye’de neler olup bittiğini anlamada zorluk çektiler. Örnek; 15 Temmuz’daki darbe girişimi. Geçmişte 3 belli başlı darbe oldu. Hatta sonuncusu ’postmodern’ olarak tanımlandı. Ama 15 Temmuz’da olan gibi hiçbir şeyi yaşamamıştık. Türk toplumunun yaşadığı travma büyük ihtimalle uluslararası kitleye iyi yansımadı. Dolayısıyla darbe girişimine karşı aldığımız tedbirlerin niye aldığımızda iyi anlaşılmadı. 100 binden fazla insanı nasıl işinden attınız? Neden hala bu durumu devam ettiriyorsunuz? ve benzeri. Avrupa’da tarihinde mesela ,illimunati benzetilebilir. İtalya’da böyle bir grup benzetilebiliyor. Ama bunların hiçbiri FETÖ’nün Türkiye’deki topluma girmesine benzeyecek bir şey değil. 30-40 sene devletin kurumlarına girip böyle darbe girişiminde bulunan bir grup yok. Bu konuları görüp dikkatinizi çekmek istiyoruz. Türkiye’nin darbe planlayanların peşine düşmesi gerekmekte’’ diye konuştu.

"TÜRKİYE’NİN DEAŞ İLE MÜCADELESİ OLMASI GEREKTİĞİ GİBİ TAKDİR EDİLEMİYOR"

Terörle yapılan mücadeleye değinen Kalın, "PKK ve DEAŞ’la mücadele yapıyoruz. Zaman zaman Batılı müttefiklerimiz bize destek oldu ama zaman zaman bakış açısı ve güven konusu işimizi zorlaştırdı. Bu durum müttefikler arasında gerginlik oluşturdu. PKK terör grubu. ABD ve Avrupa terörist olduğunu tanıyor. Bazen PKK’ya karşı mücadelede orantılık bakımından eleştiriliyoruz. Belki insanlar PKK’nın neler yaptığını kaçırıyorlar. Türk Devleti’ne ve Türk halkına yaptıklarının yanı sıra kendi insanlarına karşı savaşıyor. Bu bir savaş suçudur. Aynı şekilde DEAŞ ile mücadele halindeyiz. Bu uluslararası mücadelenin parçası. Ama bazen şunu anlamak zorluk çekiyoruz, neden Türkiye’nin DEAŞ ile mücadelesi olması gerektiği gibi taktir edilmiyor. Fırat Kalkanı konusunu kendi imkanlarımızla başlattık. Uluslararası koalisyondan ve toplumdan çok az destek aldık. 2 bin kilometrekareden fazla alanı DEAŞ örgütünden temizledik. Daha fazla destek bekledik ama gelmedi" dedi.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın sözlerine şöyle devam etti:

’’İslam ve Batı ülkeleri çarpışma durumunda olmak zorunda değil ama bazı taraflar bunu istiyor. Medeniyetler çatışması diyenler var. Avrupa ülkelerinde zenofobi görüyoruz. Bunlar hepimiz için endişe verici. İnsanların birbirine karşı tutumlarını şekillendiriyor. Biz giderek birbirimize daha bağımlı bir devir yaşıyoruz. Bir ülke, kendi başına ada değil. Medeniyetin etkisinden uzak duramaz. Bütün mesele bu konuyla nasıl yüzleşeceğiz ve bununla nasıl yaşayacağız. Birbirimize bağımlıyız. Kimlikler, ortak hafıza, kendi kendimizi algılama önem kazanıyor. Medeniyetler değişik şekil alıyor. Bütün bu güven duygusuna eğilip politika lideri, dini liderler ve değişik toplumlararası güveni inşa ederek geçmişin hatalarından kaçınıp gelecek için daha iyi bir devir yaşatabiliriz."

(Adem Gürer - Murat Ergin/İHA)