Beraberinde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker ve AK Parti milletvekilleri ile açılış ve incelemelerde bulunmak üzere Diyarbakır'a gelen Arınç, AK Parti İl Başkanlığı'nı ziyaretinde yaptığı konuşmada, başka yerlerde siyaset yaparken insanların rahat olduğunu, baskı ve tehdit altında kalmadığını ancak Diyarbakır'da bunun farklı olduğunu söyledi.

-''Diyarbakır'a da ülkemize de yakışmıyor''

İçerisinde bulundukları parti binasının pek çok defa saldırıya uğradığını, bu nedenle buranın ''Gazi bina'' olduğunu ifade eden Arınç, şöyle konuştu:

''Bölgede AK Parti siyasetine karşı baskı, kundaklama ve şantaj, yeri gelirse kaçırma ile başka usuller kullanılıyor. Diyarbakır'da sadece AK Parti siyaset yapıyor. Şiddeti, tehdidi, baskıyı kullanmayan, başkalarını ötekileştirmeyen hemen hemen tek parti AK Parti'dir.

Bizim cesaretimizde değişiklik yok. Ama biz geldiğimizde şuna üzülüyoruz; korumalar, önde arkada arabalar, bir yerden bir şey olacakmış endişesi... Allah'a teslimiyet gösteren bir insan, tedbirini alır yola çıkar, yoldan geri dönmez. Ama insanlar huzursuz oluyorlar. Bu huzursuzluk bize yakışmıyor. Neden, niye böyle bir endişe olsun? Niye böyle bir korku olsun? Şırnak'a, Hakkari'ye, Şemdinli'ye ve Çukurca'ya gittiğimiz zaman önde, arkada korumalarla yüzlerce binlerce insanı niye korkuya, endişeye düşürelim. Bu bize reva mı? Biz buna müstahak mıyız? Bunu yapanlar, ne zaman bundan vazgeçecekler? Nedir bu patlayıcı, uzun namlulu silahlar? Bize yakışmıyor bunlar. Bu cennet vatanda bin yıldan beri birbiriyle kucaklaşmış, kader birliği yapmış insanların şimdi huzursuz, endişeli, korkulu hali bize de yakışmıyor, Diyarbakır'a da, ülkemize de yakışmıyor.''

-''Şiddetin temelinde bu ret ve inkar politikaları yatıyor''

Arınç, siyaset ve demokrasinin hiç bir zaman zorbalığı kabul etmediğini, şiddetle silahla hiç bir doğru yere varılamayacağını vurgulayarak, şunları söyledi:

''Kaybeden milletimiz oldu. Nereden olursa olsun insanımızı, evlatlarımızı kaybettik. Bu evlatlarımızın içerisinde şu veya bu şekilde dağa çıkanlar da var, şu veya bu şekilde onların karşısında silahla veya başka bir şekilde kendini savunanlar da var. Biz bu acıları bundan sonra yaşamamalıyız. Biz ayrımcılığı ortadan kaldırdık, biz ırkçılığı ortadan kaldırdık. Bunların hepsi yanlış şeyler. Irkçılık, ayrımcılık, kıyafetinden, inancından, bölgesinden dolayı insanları dışlamak eskiden vardı. İnkar ret politikalarını ortadan kaldırdık. Eskiden 'Bu ülkede Kürt yoktur' deniyordu. Biz 'Bu ülkede bin yıldır Kürt kardeşlerimiz var' dedik. Kürtçe konuşmak yasaktı. 'Hayır herkes dilini öğrenecek, dilini konuşacak hükümet onlara yardımcı olacak' dedik. Bunlar bir insanın kimliğini ifade etmesi için gerekli şeyler. Bunun için parti kurmaya, hükümete beyanname yazmaya gerek yok. Allah'ın insanlara tanıdığı hakları biz kendi cebimizden vermiyoruz ki. 'Ben şu kimliğimle yaşayacağım ve bunu ifade edeceğim' diyen birisine karşı 'Hayır sen yoksun, aslında sen filansın' diye ret ettiniz de ne oldu? Bugünkü anarşinin ve şiddetin temelinde bu ret ve inkar politikaları yatıyor. Bu ülkede darbeler yapanların ortaya koyduğu inkar politikalarından AK Parti hesap soruyor. Bu bizim milletimize verdiğimiz sözdür.''

-''Kürt kimliği şerefli bir kimliktir''

Bu ülkede yapılan en zararlı işin 28 şubat sürecinde çıkarılan 8 yıllık kesintisiz eğitim olduğunu, bunun çocukları mahvettiğini kaydeden Arınç, bu nedenle 4 yıllık ilkokul, 4 yıllık ortaokul ve 4 yıllık liseyle 12 yıllık zorunlu eğitime geçtiklerini söyledi.

