Şike skandalı 3 Temmuz 2011’de patladı. Ortalık toz dumandı. Birkaç gün sonra Başbakan bir açıklama yaptı ve, ‘Kişilerle kurumlar ayrılmalı’ dedi. Aradan birkaç gün daha geçti. Yine Sayın Başbakan çıktı, ‘Avrupa’ya 3-5 yıl gitmezsek ne olur?’ diyerek adeta hırsızların yaptıklarından dolayı alınması muhtemel cezanın namuslular tarafından da çekilmesini istedi!  Sonra kendilerinin düzenlediği, meclise getirdiği, oylayıp büyük çoğunlukla kabul ettirdikleri yasayı değiştirip, şike ve teşvik suçlarına bulaşmışların cezalarını hafiflettirdi. Hatta Cumhurbaşkanı ve partisinin önemli isimlerinin karşı duruşuna rağmen, ‘Bu yasa aynen geçecek’ dedi.

CHP ve MHP’de buna destek verdi

Ve yeni yasa geçti.

Bunun sonucu olarak da Aziz Yıldırım ve şikecilikle suçlananların her biri dışarı çıktı.

Peki, Yıldırım ve şike suçu işlediği söylenenlerin çıkmasının sorumlusu kim size göre?

Aziz Yıldırım mı, yoksa o yasayı değiştirmek için Cumhurbaşkanı’nı karşısına alan, partisinin önemli isimlerini kamuoyu önünde küçük düşüren mi?

Bunlar da yetmedi. Sayın Başbakan, Türkiye’ye gelen UEFA Başkanı Michael Platini’yi kabul etti. Tam 2 saat görüşme yaptı. Çıkışta Platini, “Sayın Başbakan, kişilerle kurumların ayrılmasını istiyor. Ama bizde işler böyle yürümüyor’ sözleriyle içerideki pazarlığın ip uçlarını verdi.

Bu arada Beşiktaş’ı batağa saplamış olan, döneminde kulübünün de şikeye bulaştığı iddiaları bulunan Yıldırım Demirören, “Ben, TFF başkanı olsam, bu işi kurumlara ceza vermeden kapatırım’ şeklinde sözler söyledi. Başbakan’la görüştü. Ne yazık ki dönemin Trabzonspor başkanı Sadri Şener’in de desteğini alarak TFF başkanı oldu. Kupayı vermemek, şikecileri cezalandırmamak için de elinden geleni yaptı, yapmayı da sürdürüyor.

Sayın Şener o günlerde, ‘Yıldırım Demirören kupayı bize vereceğini söylemiş, söz vermişti’ dedi ve ona bayrak açtı.

 Ne acı değil mi?

Trabzonspor başkanı sanki çocuk da, Demirören tarafından kandırılmış!

Aslında kandırılmadı. Sayın Şener de, Başbakan Recep Tayyıp Erdoğan’ın iradesi karşısında teslim olmak zorunda kaldı. Hem kendine, hem Trabzonspor’a, hem de futbolumuza yazık etti.

Neyse asıl konumuza dönelim yine…

UEFA Disiplin Kurulu ve CAS Fenerbahçe’nin cezasını, ‘Avrupa’dan 2 yıl men’ diye onaylıyor. Bu arada Türkiye’de de Yargıtay’ın kararı bekleniyor. Bu karar nihayet açıklandığında ve yerel mahkemenin kararlarını kısmen onayladığında Sayın Başbakan, ‘Zamanlama manidar’ diyor, cezayı ‘Paralel yapılanma’ya bağladı. Sonra CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de, Fenerbahçe ile Aziz Yıldırım’a sahip çıkan açıklamalar yapıyor.  TFF yöneticileri ve başkanı da, ‘Bizim için dosya kapanmıştır’ dediler.

Gelelim asıl konuya…

Trabzonspor taraftarı 6 Mayıs 2005’te 40 bin kişiyle yürümüştü. Ve geçtiğimiz cumartesi günü de 60 bin kişiyle sokaklardaydı. İkisinde de adalet istiyordu. İlkinde Cem Papila  ve TFF çanına ot tıkamıştı Trabzonspor’un, bu kez ise siyasetten, TFF’ye ve kurullarına kadar herkes karşısındaydı. Bir de 2003’te Özkan Sümer’in başkanlıktan ayrılmasına neden olan süreçte de önemli rol oynayanlardan birinin bugünün başbakanı Sayın Recep Tayyıp Erdoğan’ın olması da bana göre ‘manidar’dı!..

 

KORKU VE ÇIKARCILIK

TARAFTARA YAKIŞMAZ

 

Ne hikmetse, Trabzonspor taraftarı, 60 bin kişiyle yürürken büyük bölümü başbakanı ve siyaseti ağzına bile almadı Cumartesi günü…

Aziz Yıldırım’a küfür ettiler bol bol…

Fenerbahçe’ye hakarette bulundular…

TFF’yi istifaya davet ettiler.

