Kurulduğu günden bu yana takip ederim. Taa Ali Rıza Akdenizler İbrahim Keskinler... 
Kimler geldi kimler geçti Trabzon’da AK Parti’den ama AK Parti hiç bu dönemki kadar kişiselleştirilmedi, teşkilatçılıktan ekip ruhundan, kurumsallıktan uzaklaşmadı. 
Herkes birilerinin adamı oluverdi, kimi Faruk Özak’ın, Kimi Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu’nun kimi Süleyman Soylu’nun kimi Muhammet Balta’nı, Kimi Adnan Günnar’ın. 
Belki seçim üzerine seçim yorgunluğu, belki Haydar Revi’nin iyi niyeti, belki il yöneticilerinin tevazuluğu...
Ama bir tembellik, bir uzaklık, bir başıboşluk bir adamına göre çalışma olduğu kesin. 
Bu hususta dikkat çekenler genelde Süleyman Soylu’nun gücüne güvenen ‘ona yakınsam tamamdır kimse bana bir şey yapamaz’ diyenler. Sadece Soylu’nun programlarına katılıp diğer programları hiçe sayanlar. 
Soylu’nun bir konuşmasını hatırlatmamda fayda var. Bayramlık ağzını açtı, ve dedi ki ‘İl başkanım ne derse o, il yönetiminin yaptığı her programa uyulacak’. Buradan şu mesajı çıkaran kazanır ‘Teşkilat yoksa bizde yokuz, Soylu’da yok, Balta’da yok, Günnar’da yok’
Diyeceksiniz ki Soylu teşkilat başkanı ona yakın olana bir şey olmaz... 
Size sadece şu hatırlatmayı yapayım, TFF seçimlerinde Trabzonlu İsmail Kaan yönetim kurulu listesindeydi ve son anda bir telefon ile listeden çıktı. Arayan kim miydi. 
Kaan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın çocukluk arkadaşı, aynı evde kaldıkları biridir, ve telefonun bizzat Erdoğan ailesinden gediğini söyleyebilirim. 
Şimdi diyeceksiniz bunun il yönetimi ile ne alakası var, her ne kadar şike konusundaki tavrı ve 2010-2011’de Trabzonspor’un gasp edilen hakkını arayışı sürecinde sergilediği tutum nedeniyle  Trabzonluları kızdırsa da Cumhurbaşkanı Erdoğan Trabzon ile ilgili atılan veya atılacak her adımdan haberdar olmak ister, ve gerektiğinde müdahil de olur, ne Süleyman dinler ne Davut.... 
Erdoğan’ın en büyük zaafı vefadır, vefası uğruna çoğu kişiyi hiç hak etmediği yere getirirken çoğu kişinin de vefalı yoldaşlarının sözüyle kellesini almıştır.
Sanırım çok açık ve net bir şekilde bireysel kuvvetin hiçbir işe yaramayacağını, birilerine yaslanarak değil kendi azmin ve başarınla siyasette başarılı olamasan da isminden söz ettireceğini anlatabilmişimdir... 
TRABZONSPOR ACINACAK HALE GELDİ 
İnsan bir şeye karşı ihtiras bağlayınca, ihtirası gözünü kör ve kulağını sağır eder, böyle olunca da şeytana aradığı fırsat verilmiş olur. Aslında kötü ve çirkinde olsa arzusuna vardıran her vasıta muhterisin gözüne güzel gelir. 
İmam Gazali’nin bu sözü ile başlayalım dedik. Nedeni ise Trabzonspor’un içine giren şeytanı bulmak. 
Nedir bu takımın hali, bu futbolcuların, bu yönetimin, bu camianın. 
Güzel futbolu mücadele ruhu, şehirle olan bütünlüğü. Anadolu’nun abisi Trabzonspor’umuzu ele güne rezil ettiler. 
İbrahim Hacıosmanoğlu, Süleyman Hurma, Shota ve Onur dün el ele verdi, Trabzonspor markasını adeta yerlerde süründürüp kendi egolarına bir pompa daha vurdular. 
-Shota kırmızı çizgim dedi, haklıdır da. Herkesin bir sistemi vardır eğer emrine girmişsen uyacaksın uymayacaksan girmeyeceksin. 
