Partisinin başlattığı ”Diyalog Toplantıları” kapsamındaki ”Sağlıkçılarla Buluşma” toplantısında konuşan Demirtaş, sağlık politikalarını eleştirirken, bu durumu genel gidişattan ayırarak düşünmediklerini söyledi.

Demirtaş, bir yerde demokrasi ve özgürlükler gelişmemişse, orada sağlık alanında gelişmeden de söz edilemeyeceğini, genel sistem eleştirisi yapmadan sadece sağlık politikalarını eleştirerek bu alana öneri getirilemeyeceğini belirterek, şöyle devam etti: ”Her şeyin para ile ölçülebildiği inancıyla hareket eden sistemin, sağlık hakkını koruyabileceğini düşünmek yanılgı olur. Türkiye’nin geldiğimiz aşamada bütün boyutlarıyla içinde bulunduğu hazin durumu, tek başına hükümetin sağlık politikasıyla açıklayamayız. Hükümetin dünyaya, ekonomiye bakış açısı, uluslararası sermaye ile kurduğu ilişkiler, ülke vatandaşına biçtiği değer ve anlam, bütün bunlar sağlık politikasında boy verir, uç verir. Belki de devleti en çıplak haliyle görebildiğimiz iki alandan biridir sağlık alanı. Biri cezaevi, biri de sağlık alanıdır. Devlet ve vatandaşın aracısız kaldığı en etkili alandır. Türkiye’de bu iki yer, AKP’nin politikalarının ne olduğunu çok net gösteren iki alandır ve ikisi de maalesef ki içler acısı durumdadır.”

-Erdoğan-Kılıçdaroğlu görüşmesi-

Demirtaş, Başbakan Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu görüşmesine de değinerek, şunları kaydetti: ”Ortada Kürt sorunu gibi devasa, geçmişi 100 yılı aşan bir sorun var. Bu sorunu çözmek için ciddi politikaları, diyaloğu, barışçıl yöntemleri esas alan politikaları her zaman destekledik. Bugün de farklı bir noktada değiliz. Bu görüşmeyi şu andaki haliyle biz ne hiçleştiriyoruz ne de ’her şey bu görüşme ile çözülebilir’ diyebiliyoruz. Bu konudaki bütün yaklaşımları dikkatle izliyoruz. Kürt sorunu gibi ciddi bir sorun ele alınırken herkes ciddi olsun istiyoruz. Söylemlere bakınca kan akmasını isteyen kimse yok. Ancak pratikte bunu yapan kimse de yok. 5 yıldır parlamentodayız, 4 kez sınır ötesi teskere çıktı. Bu 3 parti ’evet’ dedi. Bunlar savaşta ortaklaştılar. Eğer barış istiyorsanız, bu konuda barış isteyenler kadar cesaretli olacaksınız. Silahlar kesinlikle susmalıdır, devlet de PKK da karşılıklı savaşmayı bırakmalıdır. Silahlar sussun kısmıyla ilgili ne bir projeleri ne ciddiyetleri ne de sonrasına ilişkin bir projeleri var. Hem Başbakan’ın hem de CHP yetkililerinin görüşme sonrası yaptığı açıklamalara bakarsanız, hak ve özgürlüklere dair tek bir kelime bile edilmiyor. Sadece ’terörle mücadelede daha fazla ortaklaşmalıyız’ deniliyor. Zaten ortaksınız terörle mücadelede. Ortada bir terör sorunu yok. Ortada Kürt halkı gibi kadim bir halkın, anadilde eğitim, kendi kültürüyle, kendi ana vatanında Kürdistan’da siyasi statüsüyle yaşama sorunu gibi ciddi bir sorun var. Siz bu meseleye ne diyorsunuz? Bunu anlatmanız lazım. ’Sadece terör sorunu vardır. Bundan da biz ülkemizi kurtaracağız’ demek, meseleyi ya anlamamış olmaktır ya da karşısındakileri saf sanmak gibi ucuz bir uyanıklıktır. Herkes eteğindeki taşları açık bir şekilde ortaya dökmeli.” ”Sürecin diyaloğa, müzakereye evrildiği, artık sorunun barışçıl yöntemlerle çözülmesi iradesinin geliştiği” tespitinin partilerince yapılmadığı sürece, hükümetin yaptığı ve yapacağı açıklamalara inanılmaması gerektiğini savunan Demirtaş, ”Şu anda ne bir görüşme, diyalog ve müzakere vardır ne de hükümette bir arayış vardır” dedi.

Demirtaş, Uludere olayıyla ilgili de hükümeti eleştirerek, ”Vicdanınızla çıkıp sadece bir özür dileyeceksiniz, bunu yapamadınız, neyin açılımından söz ediyorsunuz? Aradan geçen 6 aya rağmen çıkıp bir özür dilemiyorsunuz, ’açtık, açacağız’ politikasıyla hala toplumu oyalamaya çalışıyorsunuz” diye konuştu.