Çocuğu kaybolan ailelerin evinde yüzler gülmüyor, çalan bir telefon ya da kapı zili yürekleri ağızlara getiriyor. Gözü yaşlı bekleyen ailelerden evinin bahçesine çocuğunun gıyabi mezarını yaptıran da var, çocuğunu bulanlara oturduğu evi vereceğini vaat eden de. Aileler “Çocuğumuzun cenazesi bile bulunsa sevineceğiz” diyor.

Onu geri versinler’
Yusuf Kazdal, 9 yaşında, ilkokul 3. sınıf öğrencisiydi. 30 Mart 2009 sabahı, erken saatte Trabzon’un Of ilçesindeki evinden arkadaşlarıyla oynamak için çıktı. Her zamanki gibi arkadaşlarıyla oynayacak, sonra da evine dönecekti. Yusuf, öğleden sonra saat 14.30 gibi arkadaşlarının yanından ayrılarak tek başına evinin yolunu tuttu. En son arkadaşlarına veda ederken gördüler onu. Yusuf’tan o günden beri haber alınamıyor. Babası Tahir Kazdal, inşaat işçisi. Yaklaşık 4 yıldır her gün Yusuf’u arıyor. Gözü yaşlı babanın bugüne kadar Başbakan’dan Cumhurbaşkanı’na kadar kapısını çalmadığı kimse kalmamış. Tahir Kazdal, “Günlerce gece yarılarına kadar aradım oğlumu. Emniyetten jandarmaya arama kurtarma çalışmalarına katılmayan kalmadı. Hiçbir haber alamadık. Cumhurbaşkanı’na mektup gönderdim.
İlgileneceklerini söylediler ama hiçbir şey yapılmadı. Oğlum ölmüş olsa bile onu bana geri versinler” diyor. Evinin bahçesine gıyabi mezar yaptırarak üzerine oğlunun adını yazan bir baba Tahir Kazdal. “Oğlumun gıyabi mezarını yaptırdım diye savcılık soruşturma açtı. Gelip mezarı açtılar. Ben çocuğu oraya gömmüşüm sanki. En azından bir hatırası olsun istedim. Yazıklar olsun” diyerek tepkisini dile getiriyor.

‘Şehir şehir aradım’
Nurullah Daşkın 12 yaşındaydı. Muş Bulanık ilçesinde henüz 6. sınıfa gidiyordu Nurullah. Şu an ailesinin yanında olsa lise 1’e gidiyor olacaktı. Nurullah’ın kaybolduğu günü babası Mehmet Daşkın ağlayarak anlatıyor: “2009 yılının Mayıs ayıydı. Saat 16.00 sıralarında arkadaşlarıyla oynarken arkadaşlarına ‘Ben çarşıya gidiyorum’ diyerek veda etmiş. Onların yanından ayrıldıktan sonra da bir daha gören yok.
Arkadaşlarından 2’sinin anlattığına göre çarşının girişinde iki adamla konuşurken görmüşler en son. Kaybolduğu andan itibaren günlerce aradık. Burası çok küçük bir yer, nasıl böyle bir şey olur? İçişleri Bakanı’yla bile görüştüm. Ama hiçbir haber alamadık. Annesi (Kibar) ilaçlarla ayakta duruyor şu an.
Akşam yine eve geldim baktım ki fotograflarını öperek ağlıyor. Cenazesine rastlayacağım diye korkuyordum ama şimdi bir kemiğini bulsam razıyım. En azından bir mezarı olsa da başına gidip ağlasam. Binlerce telefon aldık. Ama herkes para peşinde. Aramadığım yer kalmadı. Diyarbakır, Adana, İstanbul, İzmit, Batman, Ağrı, Van gibi onlarca şehirde tek başıma aradım onu. Bir komisyon hazırlasınlar da şu çocukları bulsunlar. İlk kaybolduğu günlerde milletvekilleri konuşuyorlardı ama şimdi o da kalmadı.
Dermanımız kalmadı. Artık sağlığımızı kaybediyoruz. Meclis’te boş yere kavga edeceklerine gelip bu annelerin gözyaşlarını dindirsinler. Ölü veya diri çocuğumu versinler. Sadece bir evim var, onu vereceğim. Yeter ki çocuğumu bulsunlar.”


