Dünya Bankası ve IMF toplantıları için ABD'nin başkenti Washington'a giden Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, hareketinden önce Atatürk Havalimanı'nda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Babacan'a mecliste kanunlaşan 2B arazileriyle ilgili rakamlardaki çelişkiler soruldu. Babacan konuya açıklık getirerek, "Bizim 2B ile alakalı bütçemize koyduğumuz herhangi bir gelir tahmini yok. Buradan gelecek geliri sıfır kabul ettik. Dolayısıyla 2B'den ne kadar ilave gelirimiz olursa biz ona göre o ilave gelirin hangi yatırım projesine ayıracağımıza daha sonra kara vereceğiz. Ama bu gelirin bir kısmını da borçların azaltılmasında kullanacağız. Önce bir rakamı görelim, kaç vatandaşımız başvuracak, toplam rakam yaklaşık nasıl şekillenecek, bunların kaçı peşin ödeyecek, kaçı taksitle ödemeyi tercih edecek, hepsini gördükten sonra gelir önce kasaya girecek, daha sonra nasıl ve nereye harcayacağımıza, ne kadarını kullanacağımıza karar vereceğiz. Ama bizim varsayımımız sıfır olduğu için son derece rahatız. Ne gelirse bütçeye artı bir kaynak olacak. Bu konularda çok ihtiyatlı gidiyoruz. Geçen sene borçların yeniden yapılandırılmasında da aynı metodu uyguladık. Sıfır kabul ettik, ne kadar geldiyse bunun üçte ikisini yatırımlara harcadık, üçte birini de borcu indirmede, kamunun toplam borcunu aşağı çekmekte kullandık" diye konuştu.

Babacan söz konusu araziler için yapılacak ödeme şekilleri ve indirimleri de müjdeledi. Babacan, "Bu 2B arazileri vakti zamanında hazine arazisiyken şöyle ya da böyle bazı kişilerin gelip oturduğu ve bir süre sonra artık bu arazileri kendilerinin zannetmeye başladığı arazilerdir. Aradan uzun süre geçince adam üzerin ev yapıyor biraz kendinin gibi oluyor. Üstüne devlet oraya yol, su, elektrik, doğalgaz götürünce iyice sanki bir meşruiyet zemini de oluşuyor. Ama işin evveliyatına baktığınızda o kişilerin bu arazilere hiç para ödemediklerini görüyorsunuz. Fakat yine bugüne baktığımızda bu araziler defalarca el değiştirmiş. Diyelim ki bir yıl önce bu araziye gelip oturan kişi sorduğunuzda 'ben buna bedel ödedim' diyor. Elinde tapu değil de iki kişinin imzaladığı bir kağıt var. Dolayısıyla bu işi ta ilk başta çözüyor olsak bunu belki yüzde 100 yapmak lazım. 'Yani sen gelmişsin devletin arazisine oturmuşsun bunun parasını öde kardeşim' dememiz lazım. Fakat aradan çok uzun süre geçtiği için ve bu araziler
defalarca el değiştirdiği, vatandaşlarımız da belli bir bedel ödediği için biz buna yüzde 100 diyemiyoruz. Yüzde yüzde diyemedikten sonda bun yüzde 50 mi, 60, mı 70'mi diyeceğiz, bu da artık meclisteki tartışmalar arasında oluşan bir konu. Bizim hükümetten gelen tasarımızda rakam yüzde 70'ti. Daha sonra mecliste bu rakam yüzde 50 olarak alt komisyon üyesi milletvekillerimiz tarafından değiştirilmiş, ama bu hükümetimizin ve sayın başbakanımızın bilgisi ve iradesi dışında yapılan bir değişiklikti. Meclisteki alt komisyonda yüzde 70'ten yüzde 50'ye inmek başbakanımızın ve hükümetimizin iradesi dışında yapılmıştı. Daha sonra sayın başbakanımızın talimatı ve bizim de görüşümüzle bu tekrar orijinal hükümet oranı olan yüzde 70'e yükseltilmiş oldu. Kuşkusuz tabi ki takdir ve yetki meclisin ama mecliste iktidar grubumuz var onun başkanı da sayın başbakanımızdır. Dolayısıyla bunlar konuşuldu tartışıldı yüzde 70 oranı kesinleşti. Ama yüzde 70 oranı taksitle ödemeler için geçerli. Peşine iskonto olduğu için peşin ödemelerde oran yüzde 56'ya iniyor. Yüzde 70'ten yüzde 20 iskonto yapıyorsunuz oran yüzde 56'ya iniyor. Yani peşin ödeyenler için rakam neredeyse yarı yarıya iniyor. Taksitle ödemek isteyen vatandaşlarımız için de rayiç bedelin yüzde 70'i olarak uygulanacak" şeklinde konuştu.

