Silahlı terör örgütü yöneticisi olduğu" iddiasıyla tutuklu bulunan eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, avukatı aracılığıyla CNN TÜRK'e gönderdiği mektupta Gaziantep saldırısını kınadı.
Başbuğ, "Gaziantep'te masum çocuklarımız Melisa, Gülperi, Sena ve Süleyman ile beş kardeşimizin bir terör olayında hayatlarını kaybetmelerinin yüreklerimizde yarattığı acı çok büyüktür" dedi.
Başbuğ mektubunda şu ifadelere yer verdi:
"Son günlerde Şırnak ve Hakkari'de şehit verdiğimiz Mehmetçiklerde dahil, hepsi için Allah'tan rahmet diliyor, ailelerinin derin acısını paylaşıyoruz.
Türkiye neredeyse 30 yıldır terörler uğraşıyor, ancak hala terörün ne olduğunu tam anlayabilmiş değil. Terör, teröristin hedefi siyasidir. Bu hedefe ulaşmak için de öncelikli olarak elindeki silahı kullanır.
Bu nedenle devletlerin terörle mücadeledeki asıl hedefi teröristin elindeki silahı koşulsuz olarak bırakmaya zorlanmasıdır. Silah bırakma kararı, terör örgütünün silahlı kanadı tarafından verilecektir. Örgütün lider kadroları bu kararı kolaylıkla veremez. Onların bu kararı alamaya zorlanması şarttır.
Peki bu nasıl sağlanacaktır? Asıl soru da işte budur. İlk önce örgüt Irak'ın kuzeyinde kendisine yer olmadığını görmeli ve anlamalıdır.
Örgüt tarafından Irak'ın kuzeyinde bulunan 'güvenli bölgelerin' kullanılmasına, Türkiye askeri, ekonomik ve uluslar arası diplomasi dahil bütün olanaklarını kullanarak mutlaka, ama mutlaka son vermelidir.
Başımızı kuma gömmeyelim. Bu konudaki istatistiki bilgiler ortadadır:
Sınır komşusu ülkelerde 'güvenli bölgelere' sahip olan ve topraklarında bulunduğu ülkelerden de ihtiyacı olan desteği alan terör örgütlerinin varlıklarını koruma, devam ettirme olasılığı yüzde 5'lerden yüzde 43'lere çıkmaktadır.
İkincisi ise, örgüte katılımların etkin şekilde kontrol altına alınması ve teröristlerin dağdan inmelerini teşvik edecek tedbirlerin uygulanmasıdır.
Terör eylemleri devam ederken, örgüt silah bırakmadan devletlerin adım atmaya kalkması teröre taviz verilmesi olarak değerlendirilir."