Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Mescid-i Aksa çevresinde yaşanan gelişmelerle ilgili, "Güvenlik gerekçesi ya da terörle mücadele gerekçesiyle özellikle Harem-i Şerifin etrafının sarılması, metal dedektörler koyulması, oraya Filistinli, Arap ve diğer Müslüman bireylerin girişinin perdelenmesi veya engellenmeye çalışılması kabul edilemez" dedi.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıl dönümüne değinen Kalın, "Bugün Sayın Başbakanımız da orada törenlere katılıyorlar. Bu hem Kıbrıs Barış Harekatı’nın 43’üncü yıl dönümü olması münasebetiyle bizim önem verdiğimiz bir anma günüdür ama aynı zamanda bugün üst düzeyde temsil edilmemizin bir nedeni de Kıbrıs halkının yanında olduğumuzu bir kez daha vurgulamaktır. İsviçre’de devam eden Kıbrıs görüşmelerinden arzu edilen netice hasıl olmadı. Burada Türk tarafı; bütün BM yetkilileri ve diğer uluslararası gözlemcilerin de ittifaken söylediği gibi hakikaten çok yapıcı bir tutum içerisinde oldu. Baştan beri Annan Planı’nın referanduma götürülmesinden beri Sayın Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu bir ilke vardı; ’Biz Kıbrıs müzakerelerinde hep bir adım önde olacağız’ dedi. Bütün bu yapıcı tutumumuza ve yaratıcı fikirler üretme çabamıza rağmen Rum tarafının yapıcı olmayan yaklaşımları nedeniyle arzu edilen netice elde edilemedi. Bu Kıbrıs konusunun kapandığı anlamına gelmiyor. Biz Kıbrıs halkının yanında olmaya devam edeceğiz. Annan Planı’nı Rum tarafı referandumda reddettiği halde Kıbrıs Türk tarafına dönük yaptırımlar maalesef uygulanmaya devam etti. 13 yıl sonra biz tekrar aynı noktaya geldik ve bu müzakerelerden Rum tarafının yapıcı olmayan tutumları nedeniyle bir netice alınmadı ama Kıbrıs Türk tarafına yönelik izolasyonlar, yaptırımlar hala devam ediyor. Uluslararası topluma çağrımız: Artık yeni gerçekler ışığında bu izolasyonların ve yaptırımların tamamen kaldırılmasıdır. Kıbrıs Türk tarafı burada BM parametreleri çerçevesinde son derece yapıcı tutum sergilemiştir. Türkiye bu konuda son derece yapıcı bir tutum içerisinde olmuştur. Artık bütün bu gerçekler ışığında Kıbrıs Türk tarafına dönük bu izolasyonların kaldırılmasının zamanı çoktan gelmiştir" diye konuştu.

"KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ YETKİLİLERİNE BU KARARDAN GERİ DÖNMELERİ GEREKTİĞİNİ TEKRAR HATIRLATMAK İSTİYORUZ"

DEAŞ terör örgütü ile mücadeleye de değinen Kalın, Musul’un DEAŞ’tan kurtarılması ile ilgili şunları söyledi:

"Musul şehri DEAŞ’tan hemen hemen tamamen temizlendi. Dün de Sayın Başbakanımızın, Sayın İbadi ile bir telefon görüşmesi oldu. Hem tebrik ettiler hem de orada önemli bir hususun altı çizildi. O da; Musul’un yeniden inşası sürecinde Türkiye olarak biz uluslararası toplumla beraber üzerimize düşen sorumluluğu yüklenmeye hazırız. Sayın İbadi’nin de ifade ettiği gibi; Musul’un yeniden inşası, güvenliğinin sağlanması, altyapı, üstyapı yatırımlarının tamamlanması için ciddi bir uluslararası iş birliğine ihtiyaç var. Biz, Türkiye olarak bu sürecin içerisinde yer almaya hazır olduğumuzu ifade ettik. Önümüzdeki süreçte Irak makamları ile bu konularda yakın temas içerisinde olacağız. Telafer’de DEAŞ tehdidi devam ediyor. Şu anda Irak ulusal güçleri Telafer’e dönük operasyonlarını sürdürüyorlar. Biz orada Irak ulusal güçlerini ve diğer Irak güvenlik birimlerinin Telafer’e girmesinin, Haşdi Şabi’nin oraya sokulmamasının önemini bir kez daha bu vesileyle ifade etmek istiyoruz. Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nin bir bağımsızlık referandumu konusu var. Bu referandum kararının yanlış olduğunu, geri dönülemez bir takım sonuçlara yol açacağını buradan hatırlatmak ve Kürt Bölgesel Yönetimi yetkililerine bu karardan geri dönmeleri gerektiğini tekrar hatırlatmak istiyoruz. Çünkü ne Irak bağlamında ne bölgesel ve uluslararası anlamda bu referandumun bir yere varması mümkün değildir. Bunun yerine tamiri mümkün olmayan bir takım hataların yapılmaması için umarız Irak Kürt Yöneticileri burada bu kararı gözden geçirirler ve bu referandum kararından vazgeçerler."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 23 Temmuz Pazar günü Körfez ülkelerine yapacağı ziyaret hakkında da bilgi veren Kalın, "Özellikle Körfez ülkeleri ve Katar arasında yaşanan kriz bağlamında Sayın Cumhurbaşkanımız önce Suudi Arabistan’ı ziyaret ederek Suud Kralı Selman Bin Abdülaziz ile görüşecekler. Ardından Kuveyt’e geçerek Kuveyt Emiri ile görüşecekler ve daha sonra Katar Emiri ile görüşmelerini yapacaklar. Bu krizin başından beri Türkiye hep yapıcı bir tutum içerisinde oldu. Sayın Cumhurbaşkanımızın o dönemde çok uzun bir telefon diplomasisi oldu. Bunun neticelerini yavaş yavaş görmeye başladık. Bugün itibariyle 13 maddelik listenin 6’ya indirilmiş olması, Türk üssünün kapatılması maddesinin bu listeden çıkartılmış olması memnuniyet vericidir. Bundan sonra diğer konularda ne tür adımlar atılabilir, nasıl bir yapıcı yaklaşımla çözülebilir ile ilgili çalışmalarımız devam edecek. Burada Sayın Cumhurbaşkanımızın, Suud Kralının rolüne özel bir önem atfettiğini bir kez daha ifade etmek istiyorum. Zira bölgenin en önemli ve güçlü ülkesi olarak Suudi Arabistan’ın bu süreçte oynayacağı yapıcı rol son derece önemlidir. Aynı şekilde Kuveyt Emiri’nin bu süreçte oynadığı arabuluculuk rolünün de değerli olduğunu ifade etmek istiyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız Kuveyt Emiri ile bu süre içerisinde birkaç defa telefon görüşmesi yaptı. Katar krizinin yanı sıra ikili ilişkileri ve diğer bölgesel konuları da bölge liderleriyle Sayın Cumhurbaşkanımız ele alma imkanı olacak" ifadelerini kullandı.

"MESCİ-İ AKSA’NIN STATÜSÜNÜN ADIM ADIM DEĞİŞTİRİLMESİNİN BİR PARÇASI OLARAK GÖRÜYOR VE BUNDAN BÜYÜK ENDİŞE DUYUYORUZ"

Son dönemde Mescid-i Aksa civarında yaşanan hadiselere yönelik Kalın, "Bizim için son derece rahatsızlık verici gelişmeler olduğunu ifade etmeliyim. Güvenlik gerekçesi ya da terörle mücadele gerekçesiyle özellikle Harem-i Şerifin etrafının sarılması, metal dedektörler koyulması, oraya Filistinli, Arap ve diğer Müslüman bireylerin girişimin perdelenmesi veya engellenmeye çalışılması kabul edilemez. Biz bunu Mescid-i Aksa’nın statüsünün adım adım değiştirilmesinin bir parçası olarak görüyor ve bundan büyük bir endişe duyuyoruz. Bizim çağrımız bütün tarafların; Arap dünyasının, Amerika’nın, Avrupa’nın ve uluslararası kamuoyunun bu konuda seslerini yükseltmesi ve İsrail’in bu politikasından en kısa sürede vazgeçmesidir" diyerek sözlerini sonlandırdı.

(İlker Turak/İHA)