"SURİYE'YE İNSANİ BAKIYORUZ"

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan Suriye'deki iç savaşın Türkiye'yi ne derece etkileyeceği yolundaki bir soru üzerine de şunları söyledi:

"Suriye'de gerçek bir insanlık trajedisi yaşanıyor. Mısır'da siyasi yapı henüz oturmadığı için bunun olumsuz ekonomik sonuçları hala geçerli. Ama öte yandan Tunus'ta taşlar daha yerine oturmuş durumda. Burada ekonomik bir atak var. Libya'da o en kötü dönem gerilerde kaldı ama hala siyasetin oturması gerekiyor. Fakat bir yandan da Libya'da ekonomik çarklar dönmeye başladı. Dünyada 22 Arap ülkesi var. Bunların üçünde dördünde sorun olabilir ama problemi olmayan çok sayıda ülke var. Bugün bakıyorsunuz Fas'ta durum gayet istikrarlı gidiyor. Veya bakıyorsunuz Cezayir'de diğer ülkelere benzeyen bir problem bugüne kadar yaşanmadı. Dolayısıyla biz çalışmaya devam edeceğiz, ihracatçılarımız çalışmaya devam edecek. Sadece kendi bölgemizden daha ötelere bakmamız gerekecek. Bugün Afrika'ya olan ihracatımız çok hızlı artıyor. Belki rakamlar henüz küçük ama artış oranı çok yüksek. Bakıyoruz Latin Amerika, Asya ve Çin piyasası genişliyor. Bugün Çin'in içerisinde belki en az 10 tane İsviçre var. Yani Çin'in İsviçre'nin refah seviyesine sahip, İsviçre nüfusuna sahip 10 bölgesi var. Bunlar sadece kendi ürettikleri ucuz ürünleri tüketmiyorlar. Bunlar dışarıdan da ihracat yapıyorlar. Şartlar çok hızlı değişiyor. Bu değişen şartlara çok hızlı ayak uydurup, yeni pazarlara, yeni ürünlere doğru gitmemiz gerekiyor. Sonuç olarak Suriye'deki karışıklığın ülkemize vereceği zarar ihmal edilebilir. Bizim Suriye'ye doğrudan yatırımımız hemen hemen yok. Suriye'de yatırımı olan iş adamımız yok denecek kadar az. Mesela Mısır'da yaklaşık 1.5 milyar dolarlık yatırımız var. Mısırdaki işadamlarımız ağırlık olarak ihracat kaleminde çalışıyor. Oradaki fabrikalarımızın büyük çoğunluğu da bu krizden hiç etkilenmediler. Mısır dışına ihracatta da çok başarılılar. Türkiye'nin ekonomik büyüklüğü, dış ticaret hacmi yanında Suriye ile olan rakamlarımız ihmal edilebilir boyutta. Suriye ile tamamen ticaretin durduğunu bile var saysak bizi etkilemez. Bizim Suriye için kaygımfda oluşan bir konu. Bizim hükümetten gelen tasarımıız ekonomik değil, insani kaygıdır. Oradaki olaylar bizim ekonomimizi nasıl etkiler bu aklımızdan bile geçmiyor".