-Onur Shota ve Hurma’ya ‘Ben kumum, siz deresiniz siz gidersiniz ben buradayım’ dedi ki..... Yaptığı fedakarlıkları ve sağladığı başarışı kimse görmezden gelemez zaten Onur’u Onur yapan da bu dik duruşu, taraftarla birlikte hareket edişi, Trabzonspor’un hak arama mücadelesindeki kesin tutumu. Hiçbir futbolcunun yapmayacağı şeyleri Onur bu takım için yapmıştır. Yöneticinden, sportif direktörden de, teknik direktörden de eski ve daha fazla sevilen Onur’un yapamadığı tek şey ‘Daha dün geldiler bana burada caka satıyorlar, yedirtmem taraftar benim arkamda’ şeklinde gücünü yitirme  korkusuyla uğradığı disiplin sevgi ve saygı erozyonudur. 
-Hurma ile İHO’yu sorarsanız, Hurma’yı pek tanımam ama hiç güvenemedim diyebilirim.  Yani itham altında bırakmak istemem ama iyi bir takım kurmak değil bence amacı iyi paralar kazanmak, kazandırmak gibi geliyor bana. 

Hiç öyle Trabzonspor için gayret göstereyim en iyisini yapayım biçimde bir adam değil.
 -İHO ise afyon yutmuş gibi. Dünyadan haberi yok, telefon açıp ‘ne yapıyorsunuz kimse konuşmasın derhal toplanalım’ diyebilecek güce sahip değil. Oyuncularının, kalecisinin, sportif direktörünün önünde aciz içinde bir adam. Laf geçiremiyor, geçireyim dediğinde her şeyi mahvedip yıkıp döküyor. 
 
Ama içimde bir hinlik yok değil, hani bu olaylardan bir gün önce İHO ile Hurma’nın sabah kahvaltısı pozu var ya. Her şeyden haberleri var sanki her şey bir planın bir parçası diye düşündürmüyor değil beni... 
Olması gereken saatlerin 48 saat geri alınıp, o güne dönülmesi. 4 kişinin bir masa başında oturup ‘Burası babamızın dükkanı değil, kendimize gelelim koca bir camiayı rezil ediyoruz’ diyerek herkesin yeniden işinin başına dönmesi. 
Bu taraftar sizin egonuzla, sizin gelmişinizle, geçmişinizle uğraşacak değil. Sezonu başlamadan bitirdiniz, beceriksizlik değil bunun adı hovardalık, güç sarhoşluğu, kimseyi takmam diyerek her gün yanlış üzerine yanlışlar yapmak. 
Ey Hacıosmanoğlu, Ey Hurma, Ey Shota ve Onur Kıvrak. 
4 koca adamsınız, basın üzerinden, SMS üzerinden liseli aşıklar gibi, paparazzinin her gece birbirine laf atan maymunları gibi değil, kendinize yakıştığı gibi herif gibi adam gibi korkmadan, profesyonelce bir yuvarlak masa etrafında oturun. Ama masa köşeli olmasın siz yine kavga edersiniz. 
VE TRABZONSPOR’UN REZİL ETTİĞİNİZ İMAJINI DÜZELTMEK İÇİN GEREĞİNİ YAPIN. SİZDEN ÇOK ŞEY BEKLEMİYORUZ, EGONUZDAN SIYRILIP İŞİNİZİ YAPSANIZ ADAM AKILLI BİZE YETER.  
Not: Bu operasyonun Onur’u satmak için gerçekleştirildiği yönündeki iddialar beni ürkütse de, inanmak istemesem de artık ‘Kesinlikle böyle bir şey yoktur’ diyemiyorum. 
Çünkü Trabzonspor’un dışarıdaki o çirkin yüzlü takımın ateşe düşmesini, rezil olmasını kaybetmesini  bekleyen muhaliflerine de de, Trabzonspor’un başarısız ve her işi eline yüzüne bulaştıran yönetimine de güvenmiyorum. İki grupta gözümde şüphelidir. 
Ama gerçekler bir gün gün yüzüne çıkacak işte o zaman asıl hesap görülecektir.