Peki ya siyaset kurumu! Ona gelinse ‘tısss yok’ ne hikmetse!

Buradan taraftara sesleniyorum.

Artık Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe’yi bir kenara bırakın. Çünkü onların şike ve teşvikten ceza almalarıyla suçları sabittir. Hem mahkeme, hem de UEFA ve kurulları kararı vermiştir. Peki bu kararın sonunda adaleti sağlaması  gerekenler kimlerdir?

Başta Sayın Başbakan! Çünkü Türkiye’de futbolu da, TFF’yi de ve onun kurullarını da bir kaş-göz işaretiyle istediği gibi yönlendirebilecek güce sahiptir. Bugün yargıyı, polisi anında paramparça edebilen bu güç karşısında TFF’nin boynu kıldan incedir!  Eğer, Sayın Erdoğan istese, Fenerbahçe çoktan hak ettiği cezayı almış, Trabzonspor’un da kupası müzesine gelmişti.

Bir diğer sorumlu TFF Başkanı, yönetimi ve kurullarıdır. Özerk bir kurumun başında hala emir kulu gibi hareket etmenin faturasını mutlaka ödemeleri gerekir. Tepkinin odağındaki ikinci unsur onlar olmalı kısacası…

Üçüncüsü de, Fenerbahçe taraftarından oy devşirme sevdasında olduklarından dolayı yargılamanın başından beri Trabzonspor’u hiçbir şekilde gündemlerine almayan muhalefet olmalıdır. Durmadan Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım’a mağdur rolü biçen CHP ve MHP muhalefetinin de yola getirilmesi ve namuslu olanın yanına çekilmesi adına gerekli dersi almalıdır.

Eğer siz tüm bu gerçeklere rağmen, hala Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım’a küfür etmek için sokaklara çıkacaksanız; Çıkmayın. Başbakanı başta olmak üzere, muhalefet ve TFF’yi gerektiği şekilde uyarmıyorsanız, uyarmaktan korkuyorsanız, Trabzonspor’un 2010-2011 şampiyonluk kupasının müzeye gelmemesinde en az onlar kadar sorumlu ve suçlusunuz!..

Bundan da asla kaçamazsınız.

Unutmayın, Trabzonspor taraftarı, siyasi ve ekonomik çıkarlar uğruna, renklerini satacak kadar küçülemez, alçalamaz! Küçülürse, Trabzonspor taraftarı olamaz!

Olsa olsa, paralı asker ve ya da birilerinin kullandığı iyi bir başa olur!

**--

 

ÖZER KADAR TAŞ

DÜŞSÜN KAFANIZA!

 

Özer Hurmaci, çocukluğundan itibaren hayalini kurduğu Bordo-Mavi formaya kavuştu. Başarılar diliyoruz. Eğer sakatlık ve karakter sorunu yoksa, Trabzonspor’un son yıllarda yaptığı en iyi transfer olacaktır diye düşünüyorum. Özer’in, A Milli takımın da değişmez oyuncusu haline geleceğine inanıyorum. Burak Yılmaz nasıl ki, ‘teneke’ olarak geldi, ‘pırlanta’ olup gittiyse, Özer, bu kulüpte daha da önemli işler üretecektir.

Göreceksiniz!

Yeter ki, kendini sadece futbola versin ve sakatlık sorunu yaşamasın!

Gelelim asıl konumuza… Özer, bildiğiniz gibi Trabzonspor tarihinin renkli oyuncularından Lemi Çelik’in ablasının çocuğu… Yani yeğeni…

Lemi Çelik’i taraftarın büyük bölümü sevmezdi. Neden mi? Büyük ihtimalle siyasi sebeplerdendi. O özveriyle takımı için savaşır, her dönem yerine oyuncu transfer edilir ama milyonların çöpe gittiğini daha ilk haftadan gösterirdi. Çünkü yine Lemi oynardı. Takımın en az para kazanan isimlerindendi. Bundan dolayı asla yakınmazdı. Kulüpte ödeme sıkıntısı olduğunda, ‘Genç arkadaşların parasını ödeyin, o çocukları mağdur etmeyin, ben sonra alırım’ diyecek kadar özverili, kulübün borçlarını ödeyecek kadar da sahiplenme duygusu içinde hareket eden bir Trabzonspor sevdalısıydı.

Ama yine de sevdiremedi kendini…

Şimdi yeğeni geldi. Bir kısım taraftar, Fenerbahçe’ye gittiği ve burada yaptığı bazı açıklamalar için Özer’i suçlu ilan ediyor, linç etmeye kalkıyor.

Bu insanların büyük bölümünün aslında dün yediğini unutacak kadar balık hafızalı olduğunu biliyorum. Sanal aleme çöreklenmiş, bilgi kırıntısını beyninde taşımayan, sadece başkalarının abuk sabuk fikirlerini taşıyan kesimler olduğuna da kalıbımı basarım!