Arınç, kıyafetlerde ayrımcılığı kaldırdıklarını, 21 seçmeli dersi de çocukların önüne seçmeli ders olarak koyduklarını anımsatarak, şöyle dedi:

''Biz sizlerle birlikte Türkiye'yiz. Etnik kökenimize bakarak, birimizi diğerimizden üstün göremeyiz. Biz Allah'ın yarattığı kullarız. Allah, birbirimizle tanışalım dost olalım diye yarattı. Ayetlerde böyledir, bu topraklardaki hayatlarımızda böyledir. Hiç kimse bunun içine silah, zorbalık koyamaz. Hiç kimse kendisini bir başkasından üstün bir noktaya getiremez. Ama kendisinin inkar edilmesine de tahammül edemez. Biz inkarcı politikaları bıraktık artık. Kürt kimliği şerefli bir kimliktir. Bu toprakların insanı kendi kimliğini söyleyecek. Bu kimlik neyi gerektiriyorsa anayasanın tanıdığı, kanunların bize verdiği, insan haklarının evrensel kuralları içerisinde yaşanması gereken bütün imkanlarını tek tek kullanacağız.

Pazar günkü kongreyle 2023'e giderken bu ülkede eksik kalan başka işleri de yapmaya karar verdik. Mesela benim içimde hala bir acıdır. Belli davalarda sanıklar savunmalarını, ifadelerini Kürtçe yapmak istiyorlardı. Mahkemeler bunlara izin vermediler, kendilerine göre sebepler buldular. Yargıtay'da bu sebepleri onayladı. 'Bu adam şurada Türkçe ifade vermiş, burada artık Kürtçe ifade vermesi kötü niyettir' gibi bir karar çıktı. Hayır savunma hakkı kutsaldır, bir insan 'Ben ifademi Kürtçe vereceğim, savunmamı Kürtçe yapacağım' diyorsa artık o öyle olacaktır. Bundan sonra kanunumuz değişecek herkes kendi anadilinde savunmasını, ifadesini rahatlıkla yapacak. Kamu hizmetlerinde ana dilde karşılık almak için yasal düzenlemeler yapılacaktır. Siyasi partilerin kapatılmasını tamamen kaldıracağız. Her parti istediği tüzük ve programla kurulacak.''

-''Biz barıştan yanayız''

Kürtçe'nin okullarda seçmeli ders olduğunu, ama yıllarca ret ve inkar edilmiş bir dili okutacak öğretmen bulmakta zorluk çektiklerini, bunun için üniversitelerden formasyon programı uygulamalarını istediklerini bildiren Arınç, ''Bu dili biliyorum diyenler kısa eğitimden sonra Kürtçe öğretmeni olarak başlayacaklar. Milli Eğitim Bakanlığı ders kitabını hazırladı. Ben de Türk Dil Kurumu'na talimat verdim; mükemmel bir Kürtçe-Türkçe lügat hazırlayacaklar'' ifadelerini kullandı.

''Eğer terör devam edecekse, eğer örgüt silah bırakmayacaksa, eylemlerine devam edecekse, sadece asker polis değil, kadın, çocuk, erkek masum, zavallı insanları öldürmeye devam edecekse bilin ki terörle mücadele, teröristle mücadelede devam edecektir'' diyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Hangi dilden anlıyorlarsa o dilden devam edecektir. Buna mecburuz. İnsanımızın hayatını korumak, meşru müdafaa halinde bulunmak için asker de polis de yeri geldiğinde bu eylemlere karşılık verecektir. Ama bizim istediğimiz bu değil. Bizim istediğimiz şu; örgüt, örgüte müdahil olanlar, örgütle ilişkisi olanlar hep şunu söylemeli: 'Artık siyasi anlamda ne istiyorsak söyleyebiliyoruz.' Sizin seçtikleriniz olarak, sizin söylemek istediklerinizi, ağzınızdan hangi kelime çıkarsa Türkiye'de konuşabiliyoruz. Parlamento içinde de parlamento dışında. Bütün talepleriniz yerine geliyor. Burada bir kısıtlama kalmadı.

Siz silaha, şiddete, eyleme son vereceksiniz. Bu ülke, bu cennet vatan sizin her türlü düşüncenizi söyleyebilmek için yeterli. Bu kabul edilirse ne kadar güzel olacak. Silahlar susarsa, gözyaşları biterse, evlatlar annelerine ve babalarına kavuşursa çok güzel olacak. Bunun için çalışmalıyız. Halkımız bu konuda direncini göstermeli, taleplerini daha yüksek sesle haykırmalıdır. Eğer halkımızın, sivil toplum kuruluşlarının bu konudaki çabaları, siyasetçilerin çabaları, bu konudaki çabalar silah bırakmaya, silahların susmasına götürürse Türkiye'yi Diyarbakır da uçar Türkiye de uçar. Hepimiz de huzura ve mutluluğa kavuşuruz. Biz barıştan yanayız. Çünkü biz çok şükür İslam'la müşerref olmuş ve kimliği Müslümanlık olan Diyarbakır'da yaşıyoruz. İnşallah barış elini uzatırken, bu elin sahipsiz kalmamasını diliyoruz.''