Özendirilen yaşam biçiminin kırık-dökük anlamsızlığını istediğimiz kadar gösterişli anlatılarla donatsak da; gizlemeye çalışsak da, günümüzde ortaya konan sanat biçimlendirmeleri, içine düşülen çaresizliği, teslimiyeti yansıtmaktan başka bir işe yaramıyor. Üstelik gündelik olguları, “güncel” olarak sunmak gibi bir yanılgının kucağında esrikleşmiş durumdayız. “Güncel Sanat” başlığının hangi düşünceye dayandığını da anlamak olası değil. Olgu sağanağı altında bırakılan, yapay gündemlerle avutulan insan bilincinin, güncel olanı seçme özgürlüğü var mı ki, paylaşılan düşünsel bir yapı yaratılabilsin! Çıkar kaygılarından sıyrılarak, çocuksu, saf-yürek bakışlarımızla yeryüzüne yeniden bakabilme yürekliliğini gösterebilsek, zamanın ötesindekini de, kitlenin özünü de kavrayabileceğiz.

Aslında günümüzde küresel gücün, ‘sanata yatırım’, diye giriştiği uygulamanın etkileri şimdiden duyumsanmaya başlamadı mı? Süre giden düzenin simgesi edinilen bir sav çevresinde biçimler, görüntüler oluşturmaktan başka hiçbir olgunun önemi kalmadı sanki…

Antalya’nın Kemer ilçesinde Zafer Sarı’nın “ Aşk Yağmuru “ yontusunu ‘müstehcen’, diye yerinden sökme kararı alan; Kars’ta Mehmet Aksoy’un İnsanlık anıtını’’ucube’’ diye yıktıran, Devlet para vererek kendini eleştiren sanat yaptırmaz, kapatıyorum tiyatroları, beğendiğim oyunlara ( beni öven, eleştirmeyen )para desteği vereceğim diyen başbakan. Başkentimizde,‘sanatın içine tüküren’ yöneticiler türedikçe, bu acı veren düşünce ve bilgi kısırlığından, yoksunluğundan yakamızı nasıl kurtarabileceğiz?

İşte akla takılan soru: Yeryüzündeki bu kirliliği süsleyerek gizlemek mi; yeryüzünü yeniden aydınlatarak değiştirmek mi istersiniz?

İçinde bulunduğumuz savaşlar, terör, küresel ısınma, açlık-yoksulluk dünyasında nasıl iyimser olunabilir! Umutlu, evet. Çünkü umut geleceğe yöneliktir. Ama iyimserlik, olası değil. Çünkü iyimserlik yaşadığımız günü de kapsar.

Tarihin yinelenmesinden başka bir boyutu olmayan küresel yalnızlık dönemini yaşıyoruz. Bu kez küresel oligarşinin parayı, sanatı, kültürü, teknolojiyi, medyayı kendi gücünü pekiştirmek için birer silah gibi kullanmasını izlemekteyiz.

Sanatçılar üzerlerine düşen görevi, aydınlatmayı, örnek olmayı, dik durmayı, özgür düşünmeyi, özgür yaratıyı ne kadar yapıyor? Sanatın evrensel dilini insanlık adına, barış adına, özgürlük adına ne kadar kullanabiliyor?
Sanat bilimi de teknolojiyi de besleyendir, ama asla savaşı beslemez, desteklemez. Beslemeyecek, desteklemeyecektir. Bu bilindiği içindir ki tüm saldırılar sanatadır. Sanat sanatçının duygularının farklı enstrümanlarla ortaya koyması, görünür kılmasıdır. Ismarlama sanat sanat değil zanaattır.
Ne zaman ki tüm dünya sanatçıları evrensel dilimiz sanat dilinde buluşup haykırırsak, dünyaya barışı egemen kılarız.