Özer’in, Fenerbahçe’ye gidişi bile dramatik bir konudur aslında.

Çünkü bu oyuncu formasını giymek istediği Trabzonspor’un altyapı seçmelerine bile alınmamıştır. ‘Kalacak yerimiz yok’ denmiştir ona… Lemi Çelik, Samet Aybaba ile konuşmuş, Ankaraspor’a getirmiştir Özer’i… Genç Özer burada her sezon biraz daha büyürken, bir yandan da genç milli takımın formalarını da giymeye başlamıştır. Ümit Milli takımın değişmezi olmuştur. Sadri Şener’in başkanlığı döneminde transfer edilmek istenen Özer için biçilen fiyat 1 milyon Euro’dur. Özer ve Lemi Çelik, 2 milyon Euro isteyen Melih Gökçek’e gitmiş, ‘İndirim yapın, Trabzonspor’a gitmek istiyoruz’ dediğinde Gökçek, ‘Sizin için 500 bin Euro daha indirim yapabilirim’ demiş ama 1,5 milyon Euro bile kabul ettirilememiştir Sadri Şener ekibine…

 

FENERBAHÇE’NIN

KUCAĞINA İTİLDİ!

 

 

Oysa aynı transfer mevsiminde Selçuk İnan için küme düşen Manisaspor’a 3 milyon 750 bin Euro ve 3 futbolcu verilmiştir. Gökhan Ünal’a karşılık Kayserispor’a tam 6 milyon 250 bin Euro ödenmiştir. Colman için 3 milyon Euro, Cale, Gabriç için de 2,5 milyon Euro gözler kırpılmadan verilmiştir. Daha buna benzer çok transfer yapılmış ama Özer’e sıra geldiğinde cimrileşmişlerdir birden…

Ve devre arası geldiğinde Ersun Yanal, ‘Özer çok büyük gelişme gösterdi. Onu mutlaka istiyorum’ dediğinde Ankaraspor’un kapısı bir kez daha çalınmıştır. Bu kez istenen rakam 3 milyon Euro’dur. Melih Gökçek bir lira bile indirim yapmayacağını söylemiştir, Trabzonspor yöneticilerine… Devreye yine Lemi Çelik ile Özer girmiş, transferi Trabzonspor lehine bitirebilmek için ellerinden geleni yapmışlardır. Ve yine 500 bin Euro indirim kopardıklarında, Trabzonspor kurmaylarından aldıkları yanıt, ‘Bu kadar para veremeyiz. Artık pahalı transfere son verdik’ olmuştur. Ne hikmetse Özer’i kenara iten Sadri Şener ile ekibi, Alanzinho için Stabaeck Kulübüne tam 3 milyon 900 bin Euro’yu takır takır saymışlardır. Sözde Wolfsburg’un elinden çalınmıştır Alanzinho… Ne hikmetse bir sezon sonra ellerinden çaldıklarını söyledikleri Wolfsburg kulübü, Alanzinho için 500 bin Euro bile vermemiştir ama neyse!...

Aradan 4 ay geçmiştir. Özer futboluyla her gün biraz daha büyümüş ve tüm büyük kulüplerin talip olduğu isim haline gelmiştir. Fenerbahçe tam 4 milyon 250 bin Euro’nun yanında Özgür Çek ile  2 milyon Euro’ya aldıkları İlhan Parlak’ı vermiştir Ankaraspor’a…

Genç Özer de, Fenerbahçe’ye imza atmıştır. Sonra, çocukluğu Trabzonsporluluğuyla bilinen Özer’in üzerine gitmek istemiş Fenerbahçe taraftarı ve medyası…

Ne yapacaktı Özer!

‘Ben, Trabzonsporluyum. Mecbur kalmasam Sarı-Lacivert formayı giymezdim’ şeklinde açıklama mı yapacaktı? Hangi futbolcu böyle bir şey yapabilmiş ki! Bugün Fenerbahçe aşığı futbolcular, Trabzonspor formasını giyiyorlar. Sorun bakalım onlara, ‘Biz Fenerbahçeliyiz’ diyebilirler mi? Özer de, o camiada kendini kabul ettirebilmek adına taraftara şirin gelecek açıklamalar yapmıştır kuşkusuz!

Suçu bumudur?

Peki soruyorum, Özer’i suçlayanlara?

Siz olsaydınız, Trabzonsporluluğunuzu haykırabilirmiydiniz o atmosferde…

Bugün birkabin kombine bilet aldığı için taraftarlığını bile unutanların, bugün Özer’in zorunluluktan kaynaklanan bir takım açıklamalarına tepki gösterenlere söyleyeceğim tek şey var:

Özer kadar taş düşsün başınıza!

Ve siz önce aynaya bakın!