Çiçek, ”AK Parti Ankara Milletvekili” sıfatıyla Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olduğu dönemde, Anayasa Mahkemesi’nde yaptığı sözlü savunmaya yer verdiği kitabın 2. ve 3. bölümlerinde; iddianamede yer alan delilleri değerlendirdi.

Delil olarak gazete kupürlerinin gösterildiğini dile getiren Çiçek, ülkede bilgi kirliliğinin en önemli kaynaklarından birisinin basın olduğunu hep söylediklerini kaydetti.

Çiçek, Başsavcının parti kurulmadan önceki beyanları delil olarak kullandığını ifade ederek, ”Henüz AK Parti diye bir parti yok, tüzel kişiliği yok, ana rahmine bile düşmemiş, seneler evvelinden olup biten, söylenen sözleri getiriyor AK Parti’ye yüklüyor. Böyle bir suçlama olamaz” dedi.

-”Hayatımı perişan eden olay”-

Çiçek, savunmada, ”benim hayatımı perişan eden olay” dediği ve Türk medyasındaki kaliteli habercilik anlayışının tipik bir örneğini oluşturduğunu söylediği şu olayı anlattı: ”Anavatan Partisi’ndeyim. 1989’a giderken parti içinde yarış başlıyor. Parti içerisinde çok değişik gruplar var, biz de kendimizce bir grubun içerisindeyiz. O zaman aile politikalarıyla ilgileniyoruz. İddia makamının bilgisine delil olarak en çok müracaat ettiği bir gazetede manşetten bir haber: ’Flörtün fuhuştan farkı yoktur.’ Devlet Bakanı böyle söyledi. Tepemden kaynar su döküldü. Böyle bir konuşma yapmadım, böyle keskin bir cümle de hiç kullanmadım. ’İskandinav ülkelerinde nikah dışı serbest birliktelik diye bir şey var, buna ne diyorsunuz?’ diye soruluyor. Biz de hukuk açısından bunun doğru olmadığını söylüyoruz.

Ertesi gün böyle bir şey çıkıyor. Tekzip ediyoruz, ’bu doğru değildir’ diyoruz ama kimseye duyurabildiğimiz yok. Öbürü manşetten verilmiş, tekzip kıyıdan, köşeden veriliyor. Bunların hepsinin kaydı var. Evimde bir şey saklayacaksam, nüfus kağıdımdan evvel bu kaydı, bu bant kaydını saklıyorum ibreti alem için. 13 sene sonra Cemil Çiçek olarak ne zaman ismim öne çıksa, ’flörtün fuhuştan farkı yoktur’ cümlesiyle başlıyoruz.

Haberi yazan kişi, haber kanalında basın Kulübü programını yönetiyor. Beni aradı, ’sayın bakanım, 13 senedir size itiraf etmek istediğim bir şey var. Siz böyle bir şey söylemediniz, O zaman gazete olarak sizin gruba karşıydık, başkasını destekliyorduk; sizi sıkıntıya sokmak adına bu haberi yayınladık’ dedi. Ben de ’bunu telefonda söylemen yetmiyor, düzelteceksen programına çıkacağım’ dedim. Programa çıktım ve orada da özür diledi. Laiklik, Atatürk gibi konularda hakkınızda bir şey çıkıyorsa, istediğiniz kadar tavzih edin, bunun beraberinde getirdiği tortuyu ömür boyu taşıyorsunuz.” -”Bunlara müdahale edilmeyeceğini belirttik”- Çiçek, savunmasında o dönemde, yeni Anayasa ile ilgili çalışmalara da değindi.

Anayasa değişikliği çalışmalarının, iddianamede sistemi tartışmaya açmak olarak nitelendirildiğini vurgulayan Çiçek, ”Anayasa’nın bütünlüğünün bozulduğu ortada. Sistemin omurgası, değişmezleri 1,2,3,4 ve 74. madde, onun dışındaki her madde değişebilir ihtiyaca göre. Değişebileceğini bizatihi Anayasa kendisi kabul ediyor. ’Değişmezler bunlardır’ diyor. Her türlü ifade bozukluğuna rağmen, bunlara müdahale edilmeyeceğini belirttik” ifadelerini kullandı.

