Ben özellikle gün biterken, eve giderken berberime uğrarım.

Saç- sakal işi gece olur yani anlayacağınız.

Dün yine Berber Mesut’taydım.

Kelleyi teslim ettik.

Ederken de gündeki konuştu.

Konu belli, Köksal Güney’e saldırı.

İğrenç bir olay.

Peki, şimdi geriye doğru gidelim.

Niye Köksal Güney?

Çünkü hedef seçildi.

 Hedef olması için bilerek bilmeyerek herkes suç işledi.

Güney’in kongrede divan seçimi ile ilgili tavrı, ağır şekilde itham edildi.

Sosyal medyada hedef gösterildi.

 Ne mesleği kaldı, ne de onuru. Olmadık laflar söylendi.

Onu okuyanlar durumdan vazife çıkartabilecek kadar ortalık ağır bir nefret kokuyordu.

Yumuşak dil yoktu.

 Aklı selim eleştiriler “Teslimiyetçilik” olarak görüldü.

Sert, olabildiğine sert olundu.

Ve sonuç.

Ne olursa olsun, olayın oluş biçimi bu söylediklerime bağlanmasa da gerçek ne yazık ki bu.

Biz aşırı derecere rövanşist olduk.

Baksanız ya, Ergenekon soruşturmalarına.

 Orada haksızlığa uğrayan akıllı, aydınlık insanlar şimdi benzer haksızlığa uğrayanlara “Ohh olsun” diyor.

Bu ne ya?

Berberim Mesut’a bunları söyledim. Ve yazacağım dedim.

Köksal hedef seçildi diye.

Bana aynen şöyle dedi.

“Yaaa bırak abi, kafana sen de mi demir yiyeceksin…”

Buyurun işte Trabzonspor’un geldiği nokta.

Şu anda Trabzonspor’da bu ruhhali var.

Bir biçimi ile kendini bir fikirde bir kulvarda, bir cephede bir kulvarda görenler için “Kafaya demir” inme ihtimali, her ihtimalden çok fazla.

Bu Trabzonspor yöneticiliği fahri değil mi?

Cebinden, zamanından, sağlığından vereceksin. Ama müthiş bir savaş var yönetimi gelmek, gelenin mevziyi koruması ile ilgili direnci de parmak ısırtıyor.

Sahi, Trabzonspor’da bir rant var da biz bilmiyor muyuz?

Başımıza demir de yesek diyorum ki, o mali genel kuruldan sonra söylenenlerden herkes özeleştirisini yapsın..

 

BU KAYYUMCULARI, İBRAYA HAYIR DİYENLER GİBİ TARİH YAZACAK.

Trabzonspor tarihinde kara bir lekedir, Nuri Albayrak’ın ibra edilmemesi.

O gün ibraya hayır diyenler gün geldi;

Ben salonda yoktum. Ben bu işin içinde değildim. Evet oyu verdim dediler. Zaman yüzlerini kızarttı. Özeleştiri yaptılar.

Tarih onları yazdı.

Bu gözler gördü.

Salon şahit.

O günün ayıbında boğulanlara bakıyorum şimdi de Trabzonspor kayyuma gitsin diyor.

Tarih bu kayyumcuları da yazacak.

Kurtuluş için kayyum diyenleri iyi belle; eeeyyy Trabzonspor taraftarları.

Yarın ibraya hayır dedikleri gibi kayyuma da biz karşıydık diyecekler.

Tarihi kandıramayacaksınız.

Kayyum demek Trabzonspor’un kapısına kilit vurmak demektir. Somut olarak değil ama manevi anlamda.

Trabzonspor’un kayyuma kalması demek;

-Şike sürecine boyun eğmektir.

-UEFA’da kulüp ciddiyetinin yerlerde sürünmesidir.

-Prestij ve güvenirlilik açısından puan kaybı, rekabette olduğun rakiplerine karşı da azc içine düşmektir.

-Yabancı oyuncuların bütün ödemelerini anında hek etmeleridir.

-Sözleşmelerini tek taraflı fesih etme durumudur.

-Başı bozukluk, disiplinsizlik, ligdeki mücadelesindeki hedefleri askıya almaktır.

Kayyum, kulüp işleyişinin durması, ortamın gerilmesidir. Kayyum yönetiminde saha sonuçları kötüye gittiğinde, sokağın tepkisine kimsenin direnememesi demektir.

Kayyum, yasal darbe. Darbede kaos demektir.

Kayyum Trabzonspor için kurtuluş değildir.

Kurtuluş, şudur. Eğer ben Hacıosmanoğlu ve yönetiminden kurtulmak istiyorum diyorsak, herkes tek başına gidecek bir notere bireysel kongre talebini isteyecek, başvurusunu bireysel yapacak. Toplandı ya denilen dilekçeler gibi değil. Toplu değil. Tek tek.

Bu zahmete artık Trabzonspor sevgisi ile katlanılsın.

Kayyum’a demek; yeni bir Trabzonspor demek.

Adını da öyle koyarsınız.