Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekatıyla 65 ülkenin koalisyonla elde edemediği başarıyı elde ettiğini ifade ederek, ilk kez Avrupa ve NATO sınırlarının DAEŞ’ten temizlendiğini söyledi.
AB Bakanı Ömer Çelik, İtalya Dışişleri Bakanı Paolo Gentiloni’yle görüşmesinin ardından ortak basın toplantısı düzenledi.
Çelik, İtalya ile Türkiye’nin birçok ortak noktası olduğuna değinerek, "Aktüel karşılaştığımız konulardan bir tanesi karşı karşıya kaldığımız göç krizi konusunda bundan en sıcak ve en yoğun şekilde etkilenen ülkelerin başında geliuyoruz. Biz Orta Akdeniz’de bu göç krizi ile karşı karşıyayız, İtalya Batı Akdeniz’de bu göç krizi ile mücadele ediyor. Türkiye’nin özellikle Balkan rotası ve Orta Akdeniz’deki göç krizi konusunda birebir anlaşmasıyla ortaya koyduğu performans AB’yi büyük bir krizden koruyor. Göç krizinin insani boyutları var, siyasi boyutları var ve bütün küresel sisteme dönük bunu terör örgütlerinin istismar etmesinden kaynaklanan güvenlik boyutu var. Türkiye birebir anlaşması çerçevesinde hem güçlü bir performans ortaya koyarak Akdeniz’deki ölümlerin önüne geçiyor hem de ülkemizde 3 milyon kişiyi misafir ederek bütün küresel sistemin vicdanı olarak üzerimize düşen mükellefiyeti yerine getiriyoruz. Aynı şekilde İtalya’da Batı Akdeniz’deki göç krizinden etkileniyor" diye konuştu.

"HALEP’TE ORTAYA ÇIKACAK YENİ BİR İSTİKRARSIZLIK DURUMU BİZİ 1 MİLYON YA DA 2 MİLYON MÜLTECİYLE KARŞI KARŞIYA BIRAKACAK"
Göç krizi karşısında İtalya’ya beraber çalışabilineceğini söylediğini aktaran Bakan Çelik şöyle devam etti:
"Özellikle yine ortak ajandamız olan Kuzey Afrika, Libya konusunda buraya da hassasiyetle bakıyoruz çünkü Kuzey Afrika’da ortaya çıkacak bir istikrarsızlık, Akdeniz’in yeni göç dalgalarıyla karşı karşıya kalması demek. Geçen gün bir dostumuz biiz ziyaret ettiğinde kendisine şöyle bir soru sordum: Halep konusu bir Orta Doğu konusu mudur? Bir AB konusu mudur? Kuşkusuz bunun cevabı, Halep konusu sadece bir Orta Doğu konusu değildir artık AB konusudur. Halep’te ortaya çıkacak yeni bir istikrarsızlık durumu bizi 1 milyon ya da 2 milyon tane mülteciyle karşı karşıya bırakacaktır. Ölümden kaçan bu insanlara hiç kimsenin kapıyı kapatma hakkı yok. Ölümden kaçan bu insanları kimsenin dışlama hakkı yok. Hele de bazı ülkelerin yaptığı gibi bu mültecilerin botlarını batırma şeklindeki tutumun bugünün dünyasının değerleriyle bir ilgisi yok. Bu insanlara sahip çıkmak zorundayız, sınırlara tel örgüler örerek, askeri birlikler koyarak bu insanları ölüme terk edemeyiz. Birebir anlaşması gerçekleştikten sonra bir günde 7 bin kişi Akdeniz’e geçerken şimdi bu sayılar 20-30’a indi. Bu göç krizi ile doğrudan karşılaşan ülkeler olarak başta Türkiye, Orta Akdeniz’de Yunanistan, Batı Akdeniz’de İtalya’nın sorunu değildir bu sadece bütün dünyanın sorunudur. Bütün dünyanın ortak bir duyarlılıkla bu krizin yönetilmesine sahip çıkması gerekir."