Çiçek, AK Parti’nin ”laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu” iddialarına da cevap verdi.

İddia makamının laiklik tanımının baştan aşağıya sorunlu olduğunu belirten Çiçek, şunları kaydetti: ”Laiklik, herhangi bir dinin mahiyetinden hareketle tanımlanacak bir ilke olmayıp, devletin tutumunu belirleyen bir prensiptir. Devleti sınırlayan, dolayısıyla da devletin nasıl hareket etmeyeceğini gösteren bir ilke. Daha açık bir ifadeyle, laik devlet belli bir dini veya seküler görüşü yurttaşlarına empoze edemeyeceğinin yanında, din ve vicdan özgürlüğünün kullanımı da güvence altına almak zorundadır. Laikliğe aykırı olan, toplumda din konusunda farklı görüşlerin bulunması değil, devlet yetkisini kullananların, belli bir dini görüşü, yasal ve idari kural veya uygulamalar şeklinde cebir yoluyla yurttaşlarına dayatmasıdır. Bir dinin mensuplarının, kendi dinlerini şu veya bu şekilde anlamaları laik devletin sorunu değildir.” Başsavcının odak konusundaki yaklaşımının Anayasa’nın ruhuyla bağdaşmazlık içinde olduğunu dile getiren Çiçek, ”Sempati besleme, destek verme fiilleri karışma gibi Türkçe’de başka tanımlar varken, bunun seçilmiş olması son derece anlamlıdır. Bu demektir ki Anayasa’nın kendisi bir siyasi partinin kapatılması için yeterli görülmemekte, onun bu fiillerin odağı haline gelmesi gerekli görülmektedir” dedi.

-”Ne laiklik karşıtıyız ne de odağı haline geldik”-

Cemil Çiçek, iddia makamının mantığına göre iktidar olmanın tek başına odak olunması için yeterli olarak görülebileceğini kaydederek, ifade özgürlüğü kapsamındaki açıklamaların, laiklik karşıtı eylemler olarak mütalaa edildiğini vurguladı. Çiçek, ”Bu konuşmalar eylem olarak mütalaa edilip bundan dolayı parti kapatılacaksa, siyasete çok fazla da bir yer kalmıyor. Onun için biz ne laiklik karşıtıyız ne de bu işin odağı haline geldik” görüşünü savundu.

İddianamede ”dinin birleştiriciliğine vurgu yapmanın” laiklik ilkesine aykırı olduğunun belirtildiğini kaydeden Çiçek, dinin toplum açısından birleştirici rolünü en başta cumhuriyetin kurucusu Atatürk olmak üzere herkes tarafından söylendiğini ve bunun da yanlış olmadığını bildirdi.

Çiçek, ”din üst kimliktir” demedikleri halde çarpıtmayla işin o noktaya getirildiğini anlatarak, ”Bu görüşlerin kabulünün Yüksek Mahkeme kararına mesnet teşkil etmesi durumunda, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Anayasa ve yasalarla kendisine yüklenen görev ve sorumluluk alanları daralacak hatta özgün bir anayasal kurum işlevsiz hale gelecektir” dedi.

Birey olarak laikliğe aykırı söylemleri olan kişileri disiplin hükümleri çerçevesinde tecziye ettiklerini dile getiren Çiçek, ”Bu kadar oy almış parti; birinin yüzünden çatı başımıza yıkılmasın” ifadelerini kullandı.

Çiçek, şöyle devam etti: ”Bütün bu izahattan sonra kendi kendime soruyorum: Acaba AK Parti nasıl oluyor da bir tehdit oluşturuyor? Biz iktidara zorla gelmedik. Belediyelerde kazandığımız yerler var, kaybettiğimiz yerler var. İktidarın seçimle değişimi dışında bir yol bugüne kadar aklımızın köşesinden de geçmedi. Artık demokrasiye yapılan müdahalelerin, Türkiye’yi bir sıkıntıdan başka bir sıkıntıya sürüklediğini söylüyoruz. Onun için biz kimseyi tehdit etmiyoruz, cebir ve şiddetle de tehdit etmiyoruz. Silahlı güçlerimiz ve eğitim kamplarımız yok, örgütlerimiz de yok. Ne yasal ne de yasa dışı.”