‘Bize kim yardım edecek?’
Trafik kazasında annesini kaybeden 6 yaşındaki Sudenaz’dan da aylardır haber alınamıyor. Sudenaz’ın anne ve babası 2006 yılında ayrıldığı için Sudenaz annesiyle birlikte Afyon’da, baba Abdullah Özkürkçü ise Çorum’da yaşıyordu. Anne Şevval Pala’nın ölümünden sonra Sudenaz’ın velayetini alan baba Özkürkçü, kızını almak için Afyon’a gittiğinde Sudenaz’ın kaybolduğunu öğrendi. Eğer anne Şevval Pala ölmeseydi yeniden evleneceklerini söyleyen Özkürkçü, “Şevval kızıma hamileyken ayrıldık. 6 yıl boyunca da ne Şevval ne de ben kimseyle evlenmedik. İkimiz de kızımızı çok sevdiğimiz için tekrar evlenecektik.
Ancak Şevval hayatını kaybetti. Ölümünden sonra Şevval’in ailesi kızımı bana vermek istemedi. Kızımın sabah okula gittiğini bir daha da haber alınamadığını söylüyorlar” diyor. Kızını almak için Afyon’a gittiğinde Sudenaz’ın kaybolduğunu öğrenen baba, Sudenaz’ın kaybolmasından eski eşi Şevval Pala’nın ailesini sorumlu tutuyor. Yetkililerin de yeteri kadar arama kurtarma çalışmaları yapmadığını söyleyen Özkürkçü, “Valiye, kaymakama gidiyorum kimse benimle görüşmeyi bile kabul etmiyor. Kızım kaybolduktan sonra günler geçiyor hala doğru düzgün ne bir sorgu ne bir araştırma var. Biz devletten de yardım göremeyeceksek kime gideceğiz?” diyor.

‘En azından cenazesini öpeyim'

Kayıp çocuklardan biri de Bayram Kupşi. Kaybolduğunda 6 yaşındaydı. 2008’in Temmuz’unda Ümraniye’deki evinin önünden kaçırıldı. Baba Mehmet Kupşi, “Bayram dışarı çıkmış. Annesi arkasından koşmuş ama ne olduysa 10 dakika içinde olmuş” diyor.  Baba, gözyaşlarını tutamayarak, “Oğlumu bizden çalan Allah aşkına duysun bizi. En azından cenazesini öpeyim” diyor. Bayram’ı aramak için Türkiye’de gitmediği yer kalmadığını söyleyen Kupşi, “İzmir, Aydın, Antalya her yere gittim. Meclis’e çıktık defalarca. İlk günlerde ilgileniyorlardı ama sonra yine ses çıkmadı” diyor. Kayseri’de kayıp çocuklar için devlet tarafından bir ekip hazırlandığını söyleyen Kupşi, “Devlet bize de sahip çıksın. Ekipler kurulursa çocuklar bulunabilir. Kayseri’dekiler anne baba da biz değil miyiz?” diyor.

Kayıp sayısında büyük artış var
Yakınlarını Kaybetmiş Aileler Derneği Başkanı Zafer Özbilici: Geçen yıllara oranla kayıp çocuk sayısında artış var. Ama kayıp çocuk saysındaki artış arama kurtarma faaliyetlerinde herhangi bir değişikliğe sebep olmuş değil. Mesela bir çocuk kaybolsa çocuğun telefonundaki sinyal üzerinden mekân tespiti yapılamıyor. Çünkü polisin böyle bir yetkisi yok. Savcılığa başvuruyorsunuz ama yasalara göre onlar da bir şey yapamıyor. Halbuki birkaç saat bile ne kadar önemli bu noktada. Biz prosedürlerle uğraşmaktan çocukları arayamıyoruz. Kayıp çocuklar Türkiye’nin gündemine bile giremiyor. Devlet bizi görmemezlikten geliyor sanırım. Kayıp çocuk saysı neredeyse terör olaylarında şehit olan insanların sayısından daha fazla. Ayrıca kayıp çocukların yanında yetişkin kayıp sayısı da çok fazla.