Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, BM’nin dünya barışından çok güçlülerin dünyaya kabul ettirilmesinin bir aracı olduğunu belirterek, “İslam dünyasının silkinerek kendine gelmesi gerekiyor” dedi.
Kurtulmuş, İstanbul Kongre Merkezi’nde “İslam Ülkelerinin Kalkınma Sorunları ve 2015 Sonrası Kalkınma Gündemi” konulu özel oturuma katıldı. Oturumda konuşan Kurtulmuş, “İnanıyoruz ki, İslam ülkelerinin 2015 sonrası kalkınma gündemine harcayacakları çaba sadece kendi coğrafyalarımızla değil, aynı zaman da dünya genelinde de büyük bir karşılık bularak, bütün toplumların yükselmelerini sağlayacaktır” dedi.

“KALKINMANIN SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMASI İÇİN BARIŞ DÜZENİNE YOĞUNLAŞMALIYIZ”
İslam dünyası olarak önceliklerinin 2015 sonrası kalkınma gündemine yeterince yansıtılabilmesinin önem arz ettiğini söyleyen Kurtulmuş, “Ancak şunu biliyoruz ki, bin yıl kalkınma hedeflerinin küresel ölçekte de istenilen başarıyı sağlamamış olması, bizi bir noktaya getiriyor. Sadece ekonomik bir takım tedbirleri alarak, sadece bir takım imkanları ekonomik imkanların üzerine yoğunlaşarak, yeryüzünde küresel ölçekli bir kalkınmanın sağlanması mümkün değildir. Onun için ekonomik tedbirlerin yanı sıra en az o ekonomik tedbirlerin çok daha önemli bir şekilde karşı karşıya kaldığımız sorun, dünyadaki politik sorunların nasıl alışacağı ve küresel sistemin adalet, özgürlük, eşitlik, fırsat eşitliği çerçevesinde bir sistemin nasıl kurulacağı sorusudur. Kalkınmadan önceki soru da budur. Kalkınmanın gerçekleşmesini ve küreselleşmesini sağlayacak ana kalkış noktası burasıdır. Yeryüzünde yeni bir barış düzeninin nasıl kuracağızdır. Bunların üzerine en az kalkınma kadar yoğunlaşmak mecburiyetindeyiz ki gerçekten sürdürülebilir bir kalkınmayı sağlayabilelim. Kalkınmanın küresel ölçekte yaygınlaşmasını sağlayalım” ifadelerini kullandı.

“BM DÜNYA BARIŞINDAN ÇOK GÜÇLÜLERİN DÜNYAYA KABUL ETTİRİLMESİNİN BİR ARACI OLMUŞTUR”
Bugünün dünyasında yaşanılan uluslararası sistemin ne yaparsa yapsın küresel ölçekte bir kalkınmayı sağlayamadığını kaydeden Kurtulmuş, “Çünkü uluslararası sistem küresel ölçekte bir barışı da sağlayamıyor. Küresel ölçekte barışı sağlayacak bir uluslararası yapının ortaya çıkartılması ve bunu için mücadele edilmesi, uluslararası arenada faaliyet gösteren bütün kuruluşların ortak hedefi olmalıdır. Bu istikamette atılacak adımlarda başarılı bir şekilde sonuçlandırılmazsa, dünyada bu anlamda ekonomik kalkınmanın da yeterince istenilen düzeyde sağlanması mümkün olmayacaktır. 2’inci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan bugün var olan dünya sisteminin hemen hemen bütün uluslararası kuruluşları, BM’den Dünya Bankası ve IMF’e kadar Dünya Ticaret Örgütü’ne kadar tüm bu uluslararası örgütlerin yapıları istenilen düzeyde dünya barışını sağlamak, dünyada iş birliğini sağlamak amacına matuf kuruluşlar olmaktan çok uzaklaşmıştır. Bu çerçevede BM bugünkü yapısıyla çok somut bir örnek olarak ifade etmek gerekirse, dünyada barışı sağlamanın ötesinde güçlülerin dayattığı siyasal sistemin dünyaya kabul ettirilmesinin bir aracı olmuştur. Aynı şekilde dünya ticaret örgüt, dünyada eşit ve adil bir ticaretin sağlanmasını temin edecek bir kuruluş olmanın ötesinde dünya ticaret örgütü güçlülerin ciddi bir şekilde dünya ticaretine domine etmesini sağlayacak bir örgüt haline gelmiştir” diye konuştu.

“İSLAM DÜNYASININ SİLKİNEREK KENDİNE GELMESİ GEREKİYOR”
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş konuşmasını şöyle sürdürdü:
“İslam ülkelerinin maalesef çok büyük potansiyellere sahip olmasına rağmen dünyanın hem nüfus gücü hem yetişmiş insan gücü hem de genç nüfus itibariyle en önemli unsurlardan biri olmasına rağmen petrol ve doğalgaz gibi dünyanın en kayda değer tabi kaynaklarına sahip bir güce sahip olmasına rağmen ne yazık ki bu gücün gerektirdiği gücü ortaya koyamamıştır. Ancak bu tabloya rağmen Fas’tan Endonezya’ya dünyanın en stratejik bölgesinde bulunuyor olmamıza rağmen, tabir-i caizse kuzey ve güney arasında İslam ile Hristiyan dünyası arasında çok önemli bir noktada bulunuyor olmamıza rağmen, bu anlamda bir insanın belindeki kemer gibi dünyanın tam ortasında büyük bir kemer gibi duruyor olmamıza rağmen bu kadar imkanlılığın karşısında İslam dünyasının bugünkü vaziyeti hiçte iç açıcı değildir. İslam dünyası silkinmek ve kendisine gelmek durumdadır. Türkçe’de güzel bir söz vardır. Şeker, yağ, un var, bunu yapacak insan var ama ortada helva yok. Dolayısıyla silkinmemiz ve kendimize gelmek mecburiyetimiz vardır. Yoksa toplanır, toplanır dağılırız. Güzel isimleri olan kuruluşlar kurarız ama bu kuruşları kurarken millet aya gider bize yaya kalırız. Artık bunu önleminin bunların önüne geçmenin aklımızın zihnimizin, bilgeliğimizin, aklımızı ve hikmetimizi kullanmanın zamanı gelmiştir. Bunun için sorunlarımızı iyi tespit etmek zorundayız. Bizim sorunlarımız, kuruluşlarımızın olmaması değil, bizim sorunlarımızın başında gelen şey kuruluşlarımıza ruh verecek yapının yeterince sağlam olmamasıdır.”
(İHA)