"TIMMERMANS YAKINDA TÜRKİYE’YE GELECEĞİNİ SÖYLEDİ"
Kuzey Afrika’yı istikrarsızlaştırmak isteyen terör örgütlerine karşı mücadelenin ortak güvence, Avrupa’nın güvenliği, Avrupa’nın geleceği, Türkiye’nin ve Avrupa’nın güvenliği açısından da hassasiyetle izlenmesi gereken meseleler olduğuna vurgu yapan Bakan Çelik, "Bu konuda mekanizmaların daha da güçlendirilmesi gerektiğini söylüyoruz. Özellikle Geri Kabul Anlaşması, Gönüllü Yerleştirme gibi konularda daha güçlü mekanizmalarla ortaya çıkması gerekir ama burada Türkiye açısından kritik ve anahtar olan konu vize serbestisi konusudur. Vize serbestisinin gerçekleşmesinden sonra, Türk vatandaşlarına vize serbesitisi verilmesinden sonra ancak bu konularda adım atabiliriz ama o aşamaya kadar biz üzerimize düşeni yaptık. En son New York’ta Birleşmiş Milletler Toplantısı vesilesiyle Cumhurbaşkanımızla New York ziyareti sırasında Sayın Timmermans ile karşılaştım. Kendisi yakında Türkiye’ye geleceğini söyledi. Kendisinin Türkiye’ye gelişiyle bu konuda bir ilerleme sağlayacağımızı, vize serbestisi hedefine ulaşabileceğimizi düşünüyorum. Ortak bir ajandamız yine Brexit sonrasında Avrupa’nın geleceğine ilişkin tartışmalar. Biz Akdenizlilikten gelen dayanışmamız ve ortak kültürümüz çerçevesinde birçok konuda benzer yaklaşımlara sahibiz. Akdenizli olarak benzer krizleri yönetiyoruz ve belli konularda benzer vizyonlara sahibiz. Biz Brexit sonrasında yapılan tartışmaları hassasiyetle izliyoruz. Avrupa’nın içe kapanmasının Avrupa Birliği’nin geleceği için, ortak geleceğimiz için çok tehlikeli olacağını düşünüyoruz" ifadelerini kullandı.
Avrupa’nın genişleme politikasını sürdürmesi gerektiğini belirten Bakan Çelik, "Bu genişleme politikası özellikle Avrupa’nın içerisinde Balkanlar açısından hayati önemdedir. Türkiye ile müzakerelerin kalbini de tam üyelik perspektifi oluşturmaktadır. Türkiye’nin bir Avrupa Devleti ve Avrupa Demokrasisi olarak maruz kaldığı darbe girişiminden sonra maalesef Avrupa’nın içerisinde hiçbir şekilde vizyonu olmayan ve son derece yanlış olan bazı sesler yükseldi, ’Türkiye ile ilişkileri keselim’ gibi ırkçı yaklaşımlar ortaya çıktı. Şunu hiçbir zaman unutmamak gerekir, Türkiye-AB arasındaki ilişkiler bazı siyasilerin vizyonsuz yaklaşımlarına indirgenemeyecek kadar tarihsel derinliğe sahiptir ve güçlü bir ortak gelecek perspektifine sahiptir. Türkiye tarih boyunca bütün özelliklerinin yanı sıra bir Avrupa Devleti olmuştur ve 100 yıldır da bir Avrupa Demokrasisi’dir. Türk halkı 15 Temmuz’da bütün dünyaya demokrasinin, anayasal kurumların, seçilmiş hükümetin, hukuk devletinin nasıl korunacağı konusunda şehitler vererek, gazilerin hayatlarını tehlikeye atması gibi bir süreci 30 gün boyunca sürdürerek demokrasi dersi vermiştir. Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı darbe girişimi sadece Türkiye’ye dönük değildir, AB ile paylaştığımız ortak değerlere dönüktür, bu darbe girişimi Avrupa topraklarında ve bir Avrupa Demokrasisi’ne karşı gerçekleşmiştir. Bundan sonra da bu çerçevede demokratik değerleri, hukuk devletini daha çok güçlendirmek hükümetimizin temel perspektifi olmaya devam edecektir" değerlendirmelerinde bulundu.
Türkiye’deki AB ile demokratik ilişkiler bakımından işin özünü teknik açıdan fasılların açılmasının oluşturduğunu ifade eden Çelik,"Şimdiye kadar pek çok fasıl ideolojik ya da siyasi sebeplerle bloke edildi. Aslında bloke edilen bu fasılların bloke edilmesinin hiçbir teknik gerekçesi yoktur. Türkiye bu fasılların hem açılışını hem de kapanışını yapacak hazırlığa sahiptir. 23., 24. fasılların açılması şu tarihsel dönemde çok daha önemlidir. Çünkü sürekli olarak Türkiye ile ilgili hangi ülkede bir seçim varsa bir Türkiye karşıtı kampanya ortaya koyuluyor. Bu Türkiye karşıtı kampanya o ülkelerin iç siyasetinde aşırı sağcılar tarafından kullanılıyor ve bir takım eleştiriler gündeme geliyor. Katılım müzakerelerinin kalbi, demokratik değerlerin kalbini oluşturan fasıllar, ifade hürriyeti, medya hürriyeti, diğer konuları da içermek üzere 23., 24. fasıllardır. AB yetkilileri ve kurumlarıyla medyada birbirimiz hakkında konuşmayı bırakmalıyız birbirimizle konuşmalıyız. Bu bakımdan 23. ve 24. fasılların açılması bu konuları daha gerçekçi konuşmamız için son derece önemli bir zemindir. Dikkat ediyorum, hangi ülkede seçim varsa Avrupa’da hemen Türkiye karşıtı, Cumhurbaşkanımıza karşıt bir kampanya başlıyor. Bizim düşündüğümüz hukukun üstünlüğünün korunduğu, demokratik değerlerin korunduğu, aşırı sağcı yaklaşımların, ırkçı yaklaşımların olmadığı bir Avrupa perspektifinin büyüyerek devam etmesidir. Türkiye bunun güçlü bir parçası olma iradesini sürdürecektir. Şu anda biz AB üyesi olmasakta güçlü bir Avrupa Devletiyiz" açıklamasını yaptı.

