Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları:

Askerin önüne, polisin önüne dikiliyorlar, canlı kalkan oluyorlar. Sizin bu kadar cesaretiniz, vicdanınız, bu kadar arzunuz var da niçin terörün, teröristin önünde bunlar canlı kalkan olmuyorlar. O kalleş intihar bombacılarının önünde neden canlı kalkan olmuyorsunuz. Bingöl'de şehit Hatice Belgin kardeşimiz, yanındaki çocukları için, sokaktaki vatandaşlar için canlı bombanın üzerine kapaklanarak daha büyük faciayı önleyebiliyor. Eğer Hatice Belgin'in yüzde biri, binde biri kadar yüreğin, cesaretin, annelik şefkatiniz varsa güvenlik güçlerinin önünde değil, gidip o kanlı terörün, teröristin, o kalleş intihar bombacılarının önünde canlı kalkan olun.

Doğu'da, Güneydoğu'da yüzlerce anne gözünü dağ yoluna dikmiş sabahtan akşama, akşamdan sabaha çocuğunun yolunu gözlüyor. Ama bu beyefendiler, hanımefendiler, bu savaş baronları 'terör örgütü değil' diyerek, 'asla teslim olmasınlar' diyerek bu annelerin acısını, hasretini ayaklar altına alarak Kürtlerin acısıyla adeta dalga geçiyorlar

Vatanımıza bayrağımıza yönelik her saldırıya misliyle cevap vereceğiz. Biz bunları yaparken hukuktan asla ve asla taviz vermeyeceğiz. Bu terör örgütü uzantıları ikide bir bizim 'tek dil' ifadesini kullandığımızdan bahsediyor. Ben 4 tane kırmızı çizgimizin olduğunu söyledim.

Neydi o dört temel çizgi?

1) Tek millet

2) Tek bayrak

3) Tek din

4) Tek devlet

Bütün milletin malı olan 29 Ekim ve 30 Ağustos gibi törenlerin bütün yükü Silahlı Kuvvetlerimize yıkılmıştı. Tarihimizin bu önemli dönüm noktaları sadece askeri yönleriyle öne çıkartılmış, zorunlu resmi törenlere mahkum edilmiş, onun gerisindeki milli ruh ve heyecan geri plana itilmişti. Biz ulusal ve resmi bayramlarımızla mahalli kurtuluş günleri gibi bütün tarihi günlerin üzerindeki koyu, resmi perdeyi ve askeri görüntüyü kaldırıyoruz. Bu etkinliklerin heyecanına uygun düzeyde her vatandaşın bu heyecanı yaşayabileceği düzene bugün geçiyoruz. Daha sade daha özlü kutlamalar yapılacak. Törenler daha önce 3 ayrı yönetmeliğe göre, birbirinin benzeri müsamerelerle yapılıyordu. Demokratikleşme ve sivilleşme yolunda önemli bir adım olan bu gelişmenin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyoruz. Kamu personeli ve çocuklar artık yıpranmayacak.

Ben buradan, Adana'dan diğer partilere, diğer partilerin yönetimlerine soruyorum, siz değerli kardeşlerim de şöyle başlarını iki elinin arasına alsın, hep beraber soralım bu soruyu, ey CHP, ey MHP, ey BDP, sizin belediyeleriniz var, sizin büyükşehir belediyeleriniz var, AK Partili belediyeler devletten ne ödenek alıyorsa aynı oranda o belediyeler de alıyor, peki Allah aşkına ne yaptınız, ne ürettiniz?

29 Mart 2009'dan bugüne kadar 3 sene içinde belediyecilik görevini üstlendiğiniz illerde o illere, o vatandaşlarımıza hangi eseri, hangi hizmeti, hangi büyük yatırımı götürdünüz? Belediyecilik bir anlamda iktidar provasıdır. Yerel yönetimlerde başarılı olamayanların merkezi yönetimde başarılı olması mümkün değil. Belediyedeki hizmetiniz, hizmet anlayışınız aslında iktidar vizyonunun bir göstergesidir. Peki bunların belediyelerinde ne var? Bunların belediyelerinde işte Antalya'da olduğu gibi, işte Ankara Yenimahalle'de olduğu gibi bizzat kendilerinin itiraf ettiği yolsuzluk var. İşte Diyarbakır'da belediye başkan yardımcılıklarını kim yapıyor diye bir sorarsanız size gerçek cevaplar gelir. Bunların belediyelerinde rant kavgası var. Bunların belediyelerinde kendilerinin de 'yamyamlık' diye ifade ettiği kadrolaşma var. Onlar söylüyor ben söylemiyorum. Bizzat belediye başkanları söylüyor, ben söylemiyorum. Bunlar belediyeciliği nasıl bir rant aracı olarak görüyorlarsa işte aynı şekilde Türkiye'yi yönetmeyi de iktidarı da bir rant aracı olarak görüyorlar.