"TÜRK SINIRLARI DAEŞ’TEN TEMİZLENMİŞTİR"
Bakan Çelik bir gazetecinin sorduğu, "AB’nin vize serbestisi için öngörebildiğiniz bir tarih var mı ve gelinen son nokta nedir?" sorusu üzerine şöyle cevap verdi:
"Vize serbestisi konusunda teknik olarak 7 tane kriterden bahsediliyordu, aslında bunların hepsi karşılanmıştır bir tek tartışma konusu olan Terörle Mücadele Yasası ile ilgili olan konudur. Biz burada sürecin Avrupa Konseyi bağlamında oradaki mekanizma bağlamında takip edilmesi ile ilgili bir teklif sunduk. Çünkü ortada şöyle bir durum var, biz DAEŞ, FETÖ, PKK ve PYD gibi birden çok terör örgütünün saldırısı altındayız. Darbe girişimi olmuş, ordudaki generallerin üçte biri, yarısına yakını bu girişime karışmış ve bunlar tasfiye edilmiş, tutuklanmış ama buna rağmen biz hiçbir güvenlik zaafı içine Türkiye’yi ve müttefikleri sokmaksızın DAEŞ’le mücadele için Suriye topraklarına girmişiz. Aylar sürebilir denilen bir operasyonu günler içerisinde gerçekleştirmişiz. 65 ülkenin, koalisyonla elde edemediği başarıyı şu şekilde elde etmişiz, ilk defa ordumuzun Özgür Suriye Ordusu’na destek vermesi ile birlikte Türk sınırları DAEŞ’ten temizlenmiştir ama bu sadece Türk sınırlarının DAEŞ’ten temizlenmesi anlamına gelmiyor. Aynı zamanda Avrupa sınırları ilk defa DAEŞ’ten temizlenmiştir, aynı zamanda da ilk defa NATO sınırları DAEŞ’ten temizlenmiştir. Türkiye’nin güvenliği sağlamak üzere egemen bir devlet olarak attığı her adım doğal bir parçası olduğumuz Avrupa’nın ve üyesi olduğumuz NATO’nun da güvenliğini sağlıyor. Bunlar iç içe konular, birbirinden ayrı konular değil. Bir de düşünün bizim Suriye ve Irak gibi bir sınırımız olduğunu, bu sınırda karşı tarafta ulusal bir devlet yok, bir polis gücü yok, birden çok terör örgütünün at koşturduğu bölkgeler var ve bunlar bizim sınırlarımıza çok yakın. Avrupa’daki büyük ülkelerin böyle bir sınırı olduğunu düşünün, hiç kimsenin aklından geçmez onlara terör yasanızı değiştirin demek. Dolayısıyla Türkiye’de de bizim hassasiyetle üzerinde durduğumuz şey şudur: Teknik bir meseleyi tartışıyoruz ama Türkiye’nin terörle mücadelesi konusunda bir zaaf ortaya çıkmasına müsaade edemeyiz. Bunu hem kendi devletimiz için istemeyiz, kendi sınırlarımızda terör örgütü görmek istemiyoruz hem Avrupa ile ortak güvenliğimiz için bu gereklidir hem de NATO’nun güveliği için gereklidir. Türkiye’nin burada verdiği mücadele iç içe pekçok güvenlik çemberini aynı anda içeren bir mücadele olduğu görülmelidir. Geldiğimiz nokta şu, Timmermans ülkemizi ziyaret edecek, bizim AB Konseyi’nde bu sürecin gözlenmesi ile ilgili teklifimizin kabul edilmesini bekliyoruz, orada vize serbestisi gerçekleşir ve bununla ilgili olarak süreç devam eder. Bu herkes için bir kazan-kazan durumudur."
(İHA)